UNUTMAYIN, 15 MAYIS 1919’DA YUNAN İZMİR’İ İŞGAL ETMİŞ İDİ.
5 Mayıs 1919’da Paris’te toplanan Üçler Konseyi’nde İngiltere Başbakanı Lloyd George, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini 6 Mayıs’ta A.B.D başkanı Wilson ve Fransa Başbakanı Clemenceau’ya kabul ettirdi. Paris’te bulunan Yunan Başbakanı Venizelos, derhal Yunanistan’a çektiği telgrafta işgal hazırlıklarının başlamasını istedi.
Üçler Konseyi’nin bu kararını öğrenen İtalya 11 Mayıs’ta Fethiye, Bodrum ve Marmaris’i işgal ettikten sonra 12 Mayıs’ta Yunanlıların İzmir’i işgalini onayladılar.
14 Mayıs 1919 günü, Foça ve Urla civarındaki istihkâmları Fransızlar, Kösten adasını ve Yenikale’yi İngilizler, bir gün önce Kuşadası’na giren İtalyanlar buradan hareketle Selçuk’u işgal ettiler.
Aynı gün İzmir’de; Ali Nadir Paşa Kolordu karargâhında bulunan bütün subayları toplantıya çağırarak, Yunanlıların 15 Mayıs 1919 günü saat 07.30’dan itibaren İzmir’i işgale başlayacaklarını, karşı konulmayacağını, karşı koyanların cezalandırılacağını bildirerek, emre uyulacağına dair imza toplamaya başladı. Yüzbaşı İsmail (Manastır) ile küçük subay Abdurrahman (Drama) imza vermeyerek kendilerine uyan bir kısım silahlı kuvvetlerle Manisa’ya çekildiler. İmza veren subayların bir kısmı da işgalden sonra Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katıldılar.
Bu arada bir çare bulmak üzere Türk Ocağı’nda toplanan İzmir gençleri bir beyanname hazırlayarak, dağıtılmasına ve Türklerin Bahri baba parkında bir mitinge çağırılmasına karar verdiler. Anadolu Matbaası’nda basılan beyannamede;
“Ey bedbaht Türk!..
Wilson Prensipleri unvan-ı insaniyetkârânesi altında senin hakkın gasp ve namusun hetkediliyor.
Buralarda Rum’un çok olduğu ve Türklerin Yunana iltihakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi ve bunun neticesi olarak güzel memleket Yunan’a verildi.
Şimdi sana soruyoruz,
Rum senden daha mı çoktur?
Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlıktadır. Oraya yüz binlerle toplan ve kahir ekseriyetini orada bütün dünyaya göster. İlan ve ispat et… Burada zengin, fakir, âlim, cahil yok. Fakat Yunan hâkimiyetini istemeyen mir kitle-i kaahire vardır.
Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma! Hüsran ve nekbet fayda vermez. Binlerle, yüz binlerle Maşatlık’a koş ve Heyet-i Milliye’nin emrine itaat et.
Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi”
Deniliyordu. Minarelerden yükselen tekbir sesleri arasında Türkler bölük bölük gelerek parkı doldurdu. Gece yarısından sonra bir kısım gençler buradan ayrılarak, hapishane ve Profitialya’daki silah deposunu boşaltarak Balçova ve Ilıca tepelerini tutmak, bir kısmı da Ödemiş’e Gökçen Efe’ye katılmak üzere yola çıktılar. Türk Ocağı’nda yeniden yapılan bir toplantı sonrası Redd-i İlhak Heyeti imzalı bir telgraf yazılarak memleketin her tarafına çektirildi. Bu telgrafta;
“İzmir elden gidiyor bütün ahali ayakta ve heyecanda” deniliyordu. Bu telgraf düşmana karşı ayaklanmanın Atatürk’ün dediği gibi “ Reddi-i İlhak prensibinin ilanı müjdesi” sayıldı.
15 Mayıs 1919 sabahı saat 06.00’da Mevlevi Şeyhi Nuri Efendi başkanlığındaki miting heyeti Vali Kambur İzzet’i makamında ziyaret etti. Beyannameyi okuyan Vali heyetin karar ve hareketinin yerinde olduğunu, işgalin olmayacağını, Polis birliklerinin asayişi sağlamak için çıkarılabileceğini söyleyerek heyeti oyalamakta iken heyet üyelerinden Muvaffak bey ; “Vali beyefendinin ne kadar doğru söylediğini anlamak isteyenler lütfen pencereye gelsinler.” dedi. İşgal kuvvetlerini taşıyan gemiler körfeze girmişti.
