21 YILIN ÖZETİN ÖZETİ
• Din tüccarlığı önem kazandı.
• Elde tespih, sırtta cüppe ihale kovalamacalar sıradan kabul edildi.
• Münafıklık, tarihte görülmedik düzeyde arttı.
• Dinî ve millî söylemler, millet zararına yapılan faaliyetleri, alınan kararları örttü.
• Türkiye’nin Ottowa Anlaşması’na 12 Mart 2003 tarihinde taraf olmasıyla, Türkiye’nin güney sınırlarındaki mayınlar kaldırıldı.
• 2010 Aralık ayında açıklanan Wikilens belgelerinin hemen akabinde 2011 Ocak ayından itibaren Türkiye, Suriye yönetimiyle zıtlaştı.
• 2011’den 2024’e kadar ortalama 13 milyon “SIĞINMACI” statüsünde göçmen, Türkiye’de konuşlandırıldı.
• Afganistan, Pakistan, İran, Tacikistan, Suriye, Irak, Yemen, Somali başta olmak üzere pek çok ülkeden gelen göçmen (sığınmacı) aracılığı ile Türkiye’nin demografik yapısı değiştirildi ve Türkiye’nin geleceği büyük tehlikeye atıldı.
• ENSAR – MUHACİR kavramları ve milletin kutsal bildiği değerler, istismar edildi. Medine’ye göç eden toplam muhacir sayısı 226 idi. Birkaç yıl için Türkiye’ye göç eden sığınmacı / göçmen sayısı ise ortalama 13 milyon. (Bazı kayıtlarda 17 milyon sığınmacı)
• TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ayaklar altına alındı. ÜMMETÇİLİK ve SİYASAL İSLÂMCILIK adı altında İslâmiyet’in tevhit anlayışı bozulmak istendi. “La ilahe illallah” demek yeterlidir, dendi. “Muhammedün Resulllah” denmese de olur, anlayışı güçlendirilmek istendi.
• SİYASAL İSLÂMCI ve ÜMMETÇİ olduklarını deklere eden hükümet temsilcilerinin yanlışlarını gören insanların bir kısmı, DEİZM’e ve ATEİZM’e yöneldi. Deist ve Ateistlerin sayısı son 21 yılda çoğaldı.
• Habur’da hudut kapısında mahkemeler kurularak PKK’lılar affedildi; On binlerce PKK’lının davul-zurna eşliğinde Türkiye topraklarından Aynel Arap’a (Kobani’ye) geçmesi sağlandı.
• PKK’nın sözde liderleri Barzani, Talabani, Mazlum Kobanî gibiler, Ankara’da kırmızı halılarla karşılandı; her biri Kürdistan başkanları gibi ağırlandı ve Kürdistan bayrakları Ankara Protokol yollarına asıldı.
• ÇÖZÜM SÜRECİ ve ÂKİL İNSANLAR döneminde, devletin valilerine ve kaymakamlarına emirler verilerek PKK taraftarlarına kötü muamele yapılmaması emredildi ve Kürdistan taraftarları güçlendirildi.
• Güneydoğu’nin kimi vilayet, ilçe ve köylerinde HENDEK OPERASYONLARI düzenlemek ihtiyacı ortaya çıktı. Bu uğurda yüzlerce asker ve polisimiz şehit edildi.
• FIRAT KALKANI, ZEYTİNDALI gibi isimlerle Suriye’ye yönelik operasyonlarda lokal başarılar elde edilmesine rağmen; etkin ve millet yararına sonuçlar alınamadı. Bir taraftan operasyonlar devam ederken, diğer taraftan Suriye’den Türkiye’ye yönelik sığınmacı göçü devam etti. Suriye’nin kuzeyinde TAMPON bölge oluşturularak, sığınmacıların burada konuşlandırılması gerçekleşmedi. Ayrıca, Aynel Arap (Kobani) gibi kritik öneme sahip Türkiye’ye yakın şehir ve kasabalarda Türk kontrolü sağlanamadı.
