BÜYÜK HAKAN
EMİR TİMUR VE DÖNEMİ
Veliler ve âlimler şehri SEMERKANT; 1336 yılında Şehrisebz şehrinde doğan ve 18 Şubat 1405 yılında Kazakistan’ın Otrar şehrinde vefat eden ve çok geniş coğrafyada 35 yıl hüküm sürdüren EMİR TİMUR’u da bağrında barındıran şehirdir.
Özbek Türkleri arasında “Emir Timur”, Farslar arasında “Timurlenk” ve Türkiye Türkleri arasında “Aksak Timur = Topal Timur” olarak tanınan TİMUR; Müslüman olmasına rağmen Moğol yasalarına ve Cengiz Han soyuna önem vermiş; bu amaçla, gittiği her yere Cengiz Han soyundan birini götürmüş, zaman zaman İslâm şeriatı yerine Moğol yasalarına önem vermiştir.
***
Timur, istilâcı bir ruha sahip olmasına ve istilâ ettiği şehirlerde kan dökmeyi alışkanlık haline getirmesine rağmen; bilim adamlarını önemli görmüş, medeniyet gelişimine değer vermiştir. Özellikle Semerkant‘ın imarına, Semerkant’ta bilimsel çalışmaların yapılmasına önem ve öncelik vermiştir. İstilâ ettiği ülkelerde bilim adamlarını korumuş, onların bilimsel çalışmalarını maddî ve manevî yönlerden desteklemiştir.
Timur, bir taraftan göçebe Türk topluluklarının Müslümanlaştırılmasına vesile olurken, diğer taraftan da özellikle Türk topluluklarına yapmış olduğu seferler ve istilâ faaliyetleriyle Türklerin “CİHAN HAKİMİYETİ MEFKURESİ” nin yaralanmasına neden olmuştur. Batı Asya, özellikle Anadolu’ya yapmış olduğu seferlerle Osmanlı Devleti’nin fetret dönemi yaşamasına zemin hazırlamış; bu şekilde İstanbul fethinin en az 50 yıl geriye atılmasına neden olmuştur.
Timur’un sahip olduğu devlet ve medeniyet anlayışı, çağında etkin olsa da, sonraki çağlarda hükmünü sürdürebilecek düzeyde dinamik niteliklere sahip olamadı. Vefatının ardından bir asır sonra (1507), Timur Devleti hükmünü yitirdi. Oysa ki, 1402 yılında Ankara Savaşı ile mağlup ettiği Yıldırım Beyazıt’ın padişahı olduğu Osmanlı Devleti, medeniyetin her alanındaki gelişmeleri yakından takip etme, adalet ve insan haklarına yüksek düzeyde önem verme, milletin ve devletin ebed müddet yaşaması gerektiği ilkesine ihlasla riayet etme ve bu doğrultuda yasalar yapma ve yapılan yasalara uyma vb. nedenlerle 600 yıldan fazla hükmünü sürdürebildi.
***
19 Kasım 2013 Pazartesi günü, Semerkant’ta ziyaret ettiğimiz ilk yer, yukarıda niteliklerini verdiğim Emir Timur’un kabr-i şerifi.
Emir Timur, öldüğünde daha sağlığında iken 1404 yılında vefat eden çok sevdiği ve kendisinden sonra tahta geçmesini dileği torunu Muhammet Sultan’ın medfun olduğu anıt mezara defnedilmiş. Keçiören Belediye Meclis üyeleri ve bürokratlardan kurulu Türk heyeti olarak bizlerin ziyaret ettiği ANIT MEZAR, cami ve medreseyi de içinde barındıran bir külliye biçiminde. Anıt mezarın her iki tarafında birer minare bulunmakta. Anıt mezarın içinde ve kubbenin tam altında, mermer taştan yapılma 10 kabir yer almakta. Ortada bulunan siyah mermer taştan yapılma kabrin Emir Timur’a ait olduğunu öğreniyoruz. Diğer kabirlerin de Emir Timur’un akrabalarına ait olduğu bizlere iletiliyor.
Emir Timur’a ait siyah mermer taştan yapılma kabrin iki kabir ötesinde duvar kenarında bulunan kabirde de Emir Timur’un sırdaşı ve yakın dostu olan EMİR ÖMER’in (Şeyh Ömer) medfun olduğunu öğreniyoruz. Peki, kimdir bu Emir Ömer?
***
Emir Timur’un çok saygı duyduğu, pek çok özel konusunu paylaştığı, itibar ettiği Emir Ömer, Bursa’da medfun EMİR SULTAN’ın özbeöz kardeşidir. Yani, Emir Timur’un 1402 yılında Çubuk ovasında mağlup Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt’ın sırdaşı, hocası, damadı, itibar ettiği bilge ve veli Emir Sultan’ın kardeşi…
Emir Timur’un anıt mezarında bunu duyduğum anda hayretlere düşmüştüm. “Aman Allah’ım!” demekten kendimi alamadım. Düşünebiliyor musunuz? 14. yüzyılın son çeyreğinde iki büyük devlet var. Birisi OSMANLI, diğeri TİMURLU… Birisinin başında Müslüman ve Türk Yıldırım Beyazıt, diğerinin başında ise yine Müslüman ve Türk Timur bulunmakta… Her iki büyük hakan, o veya bu sebeplerle 1402 yılında Çubuk ovasında karşı karşıya geliyorlar. İki büyük padişah, iki büyük ordu…
O büyük padişahlardan Yıldırım Beyazıt’ın en yakınında bulunan bilge ve veli insan EMİR SULTAN; diğer büyük hakan Emir Timur’un en yakınında bulunan bilge ve veli insan ise EMİR ÖMER…
Emir Sultan ile Emir Ömer özbeöz kardeşler… Her ikisi de kendilerine itibar eden hakanlarına, usul âdâp gereğince, “Savaşmayın. Bu savaş, İslâm’a ve milletimize zarar verir.” demelerine rağmen, her iki ulu hakan da en itibar ettikleri bu iki bilge ve veli insanı dinlemez. Her iki hakan da bir yerde nefislerinin esiri olur…
İki büyük Türk ve İslâm devleti… Her ikisinin başında bilime ve medeniyete hizmet eden iki büyük hakan… Her iki hakanın yanında da ikinci adam sıfatıyla Emir Sultan ve Emir Ömer…
“Kader değiştirilemez.” sözünün doğruluğunu belgeler nitelikte büyük bir trajedi ve iki büyük ordudan Osmanlı’nın ve padişahı Yıldırım Beyazıt’ın yenilgisi… Hüsranlı bir son… Bu savaşın olmaması için, insana özgü her türlü aklî sebep varken savaşın olması, ilahî hükmün tecellisinden başka bir şey değil de nedir?
***
EMİR TİMUR, olumlu ve olumsuz özellikleriyle 14. yüzyılın sonralarına damgasını güçlü biçimde vurmuş büyük bir hakandır. O ayrıca, bilim adamlarını koruma özelliği ile de ün yapmıştır. Torunlarından Uluğ Bey de çağının en büyük Matematik ve Astronomi bilgini olarak Semerkant başta olmak üzere bütün dünyada adını duyurmuş büyük bir aydındır.
Emir Timur’un kabr-i şerİfinden sonra Uluğ Bey ve Hazreti Dalyan Peygamber’in kabr-i şerifi (veya makamı) olarak bilinen kabirleri de ziyaret ettik. Ailemiz, milletimiz ve tüm Müslümanların selameti amacıyla dualarda bulunduk. Yüce Rabbimiz, inşallah dualarımızı kabul eder; milletimizi ve tüm Müslümanları her türlü fitne, belâ ve musibetten uzak tutar.
***
Semerkant’ta ziyaretlerimizi bitirmiş, görmemiz gereken yerleri zaman imkân verdiği ölçüde görmüş ve Semerkant’a “elveda” demek üzere otobüsümüzü tren garına yöneltmiştik. 19 Kasım saat 16.30’da hızlı tren ile menzilimiz Taşkent’e hareket etmiştik. Bir daha tekrar kafa gözüyle bu yerleri görmek mümkün olur muydu, bilemiyoruz.
Bildiğimiz bir şey varsa, o da şu idi:
Yesî’de Ahmet Yesevî, Arslan Baba; Buhara’da Şah-ı Nakşibendi, Emir Külâl, Baba Semmasî; Semerkant’ta, İmam Maturidî, İmam Buharî, Emir Timur, Uluğ Bey ve diğerleri Türklüğün ve Müslümanlığın manevî bekçileri ve tapu senetleri idi. Yüzyılların rüzgârları, fırtınaları, istilâları, savaşları onları yok edememişti. Aksine düşünceleri, hayat tarzları ve idealleri ile o mübarekler, o bilge insanlar; yüzyıllar içinde, milletin yüreğinde ve beyninde daha büyük etkiler bırakmış ve daha güçlü biçimde insanların gönlünde yaşamaya devam etmişlerdir.
Torunları Taptuk Emreler, Hacı Murad-ı Veliler, Hacı Bayram-ı Veliler, Hacı Bektaş-i Veliler, Abdal Musalar, Geyikli Babalar, Sarı Babalar, Billur Babalar, Karatekin Gaziler, Alpaslanlar, Kılıçaslanlar, Fatihler, Yavuzlar; o mübarek zincirin birer halkası olarak milletin gözünde ve gönlünde taht kurmuşlardır. Mübarek zincirin mübarek halkalarından hangisi, siyasette, ticarette, sosyal hayatta, devlet erkinde bulundu ise, mutluluk dönemleri başlamış, şahikalar oluşmuştur. Aksi durumda ise, peşi sıra devam eden felâketler görülmüştür.
Biz, özlem duyuyoruz… Avrupa’nın Hıristiyan skolastik düşüncesinin hâkim olduğu ortaçağa değil… Bilime, bilimsel gelişmeye önem verilen; akla, adalete ve insan haklarına değer verilen Özbekistan’ın, Maveraünnehir’in, Anadolu’nun orta çağına özlem duyuyoruz.
Bu özlem, artık sona erecektir… Daha çok çalışarak, daha çok birleşerek, daha çok ahlâklı yaşayarak ve daha çok sabırlı olarak… İnşallah…
Ahmet KIYMAZ
Timur’un asıl mezarı olarak söylenen yer. (Şehr-i Sebz şehri)
Timur’un asıl mezarı olarak söylenen yer. (Şehr-i Sebz şehri)
Timur’un göstermelik mezarı olarak bilinen mezar.