TÜRK TÖRESİNİN İNANÇLARA ETKİSİ
“Türk, Oğuz Beyleri, budun dinleyin:
Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk Budun, elini (devletini) töreni kim bozabilir?”
Bilge Kağan
Uzun zamandır yazılarımda Türk’ün töresinin önemi üzerine konuşurken bu konuyu ayrıca ele almayı düşünüyordum. Geçtiğimiz günlerde Alexander Dugin’in kaleme aldığı bir yazıyı da okuduğumda artık zamanı geldiğini görmüş oldum. Dugin’in “Honey Feast Day and Cosmic Christianity/Bal Şöleni Günü ve Kozmik Hristiyanlık” adlı makalesinde, Slavların Ortodoks inancını yorumlama şekillerinde kozmik bir taraf olduğundan bahsetmiştir.
Dugin, makalesinde Hristiyan geleneğinin figürlerini, hikâyelerini, dogmalarını ve kavramlarını salt olarak soyut bir yapıda bulunmadığını belirterek birçok dinî tanımın ve inancın bir bütün olarak ne kadar günlük deneyimin yapılarına dayandığını belirtir.
Gerçekliğin maddeden arındırılması gerçekleşti ve onu, dünyanın cennetle, zamanın sonsuzlukla, yaratılışın ise Yaratıcı ile buluştuğu ince ışık alanlarına yükseltti. Böylelikle kilise sadece insanî bir yapı olarak kalmayarak kozmik bir yapı hâline geldi. Bu da hem bireyleri hem de esasları birbiri içinde dönüştürmüştür. Bal Şöleni Günü’nün kutlanmasında ise yaratan, insan ve diğer tüm yaratılanlar (kozmos/evren) arasındaki sonsuz bağ ile alakalı olduğunu görüyoruz. Bal Şöleni’nin bir diğer adı olan Hayat Verici Haç, kainatı kurtaran Haç’ın yapıldığı kutsal ağaçların efsanesini anlatmaktadır. Kutsanma Dört koldan yapılır ve kurtuluş adına herkesin kurtarılması amaçlanarak; hiçbir şey atlanmamalı ve hiç kimse unutulmamalıdır.
Bu düşünce yapısı size tanıdık geldi mi?
Türk töresinde, yaratılmış tüm kişioğullarına sevgi ve saygı vardır. Kendi yurduyla kısıtlı olmamak üzere yaratılmış tüm doğa, Türk için kutludur. Aynı şekilde insan da kutsaldır ve sevgi ile saygıyı hak eder. Bu yüzden insanı ve doğayı korumak ortak bir görevdir. Bu kadim bakış açısını hem eski dinlerde, hem İsa’nın öğretilerinde hem de tasavvuf anlayışında görmemiz asla tesadüf değildir. Neredeyse tüm dinler ve inanç sistemleri, sevgiyi ve saygıyı insanlığa aşılamak için çabalar. Dinlerin belli noktalarında yaratan ve yaratılanın ne kadar iç içe geçtiğini; birbirinden nasıl ayrılmaz olduğunu görebiliriz. Bu bakış açısı, bize Türk töresinde Yaratan’ın sonsuzluğu hakkında bir fikir verirken aynı zamanda yaratılanın nasıl ayrılmaz bir parçası olduğunu da göstermektedir.
Türk’ün töresinin temelinde evrensel bir Tanrı/Yaratan inancı, bilime önem verme, devletinin değerini bilme, adalet, yurt savunmasında alplik, düzgün yaşamak, yaratılana ve tüm doğaya sevgi saygı gibi kavramlar bulunur. Bu kavramlar Türkler için döneme bağlı olarak değişmez; hep geçerliliğini korur. Bu inanç sisteminin bütünlüğü esastır ve bir bütün olarak uygulanmalıdır. Uygulanmasında hata yapılan kavramlar da bilinçli Türk yöneticiler tarafından uyarılarak rayına oturtulmalıdır. Aksi halde, töresine ihanet etmiş Türkler, devletini kaybetmeye mahkumdur.
Türk, Tanrı’yı başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuzluğu bulunan yegane yaratıcı olarak görür. Türk’ün, inandığı yaratıcı, bir yandan kozmiktir; bir yandan da derin bir felsefeye dayanır. Yaratıcıya erlik, dişilik, çokluk gibi kavramlar yakıştırmaz. Bunun Tanrı’nın sonsuzluğuna aykırı olduğunu düşünür ve kabul etmez. Türkler için Tanrı, sonsuz parlaklıkta ve sonsuz boyutta ışık ve kavranılamayacak boyutta aydınlıktır. Bu yüzden Gök, Türk için hep istikbalini aradığı yer olmuştur.
