TEĞMENİN CESARETİ DELİCEDİR!
Önderimiz Atatürk, “Mekteb-i aslî kıtadır.” diyor. Harp Okulu’nda edinilen teorik bilgiler, kıtalarda pratiğe dönüştürülür. Asıl olan mesleğe atıldıktan sonra edinilen bilgi ve deneyimdir. Teğmen, henüz meslekî eğitiminin başındadır. Komutanlarınca eğitilmeye, onların deneyimlerinden ve yol göstericiliğinden yararlanmaya muhtaçtır. Komutanlık görevlerinden birisi de astlarını eğitmek, bir üst rütbenin görevlerine hazırlamaktır.
Teğmenlik yıllarımı düşününce ürperiyorum. Ben ve arkadaşlarım dünyayı düzelteceğimize inanıyor, o azmi taşıyorduk. Aslında o heyecanımızı biraz törpülesek de sonuna kadar hiç yitirmedik. Binlerce anım içinden birkaçını paylaşacağım.
Hatay / Kırıkhan’daydı taburumuz. Mevcudumuz düşüktü. Her gün o günün ihtiyacı sebze, yoğurt vb.ni girdiği ihaleyi kazanan bir adam getiriyordu. O işi yapana “müteahhit” denir; ama bu pek garibandı. Birkaç kasa domates, iki kasa patlıcan, birkaç kasa ıvırı zıvırı çarpık tekerlekli Skoda kamyonetiyle getirirdi. Beni taburun muayene komisyon başkanı yaptılar. Devleti koruyacağım, Mehmetçiğin hakkını kimseye yedirmeyeceğim ya, adamcağıza kan kusturuyorum. Şartnameyi önüme koyuyor patlıcanların boyunu ölçüyor, kesip tohumlanmış mı bakıyorum. Beğenmediğimi geri çeviriyor, yenisini getirmesini istiyorum.
Birkaç zaman sonra komutan çağırdı. “Aferin, görevini çok iyi yapıyorsun. Ama bu adamı küstürürsek teminatını yakar, çekilir. Zaten ihaleye ondan başka katılan da olmamış. Eee, biz o malzemeyi nereden alacağız? Adam senden ürkmüş, merak etme piyasada olan malların iyisini getirir. Sen de aşçıyı yanına al, o beğenmişse fazla sıkıntı çıkarma.” diye uyardı.
İskenderun / Akçay’da atış alanı ve yol yapıyoruz. Zemin kayalık, tahrip maddesiyle patlatıyoruz. Terk edilmiş küçük bir bina var, gece orada yatıyorum. Kullandığımız dinamitleri, tahrip kalıplarını, ateşleme fünyelerini, diğer tahrip malzemelerini koyacak güvenli bir yer yok. Hepsini karyolamın altına koydurdum, kucak kucağa yattık.
O kaya tahripleri sırasında malzemeyi idareli kullanmak uğruna ne tehlikeleri göze aldığım da cabası. Kaya tahribinde emniyet uzaklığı en az 350 metredir. 50-60 metre uzaktan patlatma yaptığımız zamanlar oldu. Mehmetçiği tehlikeye atmamak için kendimi öne attığım çok olmuştur.
Bakın bunları “Ben şöyleydim, böyle bulunmaz Hint kumaşıydım.” demek ve beni alkışlamanızı beklemek için yazmıyorum. 78 yaşında buna ihtiyaç duyana da gülerim. Hepimiz öyleydik. Ben örneklerin en hafifiyim. Devre arkadaşlarımı burada konuştursak daha neler neler anlatırlar.
Teğmenin heyecanını, görev aşkını söndürmemek gerekir. Teğmenler hakkında soruşturma açılması bile sadece bütün teğmenlerde değil, Harbiyelilerde de büyük moral çöküntüsüne yok açmıştır. Gençler ideallerini bir tarafa bırakıp eyyamcı olmaya iteleniyor. Sana mı kalmış ülkeyi kurtarmak?(!) Yak çubuğunu keyfine bak(!)
Ülkemizde askere gidecek gençlere birileri akıllarınca öğüt verir, “Kaçma, karışma, çalışma.” derler. Şu sözü duyan da çoktur: “Bu memlekette şevkle çalışanı zevkle döverler.” Gerçekten de böyle becerisini, mesleğini saklayan erlerle çok karşılaştım. Becerilerini belli ederlerse o konuda çok çalıştırılacaklarını düşünüyorlardı. Birileri öyle doldurmuştu kulaklarını. Çok çalış, vatana çok hizmet et, ne olmuş? Bir tür hainlik. Askerlik yapan birçok kişi anılarını anlatırken işini uydurduğu, yan gelip yattığı, nöbet bile tutmadığı palavrasını atarak övünür. Aslında öyle olmamıştır; ama nedense çalışmak çok ayıp görülür. Çalışan enayi, kaytaran açıkgözdür. Vah benim garip ülkeme! Bari, çalışanı küstürmeyin.
24.11.2024
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist