SÖZ, GİDECEĞİ YERİ VE KİŞİYİ BİLİR.
YA GİTTİĞİ YERDEKİLER ANLAR MI?
SÖZ İÇİN BİRKAÇ KELAM EDELİM.
“Söz” için nice güzel deyimler, tekerlemeler, atasözleri söylenmiş, yazılmış. Nice özlü sözler var ki, insanın ufkunu açar, düşündürür, güldürür, hüzünlendirir.
Onun için “Söz, kılıçtan keskindir.” denilmiş. Oysa, söz insanın içinde iken senin emrindedir, ağzından çıktıktan sonra, kurşunun namludan çıkması gibidir. “Biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar.” denilmesinden ibret almalıyız.
Şairler, âşıklar, düşünürler, bilim adamları nice beyitleri, dörtlükleri söylemişler ki insanlar onlardan bilgi edinsinler diye… Kimi topluluklarda boşboğazlara rastlayınca insan hüsrana uğruyor. Sözün her yerde söylenmeyeceğini anlatan “Söz var, halk içinde; söz var, hulk (ğulk) içinde.” denmesine rağmen ulu-orta konuşanlara ne buyrulur.
İnsanların ibret alma anlamında söylenen şu söz fazlasıyla önem arz etmektedir. “Söz gümüş ise sukût altındır.” denilmesine rağmen, dinlemekten çok konuşmayı severiz, nedense.
Adam var ağzından dirhemle söz alamazsın, adam var ki susmasını bilmez, bazıları da var ki galeyana gelir. “Açtırma, bayramlık ağzımı” der.
Nezaketi, görgü kurallarını, insanlığın erdemlerini hiçleyenleri susturmak kimin haddine düşmüş. Bunun için “Ârif ol mecliste kelamı dinle. / El bin söylerse sen birin söyle.” diyen Karacaoğlan’ın haklılığından ders almak gerekir; lâkin anlayan kim?
İşte ben de düşünerek, beynimizden dilimize emrederek ağzımızdan çıkan ve “söz” dediğimiz seslerin tadına varmak istedim. Söylenmemiş söz yok. Onu farklı ve en güzel şekilde söyleyene minnettarız. Hani bazen “kâl, lakırdı” bazen de “laf, kelam” diye adlandırırız ya! Hep söyleriz de; az konuşup çok şey ifade edeceğimize, çok sözle az şey ifade etmenin erdemi hep sıkıntıdır, toplumu dağıtır, sözün bölünmesine neden olur.
Sözün kısa, öz, olgun ve dolgun olması kış soğuğunda güneşi yüreğimizde hissetmeye benzer. Atalarımız da boşuna “Az söz, yalansız olmaz.” demezlerdi herhalde… Yalan söyleyenin de çok konuşanın da yüzünde belli etmediği için ibret almamız anlamında söylemişlerse de, yinede bıkkınlık veren konuşmalara tanık oluyoruz.
Söz, dokuz boğumlu yoldan gelir. Ağızda yumuşar, dişlere değerek tekrar şekillenir, dilin üstünden dudakların arasından sesini bulur. Onun için sözü tartarak, ölçerek, biçerek söylemek lazım. Kimileri “Boğazım düzdür.” der. Karşısındakini kıracak da olsa sözünü esirgemez. Oysa söz sakınmanın edepten geldiğini bilmediğindendir.
Sözün ciddiyetini belirlemek için “Söz, ağızdan çıkar.” diye kaba bir tabir söylenir. Yine de insanların, “sözün eri” olmadıklarını görüyoruz. Hep hayıflanırız “Nerede eski sözlerin sahipleri?” diye.
Sözün ikiyüzlülüğü, sözün dönekliği yoktur, onu kim kullanırsa o hale o koymuştur.
Sözler var ki güldürür, mest eder. Bazen diken olur, batar incitir. Bazen yakar, boğar, bıktırır, acı verir…
Sözler var ki sergidir, hoş tutar gönülleri; söz var ki yergidir kahreder…
Söz var ki müjde olur; söz var ki kara haber olur, tez ulaşır…
Kimi sözler var ki, sevgili yardır. Bazen Mecnun eder, bazen Yusuf’u zindandan alır, saraya hükümdar eder, bazen Nemrut’a karşı İbrahim olur…
Bu nedenle sözün insan hayatında olumlu ve olumsuz etkisi hep konuşulur. Çünkü insanı yücelten de, alçaltan da sözdür.
Güven vermeyenler çoğaldıkça; “Söz uçar, yazı kalır.” demekle sözler, yazıya dökülerek belgelenmesine neden olunmuş. “Tatlı dil, yılına deliğinden çıkarır.” sözün güzelliği için söylenmiştir.
Ne kadar güzel, yumuşak bir üslupla konuşursa insan, karşısındakini o kadar ikna edici olur. Söz kırıp döktüğü kadar, kimi zaman ilaç gibi yetişir. Kimi zaman derler ya; “Yiğidi kılıç kesmez, bir acı söz öldürür.”
Onun için sözün sırası gelmedikçe konuşanların ne hallere düştüğünü görüyoruz. Söz insanı kıymete bindirdiği gibi söz insanın değerini yitirir. İnsan sözleri ile müsemmadır.
Adımın yaşına başına bakıyorsun, bulunduğu konum itibariyle saygın bir kişiliğe sahip sanırsın. Ağzı açılınca konuşturduğuna pişman olursun. Demek maharet kürkte olmadığı gibi simada da değilmiş, açılınca ağız anlaşılıyor ne mal olduğu.
Sözün güzelliğini yakalamak, sözün tatlısını, ballısını seslendirmek edep ve kültürün gereğidir.
Gelin bir veya birkaç heceden oluşan anlamlı ses ve sözcüklerin güzelliğini yakalayarak bir günde olsun, sövgüsüz konuşun. Nezaketi gerektiren kelimeleri kullanın.
Sözün edebini bilene saygımız sonsuz.
Sözün edepsizini bulup konuşanı görünce, hep Lokman hekimin sözünü anımsayınız. “Edebi kimden öğrendin” sorusuna o da “edepsizlerden” diye cevaplamış…
Günümüz siyasetçilerine ve yöneticilerine ithafen.
Her vakit güzel sözler kullanmanız dileği ile…
Esen kalın, mutlu kalın, huzurla kalın..
30.11.2018
Hüseyin OĞUZ
Jeoloji Mühendisi