ATATÜRK ANLAMAK – DİN
Gâzi Mustafa Kemal Atatürk, zamanının İslam âlimlerinden A. Hamdi Aksekili Efendi‘ye asker için ”Din Kitabı” yazdırtmış idi. Bu kitabı Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları okurlar ve okuttururlardı.
Harp okulunun ismi Harbiye Mektebi idi ki Atatürk’ün ölümünden sonra ismi değiştirilmiştir. İşte o Harbiye Mektebinde ”İlm-i Ahlak” dersi okutulur idi ki içinde bir bölümde din dersi idi. Öğrenciye bu ders ile din kültürü ve ahlak dersi verilirdi.
Atatürk’ün sağlığında Harbiye Mektebi öğrencileri mezuniyet töreninde Kuran-ı Kerim üzerine yemin ediyorlardı. Emin Pazarcı Beyefendinin 22 Kasım 2004 tarihli Dünden Bugüne Tercüman gazetesinde yazdığına göre:
Harbiye Mektebinde ikmali tahsil eyleyen zabitana mahsus 6 Eylül 1937 tarihli şahadetname ekinde yer alan Resmî Yemin şöyle:
”Ben, sulhta ve harpte, karada ve denizde ve havada ve her nerede olursa olsun, milletime ve memleketime daima doğruluk ve sadakatle hizmet ve hükumeti Cumhuriyetimizin bütün kanun ve nizamlarına ve amirlerimin her türlü emirlerine, bütün kalbimle itaat etmekten ayrılmayacağıma ve milletimin namını, mukaddes ve şerefli sancağımın şanını ve askerliğin namus ve şerefini canımdan aziz bilip bu uğurda seve seve canımı feda etmekten hiçbir zaman çekinmeyeceğime ve her zaman vazifesini, namusunu sever, özü ve sözü doğru ve gayretli bir asker olarak çalışmaktan başka bir şey düşünmeyeceğime; Cenabı Allah’ın Kelamı Olan Kur’an-ı azimüşan’a el basarak yemin ediyorum. Vallahi ve billahi.”
Şimdi desek ki, milletvekilleri başta olmak üzere devlet memurları, bilirkişiler, tanıklar Kur’an veya başka bir dinden iseler kendi kitapları üzerine yemin etsinler. Ne olur? Kıyamet kopar. Laiklik elden gidiyor, irtica hortladı diye, ne manşetler, ne açık oturumlar görür ve izleriz. Peki, Anayasa’ya Laiklik ilkesini koyduran Atatürk, neden bu yemini değiştirmemiş? Bunun cevabını Atatürk’ü dinsizlikle itham edenler versinler diyelim. Devam edelim.
Kuzey Afrika’da etkin bir tarikat olan Sunisî tarikatının Millî Mücadele dönemindeki lideri Şeyh Ahmet Sunisî Hazretleri rüyalarında Peygamber Efendimiz’i görürler. Koşup elini öpmek isterler, Peygamber efendimiz kendilerine sol elini uzatırlar. Şaşıran ve mahzun olan şeyh, Peygamberimize hitaben:
– Ya Resulallah niçin sağ elinizi vermediniz? diye sorduklarında şu cevabı alırlar:
– Sağ elimi Ankara da Mustafa Kemal’e uzattım.
Şeyh Ahmet Sunisi Hazretleri maiyeti ile Ankara’ya gelirler, rüyalarını anlatırlar ve milli mücadele süresince halka manevi açıdan destek verirler.
Bir rüya ile daha devam edelim.
Sakarya Meydan Savaşı’nın en kritik günlerinde Atatürk, Ankara İstasyonunda kaldığı ve karargah olarak kullanılan evde bir sabah erkenden kalkar ve Çavuş Ali Metin‘e Fevzi Paşa‘yı çağırmasını söyler.
Ali Metin, Fevzi Paşa’yı aradığında O’nun Atatürk’ün yanına gelmek üzere çıktığı söylenir. Fevzi Paşa geldiğinde, Atatürk, ona bir kalem kâğıt uzatıp, gördüğü rüyayı yazmasını ister. Kendisi de aynı anda gördüğü rüyayı yazar. Her ikisi de yazdıklarını birbirlerine verip okuduklarında gülümserler. Her iki kâğıtta da görülen ve yazılan rüya şöyledir.
Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz, Hacı Bayram-ı Veli‘ye diyorlar ki:
– Mustafa’ya söyle, korkmasın. Sonunda zafer onların olacaktır.
Aynı rüyayı gören iki muzaffer kumandanın isimleri ”Mustafa Kemal” ve ”Mustafa Fevzi”dir.
01.10.2024
M. Yavuz ELBİRLER
EGM E. İsthb. D. Bşk.