DİLDE KÜÇÜK AYRINTILAR ÖNEMLİDİR.
Dil, ayrıntıları ifade edebildiği ölçüde kültür dilidir. “Kültür dili” sözüyle güçlü bir yazılı edebiyat için gerekli edebî dil ile bütün dallarda bilim üretmeye yeterli bilim dili ifade edilmek istenmiştir. Türkçe, Göktürk Kitabeleri’nde görüldüğü gibi daha VIII. yüzyıl başlarında güçlü bir edebiyat dilidir. Bunun için şu örnek yeterli olur:
Bilge Kağan, hitabet türünün çok güzel bir örneği olan kitabesinde kardeşi Kültiğin’in ölümünü “Bulut bustadı. (Bulut çöktürdü.)” sözleriyle ifade ediyor. Dökülen göz yaşlarını yağmur getiren bulutlara benzetiyor. Bugünün diliyle “Bilen aklım bilmez, gören gözüm görmez oldu. Çok düşündüm, (ben kendimi bırakırsam) millet daha kötü olacak. Gözden yaş gelse, kalpten ağıt gelse geri çevirip işime baktım.” diyor. Aynı yağmur-bulut-göz yaşı benzetmesini XVI. yüzyılda Şair Baki’nin Kanunî Mersiyesi’nde görüyoruz. Baki de Nisan yağmurlarını Kanuni için ağlatır.
Selçuklu döneminde devlet dilinin Farsça olması, Osmanlı döneminde bilim terimlerinin Arapça sözcüklerle karşılanması Türkçenin bilim dili olarak gelişmesini engellemişse de Cumhuriyet döneminde durum süratle düzeltilmiştir. Bugün hem bilim öğretiminde hem bilim çalışmalarında Türkçenin önemli bir yeri vardır. Şurası da unutulmamalıdır ki bilim ve teknoloji alış verişinde üretildiği ülkenin dili öne çıkar.
Dilde ayrıntıların belirtilebilmesi ifade gücünü artırır. Aynı biçimde anlamayı kolaylaştırır. Yanlış anlaşmaların önüne geçer. Çevrenize bakın, kaç çeşit kırmızı göreceksiniz? Şu anda bulunduğum ortamda birbirinden az çok farklı ondan fazla kırmızı görüyorum. “Kan kırmızı, bayrak rengi, koyu kırmızı, açık kırmızı, aşı boyası, kiraz rengi” belki “horoz ibiği” gibi birkaç çiçek adı… “Kırmızı bir gömlek giy.” denen kişi, hangi kırmızıyı anlayacaktır? Uygarlıktan uzak, birkaç yüz sözcükle kendini anlatan toplulukların dilinde ayrıntıları belirten sözcükler yoktur. Örnek olarak “renkli” sözcüğü, “beyaz ve siyah” dışında bütün renkleri karşılayabilir. Bir başka dilde “ağaç”, bütün ağaç türlerini karşılar. Diller ortaya çıkan her farklılığı, ayrıntıyı belirtebilmek için yeni sözcükler üretir ya da başka dillerden alıntılar. Bazı ayrıntılar, konuşma sırasında söyleyiş benzerliğinden ayırt edilemese bile yazıda açıkça görülür. Yazanlar, dil konularına özen gösterenler bunlara dikkat etmelidir.
Dikkatimi çeken bir örnek: Birçok yazıda “yayın” ve “yayım” sözcüklerinin karıştırıldığını görüyorum. Eski dilde bunlar yerine “neşriyat” ve “neşretmek” sözcükleri kullanılırdı. “Kütüphâne-i Hilmi neşriyatından olan bu eser Servet matbaasında tab olunarak filan sene neşrolunmuştur.” gibi.
“Yayın, yayınlar”; yayımı yapılmış, yayılmış , neşredilmiş eser, neşriyat anlamındadır. “MEB Yayınları”, “Bu kitap filan yayın evinin yayınıdır.” örneklerindeki kullanım doğrudur. “Yayım”; yayma, neşretme işi anlamındadır. Addan eylem yapan “-la/-le” eki getirilerek “yayımla-“ eylemi türetilmiştir. “Neşret-“ anlamındadır. “Bu kitap filan yayın evi tarafından filan yıl yayımlanmıştır.” Örneğindeki kullanımlar doğrudur. Pek çok yerde görülen “yayımlamak” yerine “yayınlamak” kullanımı yanlıştır. Pek küçük gibi görünen böyle ayrıntılar, dilin gelişimi açısından çok önemlidir.
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist