BİR ŞEYLER YANLIŞ DEĞİL Mİ?
Haber programlarında görüntüleriyle defalarca tekrarlandı. Seyretmeyen kalmamıştır. Kastamonu’da bir yığın suç kaydı olan alkollü bir sürücü, aracıyla trafiği ve güvenliği tehlikeye atan hareketler yaptığı için polis tarafından durduruluyor. Adam polise direniyor, tartışma çıkıyor, arbede uzun süre devam ediyor. O sırada adamın yine kendisi gibi sabıkalı oğlu geliyor. Polislere silah doğrultuyor, çok ağır hakaretler ve tehditler savuruyor. Baba oğul, son derece pervasız. Bunda suç kayıtlarının fazlalığının rolü olmalı. İşlenen her suç, geçirilen her soruşturma, ceza evine her giriş çıkış suçlulara deneyim kazandırıyor, suç işleme yetenek ve cesaretlerini arttırıyor. Polisler, baba oğulla başa çıkmak için takviye ekip istiyorlar.
Olay anında üzerlerine silah doğrultulan, tehdit edilen polisler, sanıklarla sadece itişip kakışıyorlar. Bu arada birkaç polis hafif yaralar alıyor. Ben, olay sırasında bir iki polisin daha şehit edilmemiş olmasını büyük şans eseri olarak gördüm. Bir de bizim polisimizdeki peygamber sabrına hayran oldum. Kim bilir belki de suçlulara hak ettikleri gibi davranmaları halinde uğrayacakları takibattan, medyada linç edilmekten çekiniyorlar. Sakin tabiatlı biri olmama rağmen, ben olsam duramam.
Polis kızımızın şehit edildiği olay, bunun bir benzeri. Suçlu, polise direniyor, arbede yaşanıyor. Bu sırada suçlu, bir polisin silahını kaparak ateş açıyor. Atış konusunda çok daha deneyimli, eğitimli polisler nedense suçluyu vuramıyorlar. Aksine on dokuz yaşındaki suçlu, uyuşturucu etkisinde olmasına rağmen bir polisimizi şehit ediyor. Ben olsam, arkadaşımın vurulduğunu görünce suçluyu vurmak için bir an bile tereddüt etmem. Polisimiz silah kullanmada eğitimsiz ve yetersiz mi, yoksa silah kullanırsa başının belaya gireceğinden mi korkuyor?
Dönelim Kastamonu’daki olaya. Adam ve oğlu, güçlükle gözaltına alınıp mahkemeye sevk ediliyor. Hoppalaaa! Mahkeme tarafından serbest bırakılıyorlar. Sonra, ancak savcının mahkeme kararına itirazı üzerine tutuklanıyorlar.
Bu da akıl almaz ayrı bir garabet. İnsanı adalet sistemimiz konusunda endişeye düşürüyor. Evde eşimle tutuklama totosu oynamaya başladık. Mesela haberlerde çok basit, suç bile denemeyecek bir olaydan söz ediliyor. Ben “Bunu karakola bile çağırmazlar.” diyorum. Hanım bana katılmıyor. Haberin sonuna bakıyoruz, o güne kadar hiç suç kaydı olmayan, yeri yurdu belli kişi tutuklanmış. Ya da yukarıdaki örnek ortaya çıkıyor. “Bunu anında tutuklarlar.” dediğim 25-30 suç kaydı olan adam, elini kolunu sallayarak çıkıp gidiyor. Demek bizim hukukumuzun bilemediğimiz incelikleri var(!)
Bizim polisimiz, suçlular karşısında korunmasız, çaresiz bırakılmış gibi bir izlenimim var. Gerçi anayasal hakkını kullanarak toplanan, hak arayan, çevreyi korumaya çalışan masum halka karşı çok farklılar; ama onu da emir kulu olmalarına mı bağlasak ki? Bu da düşündürücü.
Gerek haber programlarında gerek sosyal medyada ABD polisinin benzer durumlardaki tutumunu görüyoruz. Polis hiç riske girmiyor. Ateşli silah çıkarmak bir yana, elini beline atanı anında vurup öldürüyorlar. Öyle yaralama, ayağından vurma filan yok. Üç beş polis birden tabancalarındaki bütün şarjörleri boşaltıyorlar. Sağ kalınması mümkün değil. Yasalar, polisi koruyor. Yalnız, polisin bu konuyu istismar etmemesi için olaylar polislerin vücut kameralarıyla görüntüleniyor.
Sonuçta Amerika’da suçlular; uyuşturucunun, alkolün etkisinde değillerse; akıllarını yitirmemişlerse öldürüleceklerini biliyor ve polise karşı koymaktan, hatta öyle bir izlenim vermekten bile kaçınıyorlar. Keşke bizim polisimiz de bunu yapabilse. Bizim suçluların da biraz cesareti kırılsa.
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist