24.11.2023
“Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır.” Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk; “Dini öğrenmek için gerekli olan yer medrese değil, pozitif bilimlerle donatılmış eğitim kurumları olan okullardır” sözlerinin yansıması olarak 3 Mart 1924 de “Öğretim birliği” Türkiye’de “Tevhidi Tedrisat Kanunu” (Öğretim Birliği Yasası) ile ülkedeki tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.
Daha sonrasında 11 Kasım 1929’da, Bakanlar Kurulunca onaylanan Millet Mektepleri Yönetmeliği 24 Kasım 1929’da yürürlüğe girmiştir. Bu teşkilatın Genel Başkanlığını ve Millet Mektebinin Baş Öğretmenliğini Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal olarak belirtilirken ilk madde olarak kurulum amacı tanımlanmıştır.
“Madde 1: Yeni Türk harflerinin kısa bir zamanda ve kolay bir surette her ferde okuyup yazabilmek imkânını bahşeden mahiyetinden Türk Milletini azami istifade ettirmek ve büyük halk kitlelerini süratle okuryazar bir hâle getirmek maksadıyla Millet Mektebi Teşkilatı yapılmıştır.
1929 yılında yeniden düzenlenen ikinci yönetmeliğe göre okuma yazma öğrenmiş olan yurttaşlara “yaşam ve geçimleri ile yurttaşlık sıfatlarının gerektirdiği ana bilgilerin verilmesi” öngörülmüştür. Böylece ilk yönetmelikte yurttaşların önce okuma yazma öğrenmeleri, daha sonra da yurttaş olarak devlete karşı hak ve sorumluluklarının neler olduğunun öğretilmesi amaçlanmıştır.
Millet Mektepleri’nin köy muhtarlarına varıncaya kadar, herkesin görevli ve sorumlu olduğu yönetmelikte Millî Eğitim Bakanlığı ile iş birliği içinde çalışmaları ve Maarif Eminliklerine bağlı olmaları ve örgütlenmeleri
a) Valinin başkanlığında, İl Yönetim Kurulu,
b) Kaymakamın başkanlığında, İlçe Yönetim Kurulu,
c) Bucak Müdürünün başkanlığında, Bucak Yönetim Kurulu,
d) Muhtarın başkanlığında, Köy ve Mahalle İhtiyar Kurullarından
e) İl ve ilçelerde bürokratlardan, parti temsilcilerinden ve İl Genel Kurulu temsilcilerinden meydana gelmiştir.
Millet Mektepleri nitelikleri bakımından
1.Sabit Millet Mektepleri
2.Gezici Millet Mektepleri
3.Özel Millet Mektepleri olmak üzere üç koldan çalışmalarını sürdürmüştür.
1 Kasım 1929 yılında TBMM’ni açarken yaptığı konuşmasında bu başarıya değinen Atatürk, “Millet Mektepleri normal tedrisat haricinde kadın ve erkek, yüzbinlerce vatandaşın nurlanmasına hizmet etti”.demiştir.
Millet Mektepleri’nin Türkiye’de okuryazarlık oranına %19.1 oranında önemli bir katkıda bulunduğu ortaya çıkar ki; bu oran, Cumhuriyet yönetiminin, Osmanlı Devleti’nden devraldığı okur-yazarlık oranından çok daha yüksektir.
Türk harflerinin kabulünden sonra 1928 açılan Millet Mektepleri, önce halka okuma yazma öğretmek ile çalışmalarına başlamış, daha sonra bu çalışma yurt genelinde adeta bir “Eğitim Seferberliğine” dönüştürülmüştür.
1929 yılında ise yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle halkın yaşam düzeyini daha da yükseltmek amacıyla okuma yazmanın yanı sıra; hesap ve ölçüler, sağlık bilgileri, yurt bilgisi ve başka birçok mesleki becerilerin öğretildiği geniş bir içeriği kazanarak çalışmalarını sürdürmüştür.
1928-1935 yılları arasında önemli bir görevi yerine getiren bu kurumlar, daha sonraki yıllarda, gerekli önlemlerin alınmaması ve bu kurumlara olan ilginin giderek azalması sonucu, gelişme hızını yitirmeye başlamışsa da eğitim tarihimizde önemli bir işlevi yerine getirmeyi başarmıştır.
17 Nisan 1940’ta kabul edilen, 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasasıyla köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek elemanlarını yetiştirmek üzere, tarım işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Köy Enstitüleri açılmıştır. Bu yasa hükmüne göre enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı olmayıp öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler vd. meslek elemanları yetiştirmek bu kurumların temel amacı olmuştur. Toplam 21 tane açılan bu okullar 1954 yılında tamamen kapatılmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile başlayan aydınlanma hareketinin en özgün örneği olan Köy Enstitülerinin gerek düşünce biçimi, gerekse ilgi alanları bakımından tümüyle ulusal bir hareket olduğu için kültürün yerel kalmış birçok yanının ulusallaşmasına hizmet etmiştir. Enstitüde müzik, halk oyunları, tiyatro gibi etkinlikler yoluyla yerel özellik gösteren unsurların tespit edilip sergilenmesi buna en güzel örnektir.
Altı yıl bile denemeyecek kısa bir sürede Köy Enstitüleri eğitim, hukuk, yönetim, kültür, sanat ve düşün gibi yaşamın tüm alanlarında toplumun tümü üzerinde etki de bulunmuştur. Oradan mezun olanlar öğrendiklerini yaşatmak için toplumun kalkınmasına ürettikleri ile katkıda bulunmuşlardır.
Köy Enstitüleri sisteminin eğitimimize en büyük katkısı, o güne yalnızca teorik olarak kitaplarda okutulan bilgilerin değil, öğrenilenlerin yaşamla bağdaşlaştırılması olmuştur. Okula ve sınıflara giremeyen eğitim ilke ve yöntemlerini, doğanın içinde hayata geçirmek olmuştur. Bunların somut birer örneğini vermiştir. Buralarda binlerce öğretmen adayı, bunları bizzat yaşayarak öğrenmişler ve gittikleri okullara da bunları taşımışlardır. Yani teori ile uygulama iç içe geçmiştir. Ne yazık ki Bu okullar 27 Ocak 1954’te kapatılmıştır.
Eğitim sürecinin en önemli öğelerinden birisi olan öğretmenlerimiz, toplumsal değişmenin ön gördüğü koşullardan en çok etkilenenlerin başında gelmektedirler.
Öğretmen eğitiminde öncelikle toplumun gereksinmeleri, değişen özellikleri ve mesleki gelişmeler göz önünde tutulmalıdır. Bu anlayışla hareket edilmediği sürece alınacak önlemler ya yanlış ya da etkisiz olur, programlar değişmekte olan toplumsal ve mesleki ihtiyaçlar karşısında giderek yetersiz duruma gelir.
Bunun için toplumsal değişimde katalizör vazifesini gören öğretmenler yetiştirilirken, öğretmen yetiştirme sistemimizin toplumun sosyal, ekonomik, kültürel ve politik yapısı ile uyum içinde bulunmasına ve toplumda oluşan değişmelere sürekli uyum sağlayacak dinamik bir yapıya kavuşturulmasına gereksinim duyulmaktadır.
Bu durum, öğretmen eğitimi programlarının her aşamasının; amaçlar, içerik, eğitim durumları, uygulama, ölçme ve değerlendirme, rehberlik ve boş zaman etkinlikleri, öğrenci kaynağı, seçimi ve sayısı açısından günün koşullarına uygun ve birbiriyle tutarlı biçimde yeniden ele alınması gerekmektedir.
“En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretle olur.” M.Kemal Atatürk
Öğretmenliğin kutsal bir meslek olması işte bu cihettendir ki insan yetiştirir. Bir vatanın vatan olmasını sağlayan, görev ve sorumlulukları bakımından son derece ihtimam gösterilmesi gereken vatani bir vazifedir. Toplumun mihenk taşı niteliğindeki eğitim kurumlarının baş tacı öğretmenlerimizin eseri yeni nesilleri yetiştirmede ne denli önemli olduğunu bugün yaşadığımız gerilemenin sebeplerinden önemli bir tanesidir.
Güneş ALTUNER
Kaynak :
Mustafa ALBAYRAK – “Millet Mektepleri”
Arş.Gör. Mustafa Sanal – “Toplumsal Değişim Süreci İçerisinde Öğretmenler Ve Öğretmen Rollerindeki Değişmeler”
Sadık KARTAL – “Toplum Kalkınmasında Farklı Bir Eğitim Kurumu:Köy Enstitüleri”