BİR GECEDE CAHİL KALMADIK, ZATEN CAHİLDİK.
1 Kasım 1928’deki alfabe değişikliği üzerine “Bir gecede cahil kaldık.”, sanki kuantum fiziğinin en önemli çözümleri yazılıymış gibi “Dedelerimizin mezar taşlarını okuyamıyoruz.” gibi sözleri çok duymuşsunuzdur. Cahil, yeniden cahil kalamaz. Dedesinin mezarını yılda bir olsun ziyaret ettiği şüpheli biri, onun dedesinin mezarı olduğunu biliyorsa bir biçimde ne yazdığını da bilir. Zaten ne yazacak? Adı, doğum ve ölüm tarihleri, bir de “Hüvelbaki”.
- Zaten cahildik. Osmanlı dönemine ait ciddi bir istatistik yoktur. Cumhuriyet döneminde 1927’de yapılan nüfus sayımındaki tespitlere göre Arap harfleri ile okuma yazma oranı Türkiye genelinde erkeklerde %12.9, kadınlarda ise yüzde 3.7 olarak belirtilmiş. Bu durumda Türkiye genelinde okuma yazma oranı yüzde 8.61 olarak ölçülmüş.
- Mağaza tabelalarında, ürün etiketlerinde, reklamlarda, yabancıların işlettiği sistemlerin bilet ve evrakında eski yazı yanında yaygın biçimde Lâtin harfleri kullanılıyordu. Dönemin fotoğraflarında görülür. Okuma yazma bilenler, bu harflere aşinaydı.
- Rüştiye, idadi ve darülfununda okuyanlar Fransızca dersleri dolayısıyla Lâtin alfabesi biliyordu.
- Bir alfabeyle okuma yazma bilenlerin ikinci bir alfabeyi öğrenmesi çok kolay, birkaç saatlik iştir.
- Eski yazılı önemli eserlerin yeni yazıyla basımları yapılmıştır. Basılması gerekip de basılmayanlar varsa, kabahat sonrakilerin ve günümüzde sızlananlarındır. Oturun, çevirin.
ESKİ YAZIYI OKUMAK, YAZMAKTAN KOLAYDIR.
Aşağıda yazacaklarımı okumak bile güç ve sıkıcı. Ama, “Niçin Harf Devrimi gerekti?” iyi anlamak için sabırla okunmalı.
Eski yazıda harfler tek başlarına, sözcük başında, ortada, sözcük sonunda farklı biçimlerde yazılırlar. Harflerin dört biçimini de tanımak gerekir. Kısa ünlüler gösterilmez. Bazı harfler birkaç sesi karşılar. Yeni alfabede bir harfle gösterilen sesler eski alfabede birden fazla harfle gösterilir. Mesela üç tane “h”, üç tane “s”, üç “z”, iki “d”, iki “t” vardır. “Vav” harfi hem “v” hem “o,ö,u,ü” yerine; “ye” harfi hem “y” hem “ı, i” hem “a” yerine kullanılır. Bu yüzden yazarken hangi harfin kullanılacağını bilmek gerektiğinden okumak daha kolaydır. “Okumak, yazmaktan kolaydır.” dediğime bakmayın; el yazmalarını okumak, eski yazı bilen her babayiğidin harcı değildir.
Mesela “Mustafa” yazmak istiyorsunuz. Adların yazımı sürekli tekrarlandıkları için kolay ezberlenir; ama ezberinizde olmadığını varsayalım. “M” için “mim” yazdınız, “u” kısa okunduğu için yazmadınız, sıra “s”ye geldi. “Peltek se, sin, sad “ harfleri içinden “sad” harfini kullanacağınızı bilmeniz gerekir. Eyvah, sırada “t” var, iki “t” içinden “tı” harfini kullanacağınızı bilmelisiniz. Sonraki “a” Kısa okunduğu için yazmadınız. Şükürler olsu “f” bir tane olduğu için hemen yazdınız. Şu sondaki “a”yı doğru yazdınız mi iş tamam. Acaba elifle mi, güzel he ile mi, ye ile mi göstermeli? Şaşıracaksınız; ama “a” yerine elif değil “ye” yazılır.
Mustafa “mustafi”, Musa “musi”, İsa “isi” biçiminde “a” yerine “i” okunan “y” harfi ile yazılır. Günümüzde ayrı yazılan “da/de”yi, “ki”yi ayırt edemeyen, “bazı” yerine “Bağzı” yazan gençler, Atatürk’e dua edin.
ESKİ YAZIYLA İLGİLİ BİR ANI
Edebiyat fakültesinde eski yazı da öğreniyoruz. Bir derste profesör önümüze bir kitap koydu. Herkes sırayla bir paragraf okuyor. Sıra bana geldi. Ben işi kıvırmıştım, diğerlerinden ilerdeydim, iyi okuyordum. Ama daha ilk sözcükler bir küfürdü. Sınıfta bir sürü kız var. Uzun süre kitaba bakıp durdum. Profesör yanıma geldi, “Okuyamadın mı?” diye sordu. “Kötü bir söz.” dedim. Adam kitabı alıp baktı. O da şaşırdı. Bir süre durduktan sonra gülmeye başladı ve doğrusunu “Öğüt verdi.” diye okudu.
Eski yazılı pek çok metnin bir özelliği, elle yazanlar ya da harfleri dizen mürettipler, özen göstermezlerse yanlış okumalar ortaya çıkar. Tek bir sözcük iki ayrı sözcükmüş gibi aralıklı yazılır ya da iki, hatta üç sözcük tek bir sözcükmüş gibi bitişik yazılır. Ünlüler kullanılmadığından okumak iyice güçleşir. Cümlenin gidişinden, olabilecek en yakın anlama göre okumaya çalışılır.
Bilenler için karşılaştığım yazı şöyleydi ve hemen paragrafın başında olduğu için cümlenin gidişinden keşfetmem de zordu. Elif, vav, iki sözcük arasında olacak kadar boşluk kef, vav, te, boşluk vav, ye, re, dal, ye. Ve böyle bir yazılışla ancak küfür olarak okunabilirdi. Profesör, ayrı yazılanları birleştirip tek sözcük haline getirince küfür olmaktan çıktı.
ATATÜRK’E NE ÇOK ŞEY BORÇLUYUZ. HARF DEVRİMİ KUTLU OLSUN.
02.11.2024
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist