SAVCININ TUTUKLAMA TALEBİ VE HUKUKÎ SINIRLAR:
DELİL YETERSİZLİĞİ BAĞLAMINDA BİR DEĞERLENDİRME
ÖZET
Ceza muhakemesi sürecinde savcının delil toplama yetkisi ve tutuklama talebinde bulunma sorumluluğu, bireyin temel hak ve özgürlüklerini doğrudan etkileyen hayati unsurlardır. Bu çalışmada, kuvvetli suç şüphesinin oluşmadığı durumlarda yapılan tutuklama talepleri, masumiyet karinesi ve Anayasal güvenceler açısından incelenmektedir. Uygulamada, delillerin henüz tam olarak toplanmadığı bir aşamada tutuklama kararı verilebildiği ve bu durumun bireyin özgürlüğü, itibarı ve yaşamı üzerinde telafisi zor zararlar doğurabileceği gözlenmektedir. Ayrıca gizli soruşturma yöntemlerinin kullanılmadan yapılan tutuklama talepleri, usule ve esasa aykırı olabilmektedir. Makale, Ceza Muhakemesi Kanunu ve AİHM içtihatları çerçevesinde değerlendirme yapmakta ve hukuk devleti ilkesine uygun tutuklama standartlarını tartışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Savcı, tutuklama, kuvvetli şüphe, masumiyet karinesi, CMK, AİHM.
ABSTRACT
In criminal procedure, the prosecutor’s authority to collect evidence and request detention directly impacts fundamental individual rights. This article examines detention requests made without sufficient evidence in the context of the presumption of innocence and constitutional safeguards. In practice, arrest decisions are sometimes issued before adequate evidence has been collected, potentially causing irreparable harm to an individual’s freedom and reputation. The failure to utilize covert investigative techniques prior to requesting arrest may also lead to procedural and substantive violations. The article analyzes these issues within the framework of the Turkish Code of Criminal Procedure (CMK) and European Court of Human Rights (ECHR). case law, arguing for a rule-of-law-based standard for detention.
Keywords: Prosecutor, detention, strong suspicion, presumption of innocence, CMK, ECHR.
1. GİRİŞ
Ceza muhakemesi sistemi, toplum düzenini sağlamakla birey hak ve özgürlüklerini korumak arasında hassas bir denge gözetir. Bu denge, özellikle özgürlüğü kısıtlayan tedbirlerin uygulanmasında hayati önem taşır. Bu bağlamda, tutuklama tedbiri hem CMK’da hem de Anayasa’da sıkı şartlara bağlanmış bir güvenlik önlemidir.
2. SAVCININ GÖREVİ VE DELİL TOPLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesine göre savcı, suç işlendiği izlenimi veren bir hâl oluştuğunda derhal soruşturmaya başlamak, maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla hem şüphelinin lehine hem de aleyhine olan delilleri toplamakla yükümlüdür (1).
Tutuklama talebinde bulunabilmek için, savcının elinde somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi bulunmalıdır. Soyut ve genelleyici kanaatlerle yapılan tutuklama talepleri, hem CMK m.100’deki yasal koşulları hem de Anayasa’nın 19. maddesini ihlal eder (2).
3. TUTUKLAMA YETKİSİNİN YARGISAL DENETİMİ VE UYGULAMADAKİ SORUNLAR
Tutuklama kararı, yalnızca sulh ceza hâkimi tarafından verilebilir. Ancak yargılama pratiğinde, hâkimlerin savcının sunduğu delillerin yetersizliğini göz ardı ederek tutuklama kararı verebildiği görülmektedir (3). Bu durum, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürebilir.
4. GİZLİ SORUŞTURMA TEDBİRLERİ VE ALTERNATİF DELİL ELDE ETME YOLLARI
CMK m.135–140 arasında düzenlenen gizli soruşturma tedbirleri, şüphelinin suçla bağlantısını ortaya koymak için kullanılabilecek meşru araçlardır. Bu araçlar arasında iletişimin denetlenmesi, teknik takip, gizli tanık dinlenmesi ve dijital veri incelemesi gibi yöntemler yer alır (4).
Bu yöntemlerin kullanılmasıyla elde edilen deliller, tutuklama kararının dayanağı olabilecek nitelikte olabilir. Aksi hâlde, savcının yalnızca beyana dayalı talebiyle verilen tutuklama kararları, hem yargısal denetimi hem de bireysel özgürlüğü zayıflatır.
5. MASUMİYET KARİNESİ VE ORANTILILIK İLKESİ
Anayasa m.38 ve AİHS m.6 kapsamında tanımlanan masumiyet karinesi, yargı kararı kesinleşene kadar herkesin suçsuz sayılmasını emreder. Bu ilkeye rağmen, delilsiz ya da yetersiz delillerle tutuklanan bireylerin itibarı, özgürlüğü ve toplumsal statüsü ciddi biçimde zedelenir (5).
Orantılılık ilkesi gereği, tutuklama yalnızca en son başvurulacak tedbir olmalıdır. Bu bağlamda, adli kontrol gibi daha hafif koruma tedbirlerinin tercih edilmesi gerekir.
6. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Savcıların sahip oldukları yetkiler, birey haklarına saygılı bir anlayışla kullanılmalıdır. Delil yetersizliği hâlinde yapılan tutuklama talepleri, hem hukuka aykırıdır hem de telafisi imkânsız mağduriyetler yaratabilir. Soruşturma süreci, ancak şeffaf, adil ve somut delillere dayanan bir sistemle birey özgürlüklerini koruyabilir.
Hukuk devleti ilkesi ve yargısal denetim mekanizmaları, savcının yetkilerini sınırlayan değil, hukukla uyumlu hâle getiren araçlardır. Bu çerçevede, hem ulusal hukuk hem de uluslararası içtihatlar ışığında savcıların görevlerini yerine getirirken, özgürlük-güvenlik dengesini gözetmeleri zaruridir.
30 Temmuz 2025
Av. Fahrettin ÖNDER
E. Ög. Alb. / Hukukçu / İngiliz Dili Edebiyatı Öğ. Gör.

KAYNAKÇA
(1) Centel, N., Zafer, H., & Çakmut, Ö. (2022).. Ceza Muhakemesi Hukuku. 16. Baskı. Beta Yayınları.
(2) Özgenç, İ. (2020). Ceza Hukuku Genel Hükümler. 15. Baskı. Seçkin Yayıncılık.
(3) Yenisey, F., & Nuhoğlu, A. (2023).. Ceza Muhakemesi Hukuku. Seçkin Yayıncılık.
(4) Soyaslan, D. (2021).. Ceza Muhakemesi Hukuku. 6. Baskı. Yetkin Yayınları.
(5) AİHM (1996).. Murray v. The United Kingdom, Başvuru No: 14310/88.
