
DÜŞÜNCE VE EDEBİYAT DİLİ
Ünlü bir gazetecimizin köşe yazısından aldığım ilk cümlesi şöyle: “Gazeteciliği çok sevmemin nedeni nedir biliyor musunuz?” Dilde arılaşma derken bir şeyleri kaçırdığımızı gösteren bir örnek. “Nedeni nedir?” Bu tekerlememsi kullanıma kulaklar, TV’ler aracılığıyla zorla alıştırıldı; pek yadırganmıyor artık. Biraz daha abartırsak şöyle cümlelerle de karşılaşabiliriz: “Nedeni nedir neden bilmiyorsunuz? Neden nedeni nedir hiç açıklanmıyor? Nedeninin ne olduğunu neden bilmiyorsun? Nedeni nedir diye sormanın nedeni nedir?”
“Sebep” sözcüğünü kullanmak istemeyebilirsiniz. Yine de “Nedeni nedir?”den daha güzel bir anlatım yolu bulmanız gerekir. Gazetecinin o cümlesi şöyle olabilirdi: “Gazeteciliği niçin çok sevdiğimi biliyor musunuz?” ya da “Gazeteciliği çok sevmemin nedenini biliyor musunuz?” Bu cümleler, daha güzel değil mi?
Böyle bir dille edebiyat üretemezsiniz. Ürettiğinizi sanırsınız. Şiir, sözcüklerin ses özelliklerinin uyumuna dayanır. Uyak dışında iç uyak (aliterasyon) gibi ahenk ögeleri vardır. Bugün ünlü sayılan pek çok yazarın eserlerinde kullandığı sözcük çeşitliliğine bakın, pek kısır kaldıklarını görürsünüz. Büyük romancıların sözcük hazineleri öyle geniştir ki, bir sözcüğü ikinci defa kullanmaya sıra gelmez. Bu konuda Samiha Ayverdi’yi örnek alırsanız eserlerinin bir sayfası boyunca yardımcı eylem, edat ve bağlaçlar hariç, aynı sözcük iki kere tekrarlanmaz. Ne yazık ki birçok kişinin kısa tek bir cümlesinde bile aynı sözcüğün iki kez kullanıldığı oluyor.
Her insanın belleğinde bildiği sözcüklerden oluşan özel bir sözlüğü vardır. Konuşurken, yazarken, zihninizde beliren düşünceyi ifade etmek isterken onlar aralıksız, peş peşe dökülürler. Hiç kimse “Durun, en uygun olanını seçeyim.” demez, diyemez; çünkü konuşurken buna zaman yoktur. Sözlüğünüz ne kadar zenginse anlatım ve etkileme gücünüz o ölçüde geniştir. Değilse durmadan “ııııı, eeee, şey” der durursunuz. Aydınım diyen dilini iyi bildiği gibi, sözcük dağarcığı da tıka basa dolu olmalıdır.
Çok sınırlı sözcükle, düşünce üretme ve aktarmada da sıkıntı yaşanır. Çünkü hem düşünme hem onu dile getirme sözcüklerle olur. Bildiğiniz, tanıdığınız somut varlıkları; eylemleri onlara ait sözcükler olmadan zihninizde canlandırarak düşünülebilirsiniz; fakat soyut kavram ve eylemleri tanımlayan sözcükleri bilmiyorsanız onları düşünmeniz mümkün değildir. Düşünce üretme, analiz ve sentez yapabilme gücünüz bildiğiniz sözcük sayısıyla doğru orantılıdır.
Arılaşmadan yanaysanız kullanımlarınızda dilin ses yapısına ayrıca özen göstermeli dilin yavanlaşasına izin vermemelisiniz. Eski, yeni, Türkçe, başka dillerde demeden olabildiğince çok sözcük öğrenmek gerekir. Kullanırken aynı anlamı karşılayan sözcükler söz konusu olduğunda hangisini yeğleyeceğiniz size kalmış. Ancak böyle durumlarda Türkçe olanı kullanmak dilimize duyduğumuz sevginin, anadil bilincinin, aydın sorumluluğunun ifadesi olacaktır.
Son olarak şu da unutulmamalı: Yaşayan Türkçe dediğimiz, ilkokul düzeyinde eğitimli halkın, analarımızın kullandığı; türkülerimizde, ninnilerimizde, ağıtlarımızda, bilmecelerimizde, manilerimizde, atasözlerimizde, masallarımızda destanlarımızda geçen sözcükler hangi dilden gelmiş olurlarsa olsunlar artık bizimdirler.
09.05.2025
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist
