
03 MAYIS 1944 TÜRKÇÜLÜK DAVASI (2)
NEDEN YARGILANDILAR?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ülküsü, İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçora, Ziya Gökalp ve Türk Ocaklıların tezlerinin Gâzi Mustafa Kemal Atatürk tarafından ustaca teoriden pratiğe geçirilmesiyle hayat bulan Türkçülük ülküsüdür. Göktürkler den sonra geçen yüzyıllarca süren bir bekleyiş sonunda Anadolu’da kurulan yeni Türk Devleti, kurucu irade Türk milletinin adı ile kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Kurulduğu ve ebediyen yaşayacağı coğrafyanın adı Türkiye’dir.
Hayatın her alanında aslî unsur Türk vardır. Türk milleti unutturulan ve unutturulmaya çalışılan millî karakterini, kültürünü, tarihini, dilini her vesile ve her vasıta ile hatırlayacak, öğrenecek ve çağdaş medeniyetler üzerine çıkacaktır. Türk milleti ki Cumhuriyeti kuran Türk halkıdır, hedefine ”muhtaç oldukları kudretin damarlarındaki asil kanda mevcut olduğunu” bilerek, kendine güvenerek, çalışarak ve öğünerek yürüyordu. Bu inançla ”az zamanda çok büyük işler” yapmış idi. ”Yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görme” anlayışına sahip olduğundan dolayı ırkçı değildi.
Türk, Atatürk, Gâzi Mustafa Kemal’in, ”Beni bir Türk anası doğurdu, Türk anaları daha nice Mustafa Kemal’ler doğurmayacaklar mı?”, “Yaradılışımdaki yegane fevkaladelik varsa o da Türk olarak yaratılmaklığımdır.” sözlerini zihnine, benliğine kazımış, Atasının izinden hak ettiği yarınlara yürüyordu.
Türkiye’nin her köşesinde Türk milliyetçileri, okuyor, düşünüyor, okutuyor ve anlatıyorlardı. Daha 05 Ağustos 1942 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Kürsüsünde zamanın Başbakanı Şükrü Saracoğlu:
‘‘Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız.” diyerek devletin ülküsünü dile getirmiş idi.
Ancak, İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru, Sovyetlerin başarı kazanmaları, Almanların her cephede gerilemeye başlamaları, Amerika’nın desteği ile İngiltere’nin güç kazanması, hükümetin adeta Osmanlı son dönemleri Tanzimatçı kafası ile hareketine sebep oldu. Galiplere şirin görünmek için o güne kadar devlet siyaseti olan Türk Milliyetçiliğine cephe alınmaya başlandı.
Büyük Türkçü düşünür ve yazar merhum Hüseyin Nihal Atsız Bey, özellikle Milli Eğitim Bakanlığındaki komünist kadrolaşmayı görüyordu. Nihayet, 01 Mart 1944 ve 01 Nisan 1944 tarihlerinde Orhun dergisinde Başbakan Şükrü Saraçoğlu‘na hitaben, tehdit, tehlike ve kadrolaşmayı anlatan iki açık mektup yayınladı. Mektuplarda adı geçen Sabahattin Ali, kendisine suç atfedildiği ve hakaret edildiği iddiası ile Atsız Beyi mahkemeye verdi.
Mahkeme 26 Nisan 1944 günü Ankara adliyesinde başladı. 03 Mayıs 1944 günü yapılan ikinci duruşmada, Türk gençliği mahkeme salonunu ve çevresini doldurur. Atsız Bey beraat eder. ”Yaşasın Türk adaleti” nidaları ile binlerce genç Ulus meydanına yürürler. Türk gençliği millî devlet ülküsüne ve bu çerçevede hareket eden Atsız Bey şahsında bütün Türk milliyetçilerine o gün sahip çıkmıştır. Bu sebeple Atsız Beyin istekleri ile 03 Mayıs 1954 tarihinden itibaren bu gün ”Türkçüler Günü” olarak anılmaya ve kutlanmaya başlamıştır.
Bu gelişmeler ve olaylardan dolayı İsmet İnönü 19 Mayıs 1944 tarihinde Türk milliyetçilerini itham eden ve suçlayan nutkunu irad etmiş ve talimatları doğrultusunda Türk milliyetçiliği yargılanmıştır.
***
SAVUNMA VE KARAR
Hüseyin Nihal Atsız Bey, son savunmalarında şöyle der:
” …Kimseden haksız bir şey talep etmiyoruz. Atalarımızdan kalan mirasın mefahirimizin gömülü olduğu toprakların bizim olması ülküsünü kalbimizde taşıyoruz. Oraları unutmamak istiyoruz.
Ben bunları şahsım için istemiyorum. Oralarda çiftlik veya apartman yapacak değilim. Milletim için düşündüğüm haklardan dolayı da kimse bana vatan haini diyemez. Bu çirkin iftirayı iadeye de tenezzül etmiyorum. Kimin hain, kimin vatanperver olduğunu tarih tayin edecektir. Hatta etmiştir bile.”
Nihayet 03 Mart 1944 günü 2 Numaralı Örfi İdare Mahkemesi 187 sahife de yazılı, tarihe Türklük mücadelesinde bir şeref addedilecek kararını verir. Karar de özetle şöyle denilmektedir:
” … Bu nümayiş ( 03 Mayıs 1944 ) milli bir ülkünün, millî olmayan bir ülküye tepkisinden ibarettir…
… Her milletin içindeki azınlıklar o milletin hakim ırkının adını alır. Fakat o millet içinde ayrı ırklardan bahsedilmeyeceği anlamına gelmez…
… Ayrıca ırk bakımından kamu haklarının bir kısım vatandaşa tanınmaması keyfiyetinin anayasaya aykırı olabileceği fakat bu aykırılığın cezalandırılacağına dair Türk Ceza Kanunu’nda hiçbir kayıt bulunmadığından sanıkların bu fiilden beraatlerine, uzun bir tahlilden sonra hükümet darbesi bulunmadığını söyledikleri ve reddettiklerini, mantıken de buna imkan olmadığı delilleriyle Vali Dr. Lütfi Kırdar dahil dinlenen pek çok şahitlerden ve mektuplardan anlaşılmış, aksine polise verilen tek bir ifadeden başka bir şey görülmemiş olup, bu suretle sabit olmayan, bilakis MİLLÎ BİR GAYE İÇİN ÇALIŞTIKLARI tebeyyün eden Zeki Velidi ve arkadaşlarının beraatine karar verilmiştir.”
O gün devletin başında Millî Şef sıfatı ile bulunan Cumhurbaşkanının hainlik, devlet düşmanlığı ile suçladığı vatanperver Türk milliyetçileri, bağımsız yargı da aklanmışlardır. Amma ne yazık ki Türk milliyetçileri o günlerden bu günlere sürekli dışlanmış, Türk Devleti, kurucu iradenin temel ülküleri doğrultusunda kararlar almakta zorlanır ve zaman zaman da alamaz hale getirilmiştir.
Batı taklitçisi olmayan, Türklük Bedenimiz, İslamiyet Ruhumuzdur diyen, Türk milletinden, İslam ümmetinden, Batı medeniyetinden üçlemesinin mânâsını kavramış, Türk milliyetçilerinin 03 Mayıs Türkçüler Günü kutlu olsun.
03.05.2025
M. Yavuz ELBİRLER
EGM E. İsthb. D. Bşk.

