BÜYÜK UYANIŞ İÇİN, BÜYÜK BİRLEŞME ÇAĞRISI
NELERİN ÜZERİNDE KİMLER MUTABAKATA VARDILAR?
DÜNDEN BUGÜNE TÜRKİYE’DE GERÇEKLEŞEN ANAYASAL DÜZENLEMER İLE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER SONUCU NELER YAPILDI BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE NELER YAPILMASI PLANLANIYOR?
1921-1924-1961-1982…2008-2010 ve Kanun Hükmündeki Kararnameler ile Türkiye bugünkü sürece nasıl geldi?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bugüne kadar yirmi bir kez değişikliğe uğradı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası veya 1982 Anayasası, 9 Kasım 1982’den bu yana geçerli olarak yürürlükte yer alıyor. Anayasa; Başlangıç, Genel Esaslar, Temel Haklar ve Ödevler, Cumhuriyetin Temel Organları, Mali ve Ekonomik Hükümler, Çeşitli Hükümler, Geçici Hükümler ve Son Hükümler olmak üzere toplam yedi bölümden oluşuyor. Anayasa’nın ilk 4 maddesi ise değiştirilemez.
ANAYASANIN İLK 4 MADDESİ NEDİR?
I. DEVLETİN ŞEKLİ
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. DEVLETİN BÜTÜNLÜĞÜ, RESMÎ DİLİ, BAYRAĞI, MİLLÎ MARŞI VE BAŞKENTİ
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı’dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Anayasanın tamamen dışına çıkmış bir siyasi güç olan iktidar gücünü kullanarak, Anayasanın 2.maddesinde bulunan; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” temel ilkesini yok saymaktadır. Cumhuriyet’in değişmez temel niteliklerine aykırı davranmaktadır.
Yıllarca darbeci yönetim zihniyetinin açmış olduğu derin yaralara karşı demokrasi arayışı olan ve bunun son örneğini 15 Temmuzda gösteren, bağımsızlığına, özgürlüğüne düşkün yüce Türk milleti;
Demokrasi adı altında yıllarca bu günlere adım adım planlı ve programlı olarak toplumsal mühendislik yöntemleri ile yapılan çalışmalarla çeşitli medya ve propaganda teknikleri ile siyasi alan başta olmak üzere denetimsiz yönetim anlayışı ile ekonomik ve sosyal açıdan da baskı altına alınarak uyutulmuş ve kandırılmıştır.
Demokrasiye veya Anayasaya aykırı davranan yönetime nasıl ki darbe yönetimi deniyorsa, bugün demokrasi adı altında zaman içerisinde yapılan anayasal değişiklikler ile kendilerine tayin edilen hedefler doğrultusunda Anayasamızın değişmez niteliklerine aykırı tutum ve davranışlar ile milletimize örtülü siyasi darbe yapmak suretiyle iktidarlarının ömrünü uzatma gayreti içerisindedirler.
Bu süreç belirgin olarak 12 Eylül döneminden itibaren 141-142 ve 162 maddelerin çıkarılması ile başlamış geleceğin Türkiye’sinde menfi kadrolaşma sisteminin kurulmasına zemin hazırlamıştır. 28 Şubat kararlarının özü 163. Maddenin kaldırılması ile Anayasanın 24. Maddesinde bulunan laikliğin etkinliği kaldırılmış ve böylece menfi kadrolaşma hareketi meşrulaştırılmıştır. Son olarak 2008 ve 2010 yıllarında yapılan anayasa değişiklikleri ile siyasi mekanizmalar denetlenebilir olmaktan çıkarılmıştır.
Bu sayede 1997-2000 yılları arasında terör örgütü tanımı net bir şekilde ifade edilmesine rağmen 2001 yılından itibaren AKP iktidarı FETÖ ile kol kola yürümüşlerdir. 2001 yılında terör tanımı değiştirilerek FETÖ’yü bu kapsamdan yine kendi emelleri doğrultusunda terör örgütü olmaktan çıkarmıştır.
Bu değişiklikler sonucu Anayasa Mahkemesi kararı ile 2008 yılında açılan AKP’ye kapatma davası açıldı. Anayasa’dan kaldırılan 163.madde yürürlükte olmadığı için ceza almadan Laik ve Demokratik Cumhuriyete aykırılığın odağı kararı verilmesine rağmen kapatma kararı alınamadı. 2002 seçimlerinin hukuk dışı yapılması ve 28 Şubat kararlarının uygulanmaması sonucu AKP’nin yaklaşık 25 yıl süren iktidarlıklarının önünü açılmış oldu.
Bundan sonraki süreçte Yargıyı ele geçen iktidar hukuksuz yargılamalar ile TSK’nın içi boşaltılmıştır. TSK‘dan sonra Anayasa Mahkemesi ele geçirilmiş artık yargı tamamen AKP kontrolünde bir yapılanmaya dönüşmüştür. Yine 2010 yılında yapılan değişikliklerde Siyasi partilerin kapatma hükümleri değiştirilmiştir. Böylece partiler kendilerine kapatma davası açıldığında isterse partisini fes ederek hiçbir sorumluluk almadan ve yargılanmadan ertesi gün benzer isimde bir başka parti açarak yoluna devam edebileceği karar ile kapatma olaylarını tarihte geride bırakmıştır.
AKP ve FETÖ arasındaki ilk çatışmanın, Yargıyı ele geçirmek adına Yargıtay ve Danıştay’a ek kadrolar getirilmesi ile birlikte 2011 yılında başladığı 15 Temmuz ihraç kararlarının 2011 yılı atamalarından başlaması ile net anlaşılmaktadır.
Sonrasında 2012 yılında devam eden MİT olayında AKP ve FETÖ arasındaki daha fazla iktidar gücünü ve kaynaklarını kullanma savaşı yüzünden iktidarın paylaşılmaması sonucu 2013 yılında 17-25 Aralık’taki yol ayrımına girildi. 2015’de verilen gözdağının bir başka sonucu ile 15 Temmuz öncesinde çıkarılan pek çok tasfiye amaçlı yasalar bu çatışmayı daha da büyüttü ve darbe planı yapıldı.
Olağan üstü hal ilanı ile 15 Temmuzda FETÖ’den kurtarma iddiası ile kendi darbesini gerçekleştirerek AKP bir darbenin sonucunda ulaşılabileceği her amaca -olağanüstü hal kararnameleri ve yaratılan suni terör mahkemelerini kullanarak- fazlasıyla ulaştı.
2002 yılından itibaren kuvvetler birliğini ortadan kaldırarak siyasi darbe yönetimi haline getirdi. Her yapılan yasa değişikliği ile hep bir adım gidildi. HSYK Yargıtay, Danıştay ve DGM gibi tüm yetkiler yürütmenin elinde. Böylece hukuki denetimsizlik sebebi ile her alan ve kurumlar yozlaştırılarak Anayasanın 2.maddesi bütünüyle işlenemez hale getirildi.
Yıllarca süren ve kamuoyunu referandum aldatmacası ile bugünlere sürükleyen adı demokratikleşme, özgürleşme, yenileme ve düzenleme, iyileştirme gibi pozitif kavramlar kullanılarak yapılan anayasal değişiklikler neticesinde tek adam yönetimi, siyasi darbe niteliğinde adım adım küresel emperyalist güçlerin belirlediği hedefe doğru ilerlemektedir. Bu ilerleyiş halkın duygu ve düşüncelerini kontrol altında tutarak ve istedikleri noktaya yönlendirerek bir-bir gerçekleşti.
Hedef büyük ve kapsamlı projeler içeren sistemli bir yenidünya düzeninin sağlanması adına;
Ülkemiz üzerinden yürütülen yüz yıllık planlar dâhilindeki Büyük İsrail’in önünü açacak Büyük Ortadoğu projesi vaat edilmiş topraklar üzerindeki güç ve kaynak paylaşımlarından tutunda, evrensel kaynakların kullanımına ve yönetimine yönelik planlardır. Menfi menfaatler doğrultusunda yapılan iş birlikler ve savaş stratejileri ile geliştirilen tek kutuplu dünya düzenine hizmet edebilecek yönetimleri ve yöneticileri kendi emelleri doğrultusunda tayin etmek ve sürdürülebilir kılmak suretiyle sömürmektir.
Buz dağının görünen yüzünde güç dengelerinin iyi ve kötü arasındaki binlerce yıllık savaşı açıkça günümüzde de devam etmektedir.
Bu kapsamlı hedefler zincirinin içerisindeki Türkiye’nin önemi jeopolitik ve stratejik açıdan oldukça önemlidir. Son yıllarda özellikle dört bir tarafı yeniden kuşatılmış, yüz yıl öncesinde yapılan planların bir sonraki yüzyılda işlevliğini arttırmak adına özellikle ülkemiz üzerinde oynanan çıkar oyunların baskısı artmıştır. Kısaca Ege’de bulunan adalarımızı haksız yere işgal eden Yunanistan’ın adaları silahlandırması, güneyde Suriye, Kuzey Irak’taki PKK, Ermeni paralı askerleri ile Rus Askeri Birliklerinin bulundurulması, Kuzey’de Ukrayna Savaşı devam ederken Türkiye’nin savaşa çekilmek istenmesi gibi gelişmelerin hiçbiri sebepsiz değildir.
Bu doğrultuda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 100 yıl öncesinden bizlere bıraktığı mesajdaki gibi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk gençliğe hitabesinde; “İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhili ve harici bedhahların olacaktır.” Derken bu planların daha vahim bir şekilde devam ederek “Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” Diyerek bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin durumunu öngörmüş ve cümleleri ile ifade etmiştir.
Böylesi bir şuura hâkim bir liderin kurduğu Cumhuriyet’in elbette ilerlemesini ve gelişmesini istemeyecek düşmanları olacaktır.
Sonuç olarak siyasi, iç ve dış politikalar ile birlikte sosyal ve ekonomik açıdan büyük ihanete ve bu ihanet sonucu derin darbeler almış Türkiye’nin çıkış yolu iktidarı ve muhalefeti ile birlikte ortak hedeflere farklı yöntemler ile ilerleyen ittifaklar mı çare olacaktır? Hayır! Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Halkı Büyük Tehlike altındadır!!!
Neden?
6’lı ittifak ve iktidar açık bir ihanet içerisinde ortak bir hedefe, ortak bir dış idare ile birlikte hareket etmektedir.
Mutabakat metni olarak halkın önüne yine ve defalarca yapıldığı üzere yeniden çarpıtıcı algı yöntemleri ile içeriği ve iç yüzü tamamen gizlenerek kamuoyunun hassasiyeti beslenerek yine uyutulmaya çalışılıyor…
Uyan artık Türkiye’m uyan derin uykundan!!!
6’lı Partinin mutabakat metninde parlamenter demokrasiye, güçlendirilmiş parlamenter demokrasi denilerek yine bir hedef anayasa dayatması ile karşı karşıyayız. Parlamenter demokrasi olarak başlık atılıyor içerik tamamen farklı. Yeni bir anayasa taslağı niteliğindeki bu metinden içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhuriyet esaslarındaki değişmez niteliklerinden olan temel kavramlardan “Türk Milleti” ifadesi yok, bununla birlikte Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yok sayılırcasına ithaf veya saygı niteliğinde adı dahi geçmiyor.
Daha vahimi mutabakat metinde;
“Türkiye, parlamenter demokrasi bakımından köklü bir geçmişe sahiptir. Kesintiye uğrayarak halkın iradesinin engellendiği dönemler olsa da güçlü bir parlamenter demokrasi kültürüne sahibiz. Bununla birlikte ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş de mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir.” İfadesiyle,
Cumhuriyetin kuruluş esaslarının belirlendiği, 1924 anayasası bu metin tarafından reddediliyor!
Ayrıca anayasanın ilk dört maddesine de Bu metinde muhafaza edileceklerine dair en ufak bir atıf yapılmamış.
Mutabakat metnindeki 1921 anayasası üzerinden bir düzenleme yapılacak olması anayasanın ilk dört maddesinin kaldırılması anlamına da geldiği için bilinçli olarak açıklanmayan bu ifadeler Türkiye’nin geleceği açısından oldukça tehlike arz eden bir durum olduğu gözlerden kaçmamalıdır.
Üstelik 1921 anayasası henüz milletleşmemiş bir ulus halkının yönetimi için geçici olarak bağımsızlık mücadelesi verilirken hazırlanmıştır. Teşkilatı esasinin birçok maddesinin uygulanmaya devam ettiği Türkiye’de iki anayasanın olduğu, birisinin İstanbul hükümeti tarafından, birisinin de Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildiği bir durum ortadayken zor koşullarda hazırlanmıştır.
1921 anayasasında;
– Meclis çatısı altında yasama ve yürütmeyi tek bir çatı altında toplayan millet yok, cumhuriyet yok, nitelikleri yok,
– Devletin dini kavramı ve şeriat var, laiklik yok,
– Devletin karakterinin ve şeklinin belli olmadığı ve vilayetler üzerinden muhtariyetin tanındığı bir anayasa.
Bundan dolayı da bu anayasaya özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilkelerine karşı olan gruplar, siyasetçiler ve terör örgütlerinin Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milleti Halkı, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve laiklik olmadan bir ulus devletinin inşası üzerine bir mutabakata varıldığı, bununla birlikte;
Mutabakat metninin bulunduğu kitapçığında 16.sayfasında “bu yeni bir başlangıç ve yeni bir inşadır” ibaresi bu süreçte anayasanın ilk dört maddesinin gözetilmeden yeni bir devlet kurulabileceği 1921’den sonrasındaki dar kalıp ifadesi ile kast edilen ilk dört maddesinin kaldırılması anlaşılıyor.
1921 Anayasası ilke kez 6’lı Parti ile gündeme alınmadı! 1921 Anayasasını ön plana çıkaranlar kimler dediğimizde bakın karşımıza kimler çıkıyor?
Öcalan’ın 2010’daki Anayasa değişikliği sürecinde kendisini ziyaret edenlere yaptığı açıklamalarda Öcalan, “1916-20 sürecinden sonra 1921 Anayasası oluştu. Bu anayasanın daha sonra netleştirilip demokratikleştirilmesi beklenirken 1924 Anayasası ile -bu anayasada tamamen Kürtlerin inkârı vardır- daha oligarşik ve bürokratik bir anayasa haline getirildi. Şimdi de AKP anayasası haline getiriliyor. Ben, 1921 Anayasası’nı yeniden güncelleyelim diyorum” ve “Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin yaşadığı sorunların çözülmesi için 1921 Anayasası’nın günümüze uyarlanması gerekir” demişti.
1921 Anayasası’nda 10’uncu madde ile Türkiye coğrafi olarak vilayetlere ayrılıyor, 11’inci maddede “Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir.”ifadesi yer almaktadır. Öcalan ve PKK, buradan “siyasi özerklik” anlamını çıkarmaya çalışarak bu anayasayı ön plana çıkarıyor. Oysa 1921 Anayasası, vilayetlerin, ırk, din ve dil esasına göre değil coğrafi şartlara göre kurulduğunu belirtiyordu.
HDP’nin eski adı Demokratik Toplum Partisi’nin Ekim 2007 Kongresine damga vuracak ve kongrenin sonuç bildirgesine bu ifade eklenecekti. “Türkiyelilik” üst kimliği ile vatandaşlığın ele alınmasının savunulduğu bildirgede, 6’lı masaya çok benzer şu ifadeler kullanılacaktı:
“… farklı kimlik ve kültürler, kendi farklılıklarını anayasal güvence içerisinde koruyup geliştirdikleri bu sistemle daha özgür bir ortama kavuşacaklardır. Aslında 1920’lerde kabul edilmiş olan bu esaslar, 1921 anayasasında da yer almış, 1924 Anayasası ile ortadan kaldırılmıştır.”
Tutuklu bulunan eski Eşbaşkan Figen Yüksekdağ da Temmuz 2019’da “1921 Anayasası’nın 3. maddesi 11. fıkrasında özerklik, kendi kendisini idare eden, bu güce sahip olan idari güçler olarak tanımlanır” diyecek ve 1921 Anayasası üzerinden yeni bir anayasanın inşasını istedi.
Öcalan 1921 Anayasası vurgusunu 2000’li yılların başında ilk yapan kişilerden biriydi, birkaç yıl sonra da benzer sözü dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül “Türkiye’nin en özgürlükçü Anayasası 1921’di.” diyerek destekledi.
Daha önce de PKK’yı kullanan ABD ve AB, eş zamanlı olarak Türkiye’yi yöneten siyasi kadrolar üzerinden aynı hedefe dönük siyasi projeleri uygulatmaya çalışmıştır. Turgut Özal’ın “Federasyonu tartışalım”, Tansu Çiller’in “Bask modeli”, Mesut Yılmaz’ın “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diye ifade ettikleri yaklaşımlar, dış dayatmaların eseriydi. Tayyip Erdoğan döneminde, Oslo’da PKK ile “koordinatör ülke temsilcisi” nezaretinde masaya oturulması, açılım süreci ve Dolmabahçe mutabakatı da böyle bir siyasi oy rantı peşinde olmanın sonucuydu.
PKK’nın siyasi kolunun parti programlarına da giren bu tanımlama üzerinden, projeyi destekleyen düşünce kuruluşları tarafından da pek çok kongre, çalıştay ve çeşitli programlar düzenlenerek raporlar, makaleler ve görüşler bildirmek suretiyle görüşlerini yaygınlaştırmaya devam edeceklerdi.
Bunlardan biri de Murat Belge’nin başkanlığını yaptığı, Osman Kavala’nın yönetiminde olduğu, yurtdışından fonlanan ve ‘Kürt Sorunu İçin Barış İnisiyatifi’nin parçası olarak bilinen Helsinki Yurttaşlık Derneği’ydi.
Dernek tarafından hazırlanan derginin ‘Demokratik Özerklik Üzerine’ başlıklı Mesut Yeğen tarafından Ağustos 2011’de hazırlanan makalesinde Öcalan’ın tutumu anlatılıyordu.
“Öcalan demokratik özerkliği tartışırken sık sık vilayetleri özerk idari birimler olarak tanımlayan 1921 Anayasasına referans vermekle beraber, yine aynı sıklıkla özerk Kürdistan’dan da bahsediyor, yerel ve özerk ekonomiden de. DTK metninin başlığı ise malum Demokratik Özerk Kürdistan Modeli Taslağı.”
Yakın zamanda Almanya’nın başkenti Berlin’de bir konferansta 1921 vurgusunu yapan Hatip Dicle’den sonra HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’dan tam da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla görüşmesinin hemen ardından, Sancar, CHP lideriyle 5 Şubat 2021’de “Parlamenter sisteme dönüşte 1921 Anayasası ilham alınabilir” dedi.
Bu süreçte yapılan yoğun çalışmalarda sürekli 1921 Anayasası ve dar kapsayıcılığı üzerine vurgu yapılırken yine Şubat 2021’de dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül “Bugün 1921 Anayasası’nın ruhuyla, yine cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına girerken, yeni bir toplumsal sözleşmeyi, yine gazi meclisimizin iradesiyle, milletimizin iradesiyle yeni anayasayla taçlanacağına olan inancımız tamdır. 1921 Anayasası; Türkiye’de yaşayan herkesin, her düşüncenin, her inancın, her anlayışın yansıdığı bir toplumsal sözleşme metnidir.”dedi.
Bu açıklamanın ardından yine 20 Şubat 2021’de AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan kameralar karşısına çıkmış, bu anayasa çalışmasının, “Yeniden Kuruluş Anayasası” olacağını belirtmişti.
Dikkat edilmesi gereken en önemli detaylardan biri de ‘Yeniden Kuruluş Anayasası’ ifadesinin asıl mimarı eski CIA ajanı Graham Fuller’in olmasıydı.
Sonra karşımıza aynı ifadelerle Külliye’de anayasa hazırlayanların başındaki Prof. Dr. Yavuz Atar yazdıkları anayasanın başlangıç bölümünü değiştireceklerini, bunun kapsayıcı bir anayasa olduğu söyledi.
İşte AKP’nin de 1921 Anayasası’na vurgusunun altında sadece ‘özerklik’ ve ‘millet kimliğinin’ yer alması yatmıyordu. Buna ek olarak 1921’de ‘Devletin Dini İslam’dır’ maddesinin yeniden gelmesini istiyorlardı…
Son 15 yılda Yeni Anayasa’ ve ‘Sivil Anayasa’ sözü ile yürütülen Anayasa çalışmalarına, devam eden ve ortaya koydukları mutabakat metninde 1921 anayasasına yeniden yer veren;
6 partiden biri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gelen tepkilere karşılık “Bunlar yapay olarak çıkarılan tartışmalardır.” ve “Amacımız En özgürlükçü anayasayı yapmak…” diyerek siyasi varlığını sürdürebilmek adına kapalı kapılar ardında kimlerle masaya oturduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 16 Eylül’de Demokratik Gelişim Enstitüsü toplantısına katılan Kılıçdaroğlu, “anadilde eğitim” konusuna ilişkin sarf ettiği “Dünyadaki uygulamaları inceledik. Çocuğun ilk iki veya üç okul yılında eğitimini asıl olarak anadilde yapması, paralel olarak resmi dili de öğrenmesi, üçüncü veya dördüncü sınıfta resmi dile geçmesi, bir çözüm yolu”sözlerinin ardından;
Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI – Demokratic Progress Institute) 21.02.2022 tarihinde “Türkiye’de Anayasa Yapımı ve Çatışma Çözümü” adı altında bir dizi toplantı gerçekleştirdi ve bir rapor yayınladı. Bu raporu hazırlayanlar;
PKK ile açılımının ‘Akil İnsanlar Heyetinden’ Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, AİHM uzmanı Prof. Dr. Sevtap Yokuş, Taraf’ın internet versiyonu Serbestiyet ve Kurdistan 24 online sitelerinin yazarı ve ‘Akil İnsan’ Dr. Vahap Coşkun ve ‘Kürt meselesi’ uzmanı Dr. Zeynep Ardıç.
Bu raporun ilk girişinde “Türkiye’de olası bir çözüm sürecinin yeniden başlaması için gereken yasal hazırlıkların ve anayasa yapım sürecinin ihtilafların çözümüne nasıl katkı sağlayabileceğinin tasarlanması…” şeklinde hedefleri özetlenmiş.
Raporda;
• Türkiye’nin ‘etnik, dilsel, dinsel ve kültürel açıdan çok çeşitli olduğunu’ söylüyor ve kapsayıcı bir anayasa öneriyor
• ‘Türk milleti’ ifadesinin kaldırılması gerektiğini, yerine kapsayıcı bir vatandaşlık tanımı yapılması zorunluluğunu ortaya koymuş.
‘Türk milleti’ ifadesinin kaldırılması ve yerel özerkliğin Türkiye’ye getirilmesi için 1921 Anayasası benzeri bir kapsayıcılığın olmasının zaruri olduğunu raporda defalarca vurgulanmış. Diğer anayasaların da ‘dar’ olduğunu, yerel özerkliğin önünü kapadığını ve vatandaşlık tanımının yapılmasıyla kapsayıcılığın bittiğini net bir şekilde söylüyor.
Mutabakat metninde ise ‘Herkesin kendi kimliğiyle, eşit kamusal, siyasal yaşama katıldığı…’ şeklinde devam eden ucu açık bir metin olarak karşımıza çıkıyor.
• Anayasa yapımında toplumun tüm kesimlerinin masa etrafında toplanması gerektiğini savunuyor.
Mutabakat metnini savunan Kılıçdaroğlu’nun dün söylediği söz: “Anayasayı tüm kesimlerin katılımıyla, hiçbir kesimi, hiçbir kimseyi dışlamadan, hep birlikte yapacağız.”
• Anayasayla toplumsal barış ve huzuru sağlamayı hedefliyor.
• Kayyum atamalarına karşı çıkıyor, bunların kaldırılması ve anayasa güvencesine alınmasını savunuyor.
• Basın özgürlüğünün anayasal güvence altına alınmasıyla’ ilgili görüş bildiriliyor.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanması için gerekli adımların atılması konusu ele alınıyor.
• ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri’ kanunuyla ilgili talepler.
• Cumhurbaşkanlığı kararnamelerin yasa dışı olduğu ve kaldırılması gerektiği…
• Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi… gibi birebir örtüşen ibareler bulunmaktadır.
6 partinin hazırladığı metinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi vurgusuna atıf yapılmış, ancak örtülü Raporda ise ‘Yerel özerklik’ olmalı diyor. Hatta illeri kültürel ya da coğrafi olarak ayırıp eyalet haline getirerek bunun Kürtlerin en büyük taleplerinden biri olduğunu savunuyor.
Yerel ile ilgili yatırım, hizmet, sağlık, kamu düzeni gibi olaylarda görevi valiye veren yasanın değişmesi gerektiğini söylüyor ve karar alım süreçlerinde yerel yöneticilerin ve sivil toplumun olması gerektiğine işaret ediyor. Mutabakat metninde de kentin geleceğini ilgilendiren konularda karar alım süreçlerine bunların dâhil edilmesi isteniyor.
2021’deki Türkiye raporunu hazırlayan DPI İngiltere’de faaliyet gösteren Kerim Yıldız başkanlığında faaliyetlerini sürdüren bir düşünce kuruluşudur.
Kerim Yıldız ise İngiliz Lordlar Kamarası üyesi Lord Avebury’nin desteğiyle kurulan ‘Kürt İnsan Hakları Projesi’ adlı kuruluşun eski başkanı.
PKK dostu olarak bilinen Avebury’nin, Abdullah Öcalan ile Suriye’de yüz yüze defalarca görüştüğü bilinmektedir. Kısaca İngiliz istihbaratına yakın olduğu bilinen DPI, PKK açılımının fikriyatını oluşturan kritik enstitülerden biri…
DPI’nın ‘Uzmanlar Kurulu Üyeleri’ arasında; Ali Bayramoğlu, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar, Vahap Coşkun, Fazıl Hüsnü Erdem, Ayşegül Doğan, Kezban Hatemi, Kadir İnanır, Ahmet İnsel, Bejan Matur, Avni Özgürel, Ufuk Uras, Sevtap Yokuş… bulunmaktadır.
Ayrıca bir başka kuruluş olan Denge Denetleme Ağı tarafından hazırlanan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem raporunda da geçerli benzerlikler bulunmaktadır.
Sürekli Anayasa çalışmaları yapan Denge Denetleme Ağı yurtdışı destekli bir kuruluş. Kuruluşa İstanbul Politikalar Merkezi, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Komisyonu Sivil Düşün Programı, Alman Marshal Vakfı, Hollanda Kraliyeti tarafından büyük bir fon aktarımı yapılıyor.
Bu kısa metinde dikkat çeken bir ifadede “1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir.” yine bir ortak kavram…
İktidarıyla muhalefetiyle bugüne kadar gelinen süreçte, gerçekte benzerlikleri ile ortak noktada buluşan ancak sözde muhalefetin altına imza attıkları mutabakat metninin imzalandığı yer ve tarih bizlere gerçeği bir kez daha gözler önüne seriyor. Yer Bilkent Oteli, Tarih 28 Şubat… Bundan tam 21 yıl önce, 14 Ağustos 2001’de Tayyip Erdoğan’ın yeni kurulan AKP’nin tanıtım toplantısı yapıldığı yer ve 28 Şubat tarihi ile siyasete dahil olan AKP iktidarı…
Özetle 6’lı partinin ortaya koyduğu mutabakat metnini hazırlayan 6 parti değil AKP ve HDP ile birlikte 8 partinin yıllardır süre gelen çalışmalarının neticesi olarak görüyoruz. Ortak noktaya vardıkları en önemli konu da hepsi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk dört maddesini değiştirmek suretiyle Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktır.