Türk’ün inandığı yaratıcı kavramı binlerce yıldır birçok kültürde izlerini bırakarak günümüze kadar gelmiştir. Türk damgaları; taşlardan bayraklara, yüz yıllar boyunca birçok kıtaya taşınarak farklı toplumların yol göstericisi olmuştur. Türk’ün tarihini göçebe bir yaşama, konar göçerliğe ve taşa yazı yazmaya indirgeyenler ise bu büyük uygarlığın önemini kavrayamamakla kalmamış; aynı zamanda bu şerefe nail olacak kıymeti kendilerinde görememişlerdir.
Bağımsızlığından taviz vermiş, bilgeliğe sırtını dönmüş ve alp (yiğit, kahraman) olmayan korkak yöneticileri dinlemiş, devletin yurttaşları için olduğunu unutmuş ve adaletten uzaklaşmış Türkler, töresini terk etmiş demektir. Töresine ve inancına ihanet etmiş Türkler de devletlerini elinde tutamazlar. Bu binlerce yıldır var olan bir gelenektir ve etkilendiğimiz kültürlerden, bulunduğumuz coğrafyalardan bağımsızdır. Türk, her çağda töresini koruyabildiği gibi koruyamadığı zamanlara da denk gelmiştir. Önemli olan çağdan etkilenmek değil, çağı etkileyebilmektir. Çünkü Türk’ün uygarlığı, bir yerde, yön vermekten de geçer. Bu da sahip olduğu inanç ve yönetim sistemindeki köniliğe (adalete) borçludur. Türk, var olabilmek adına “bilge”, “yiğit” ve “tüz” (düzgün/dürüst) olmak zorundadır.
Bütün bu kavramların bir araya getirerek yarattığı Türk uygarlığı, eşsiz bir ilerlemenin anahtarını içinde barındırmaktadır. Bu ilerleme gök ile yerin bir olduğu, Yaratan ile yaratılanın bütün olduğu ve usa (akıl) sahip olan insanın tüm yaratılanlara saygı ve sevgi duymasıyla mümkündür. Yaratılana ihanet eden insan huzur bulamaz. Huzura ihanet edenlerin yönettiği devletler de asla ilerleyemez.
Hangi dinden veya inançtan olursa olsun Türk, töresini taşıdığı ve koruduğu her çağda dirliğe sahip olmuştur. Töresini unuttukça benliğini kaybetmiş, asimile olmuştur. Benliğin kalmadığı yerde de devletini yitirmiştir. Binlerce yıldır Türk, Türk’ü uyarmakta; ama birbirimizi dinlememekteyiz. Ne tarihimizden ne de günümüzden ders almamaktayız.
Türk töresinin son devleti Türkiye Cumhuriyeti’dir. Atatürk, Türk töresini çok iyi bilen; yönetimin adaletini ve inancın özgürlüğünü sağlamış bir liderdir. Savaş meydanlarından geldiği halde “Savaş cinayettir.” diyen, bir ağacı kesmemek için konağı hareket ettirdiği, Türk kadınını “Kahraman”; Türk çocuğuna ise “geleceğimiz” diye adlandıran bir liderdir. Türk, unuttuğu töresini O’nunla beraber hatırlamış ve kısa süre içerisinde uygarlığını geri kazanmıştır. Bu uygarlığın Batı’dan geldiğini iddia edenler ise büyük bir gaflet içindedirler. Atatürk’ün ölümü sonrasında bilgelik ve yiğitlikten uzak yöneticilerin Batı’ya yönelme şekilleri Türk töresine ihanet idi. Alınan kararlar, ileriye gitmeye çalıştığımız bir çağda bizleri yeniden töremizden kopararak gericiliğe mahkum etmiştir. Bizler ve seçtiğimiz yöneticiler, töremize ihanet etmediğimiz sürece, hiçbir çağ ya da inanç varlığımıza zarar veremez. Bu yüzden keramet, Türklüktedir.
“Bir kişiyi görenler
Erdem ile yiğitlik varsa
Onun Türk olduğunu bilirler
Başkası böyle olamaz.” (Kaşgarlı Mahmut)
“Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” (Mustafa Kemal Atatürk)
REFERANSLAR:
Alexander Dugin, Honey Feast Day and Cosmic Christianity
Namık Kemal Zeybek, Türk’ün Töresi
KAYNAK: https://millidusunce.com/misak/turk-toresinin-inanclara-etkisi/
Selçuk ERENEROL
Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü / Siyaset ve Din Bilimci