Venizelos’un, Türkleri öz Yunanlı yapmak, hidayete eriştirmek için gönderdiği Yunan askerleri saat 10.00 sıralarında Alsancak ve Pasaport iskelelerinden karaya çıktılar. Metropolit Hrisostomos yanında Ortodoks Papazlarla Efsunları dini törenle, takdis etti.
Efsun birlikleri önlerinde Bayraklarıyla Hükümet Konağını geçip karantina istikametine yöneldikleri sırada:
– Yunan Efsun Alayı tam askeri kulübün önüne geldiği sırada, genç uzun ve yağız bir delikanlı, sokağın başına çömelmiş nişan almış, ilk kurşunda Efsun Alayının sancaktarını vurarak yere düşürmüş.
– Bir Yunan müfrezesi Kemeraltı caddesine girdiği sırada ahalinin içinde bulunan esnaftan Aziz Efendi, müfrezenin önünde yürüyen bayraktarı vurur.
– Ve yine… Hemen orada bir kıraathanede Hasan TAHSİN Bey “Olmaz, olamaz ki, sonunda ölüm var… Kan var bunu anlamalılar.“ 1888 Selanik doğumlu Recep oğlu Osman NEVRES Bey, Sourbonne Üniversitesi Siyasi İlimler Fakültesini bitirdikten sonra Teşkilat-ı Mahsusa’da görev almış, Osmanlı Devleti aleyhinde Balkanlarda çalışan İngiliz Buxton kardeşlere Bükreş’te düzenlediği suikast sonrası yakalanmış, 1916 da kurtularak İzmir’e gelmiş ve Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) gazetesinin başyazarlığını yapmaya başlamıştı. Yazılarında Hasan TAHSİN adanı kullanan Osman NEVRES Bey daha fazla beklemedi ve Rovelver’ini çekerek Efsun Alayının sancaktarını yere serdi önce panikleyen Yunanlılar sonra Hasan TAHSİN Beyi orada şehit ettiler.
O gün orada Yunana ilk kurşunu sıkanlar Hasan TAHSİN Bey ile şahsında özdeştiler ve anıtlaştılar; ruhları şad olsun.
Ve sonra… Albay Süleyman Fethi Bey başta olmak üzere 30 civarında Türk subayı ve askerinin yanı sıra yüzlerce Türk Ogün şehit edildiler. Yağma ve katliam gün boyu sürdü.
Aynı gün işgalden 6 saat sonra Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendi Denizli’de düzenlediği mitingi müteakip Redd-i İlhak cemiyetini kurarak faaliyete başladı.
17 Mayıs günü İstanbul’da Darülfünun öğrencileri işgali protesto için derslere girmeme kararı aldılar.
19 Mayısta Fatihte bir miting düzenlenerek dükkânlar kapatıldı.
23 Mayısta Sultanahmet meydanında büyük bir toplantı yapıldı. Burada; siyahlar giyinmiş genç bir Türk kadını yüz binlere sesleniyordu:
“Kardeşlerim, Yurttaşlarım, gecenin en karanlık olduğu ve hiç bitmeyecek sanıldığı zaman, gün doğuşunu en yakın olduğu zamandır”
Milli şair Mehmet Emin YURDAKUL ise:
“ Keşke asırların geceleri ve dünyaların mezarları gözlerime dolarak bir alil olsaydım. Milletin kulağını parçalayan bu felaket seslerini işitmeseydim. Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam fazilete ve ahlaka zengin bir şiir ve edebiyata, dini ve milli an’a nelere, ırki ve vatani hatıralara malik olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermiyor. Altın tahtları, granit kaleleri yakıp yıkan fatihlerin kılıçları, her zaman milli ruhların önlerinde aciz kalmışlardır.”
Akabinde İsmail HABİB;
“ Biliyoruz ki ölmemek için ölümü göze alan bir milletin nasibi yaşamaktadır ve onlarda bilsin ki ölen milletlerin dirildiği devirde dipdiri bir millet öldürülemez.”
Ölümü göze alan Türk milleti Atasının önderliğinde 9 Eylül 1922 de İzmir’i geri aldı.
Bu gün Atalarımızın canlarını vererek bize bıraktıkları, şüheda ve evliya yatağı, bu güzel ve kutlu vatan topraklarını üç kuruşluk dünya saltanatı uğruna bizden silahla alamayanlara parayla satanlar var. Onlara Yunus’un şu mısraları ile seslenelim;
Mal sahibi, mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi.
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz sen de oyalan.
Yüce Türk milletinin aziz evlatları, Bilge Kağan’ın dediği gibi titreyip kendimize dönelim. Ulu önderimiz Atatürk’ün işaret ettiği üzere “Gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde” olanları uyaralım ve uyanalım, gelin, bir olalım, diri olalım, iri olalım.
M. Yavuz ELBİRLER
EGM E. İsth. D. Bşk.