Sonuç olarak İki kutup gibi gösterilen esasında AKP iktidarının artık tamamlayacağı görevlerinin devamını üstlenen ve yine toplumsal mühendislikler kullanılarak ayrıştırma ve kutuplaştırma politikaları ile iki seçenek ile tek sonuca ulaşılmak istenmektedir…
Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Temel Niteliklerini Yıkmak suretiyle Yeni Yüzyılda Kendi Hedefleri Doğrultusunda Yeniden İnşa Etmek!
Böylesi bir tehdit karşısında yine Ulu önderimizin belirttiği üzere; “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır!” Sözünün gereğini yapacak gerçek vatanperverlerin birliğine, dirliğine mutlak ihtiyaç vardır…
Bu bilgiler ışığında ortada iki ittifak olmadığı, tek amaca hizmet eden anlaşılmış ve programa uyan eylemleri ile tek bir zihniyete hizmet eden kişilerin olduğu açıkça görülmektedir.
Çözüm; Kurtuluş Savaşının yaşandığı dönemdeki Kuvayi milliye Ruhunu yeniden yakalamak, Atatürkçü Düşünce sistemi ile 1924 Kurucu Anayasasını güncelleyip Cumhuriyeti ve temel niteliklerine sahip çıkarak Türk milletini bu büyük ve hain tuzaktan kurtarmaktır.
Çözüm; Sancılı bir dönemde Türkiye’de bağımsızlık mücadelesindeki herkesi bir araya getiren milli ve manevi değerlere sımsıkı sarılan;
Adanmışların (doğru, dürüst, ahlaklı, erdemli, adaletli, cesur, çalışkan, ilmen ve bilmen donanımlı, yüksek şuura erişmiş bireyler) sivil halkı ile siyasi örgütlenmelerin ben demeden biz olma bilincine erişerek Milletin menfaati doğrultusunda ortak hareket etmeleridir.
Çözüm; Siyasi açıdan öncelikle TBMM’de adanmış asillerin çoğunluğu elde etmelerinden geçiyor, 301 milletvekili ile mevzuatlar değiştirilerek hatta 360 milletvekili ve yüce divan ile 400 milletvekili hedefine ulaşmaktır.
Çözüm; Demokrasi anlayışında farklı düşünceleri bir araya getirirken tek ve net kırmızıçizgimiz vatanperverlik olmalıdır.
Bu durumda;
“SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR! diyor ve çözüm için Vatanperver bireylerin oluşturacağı gerçek bir ittifaka sizleri davet ediyoruz! Gelin Birlik olalım Gelin Dirlik Kuralım!
Güneş ALTUNER
14.03.2022
Kaynaklar:
Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU – Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 09.03.2022 Tarihli “Mutabakat ilk dört madde midir? Konulu Cumhuriyetçi Birlik Platformu Söyleşisi
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası – 1, 2, 3, 4 Kanun Numarası : 2709 Kabul Tarihi : 18/10/1982 Yayımlandığı Resmî Gazete : Tarih : 9/11/1982 Sayı : 17863 (Mükerrer) Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 3 (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf)
Erdem ATAY – 07 Mart 2022 “6’lı Mutabakatı Kimler Yazdı Bir Bilseniz” ve 11 Mart 2022 tarihli “1921” tarihli yazısı (https://www.veryansintv.com/6li-mutabakati-kimler-yazdi…/ –
https://www.veryansintv.com/1921-2/… )
Yeni Akit – 22.09.2022 tarihli yayını ( https://www.yeniakit.com.tr/…/kemal-kilicdaroglunun… )
Arslan BULUT – 15.02.2021 tarihli “Abdullah Öcalan, neden “1921 Anayasası” diyor?” yazısı.
( https://www.yenicaggazetesi.com.tr/abdullah-ocalan-neden… )
(*) Dip Not:
Dr. Uğur ALACAKAPTAN – Ceza Hukuku Doçenti – Demokratik Anayasa ve Ceza Kanunu’nun 141 ve 142’inci Maddeleri (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/638070)
Doç.Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI – Laiklik ve TCK’nın 163.Maddesi Üzerine (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/38318)