• NATO kapsamında müttefik olmamıza rağmen ABD, İngiltere, Almanya ile ilişkilerde Türkiye yararı öne alınamadı; ABD ve Batı tahakkümünden Türkiye kurtulamadı. ABD’den izin almadan Suriye’de daha geniş kapsamlı harekâtlar yapılamadı. ABD ve Batı dünyasının YPG / PYD güçlerini “VATANSEVER GÜÇLER” olarak kabul etmesine karşılık, Türk hükümeti herhangi bir direnç gösteremedi.
• Türk hükümet temsilcileri; Afganistan’daki TALİBAN yöneticileri ile Ortadoğu’da konuşlanmış İŞİD, MÜSLÜMAN KARDEŞLER, HAMAS gibi “İslamcı” gibi gösterilen, gerçekte ise Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniye’den uzakta Batı Dünyası’nın kontrolündeki “TERÖRİST” topluluklarla doğrudan veya dolaylı ilişkide bulundu.
• Süreç içinde, hükümet temsilcileri tarafından birbirine tam zıt görüşler belirtildi ve söylemlere yer verildi. Sayın Cumhurbaşkanı, “Bu fakir var olduğu müddetçe, faiz yükselmeyecek.” dedi; sonraki yıllarda ise Merkez Bankası tarafından faizler yükseltildi. Her geçen zamanda da faizler yükseltilmeye devam etmekte.
• İsrail tarafından Gazze’nin işgalini telin mitingleri yapılmasına ve İsrail’i kötüleyen söylemlere önem verilmesine rağmen; İsrail ile Türk hükümeti arasındaki ticaret durmadı; özellikle silah yapımında kullanılan ve güvenlikle ilgili ham maddelerin Türkiye’den İsrail’e gönderilmesine devam edildi.
• Ülkenin ekonomisi oldukça kötüleşti. Dolar 30 lira, Euro 34 lira ve döviz yükselmeye devam etmekte.
• Emeklilerin maaşları eritildi ve emeklilerin çoğunluğu açlık sınırının altına hapsedildi.
• Kamuya ait pek çok fabrika, arazi, arsa özelleştirildi ve satılan fabrikaların bir kısmı da kapatıldı.
• Pek çok aydın insanın yurt dışına göç etmesi engellenemedi; aksine yurt dışına göç, teşvik edildi.
• Liyakatsiz, rantiyeci insanların kamuda etkin makamlarda görevlendirilmesi sıradan olay kabul edildi. Üniversitelere atanan kimi rektörler ve dekanların alanlarında uzman olmadıkları ibretlik olaylar olarak tarihin sayfalarına kaydedildi.
• “Eğitim seviyesi arttıkça, AK PARTİ’nin oyları düşüyor.” diyebilecek insanlar üniversitelere “idareci” olarak atandı.
• Kaymakamlık, müfettişlik, uzmanlık gibi alanlarda yapılan alım sınavlarında KPSS’den yüksek not alanlar değil; mülakatlarda yüksek not alanlar görevlere atandı. Dolayısıyla, âdil olmayan bir seçimle ülkemizin kamu görevlerine daha çok LİYAKATSİZ insanlar atandı. SADAKAT ve RANTİYEYE önem verildi. Mülakatsız sınavlar yapılacağı, seçim vaadi olarak verilmesine rağmen; bu vaad yerine getirilmedi.
• SALGIN döneminde millet yeterli düzeyde bilgilendirilmedi, bilinçlendirilmedi. Küresel Çetelerin oyunlarının Türkiye’de de sahne bulmasına, en azından kayıtsız kalındı. Corona aşılarının yararsızlığı, aksine zaman içinde daha belirginleşecek zararları millete anlatılmadı. SALGIN Dönemi iyi yönetilmedi. Küresel Çetelerin temsilcisi konumundaki sağlık uzmanları ve yöneticilerine geçit verildi.
Ve daha başkaları…
***
Böyle bir tablo karşısında, 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde, HÂLÂ Ak Parti’nin adaylarına oy verenler çıkmışsa; onlara sözüm şudur:
“Siz, iyi misiniz?”
Ahmet KIYMAZ