MECZUP
Bir kez daha hatırlatmada yarar var. Medyada, sosyal medyada Atatürk’e, cumhuriyete yapılan her saldırıda saldırganlar “meczup” sıfatıyla nitelendiriliyor. Bilinçli olarak kullanan var mı bilmem, çoğunluk daha bu sözcüğün nitelenen kişiyi akladığının farkında bile değil. “Yereyim derken övmek.” buna denir. Maksatlı birileri bu kullanımından yararlanıp saldırganları kurtarmak, aklamak, cezalarını azaltmak için hemen “Meczup, deli, şizofren, raporu var.” filan demeye başlıyor.
“Meczup” sözcüğü, deli anlamında kullanılmaz. Halk arasında olumluca bir anlamı vardır. “Çekime kapılma, çekicilik, çekici” anlamlarındaki “cezbe, câzibe, câzip” sözcükleriyle aynı köktendir. Daha çok tasavvufta, Allah aşkı ve hayranlığıyla dinî bir cezbeye tutulmuş, “seyr-i sülûk” denen yolda tasavvufun bir üst aşamasına tırmanamadığından bu halde takılıp kalmış, kendinde olmayan, başı hoş kişi anlamında kullanılır. Allah dostlarıdır.
Meczup diye nitelendirilenler, kendi halinde, zararsız, derbeder görünüşlü kişilerdir. Filozofça sözler söyledikleri görülür. Halkımız, Allah dostu oldukları inancıyla böyle kişileri korur, kollar. Onlara kötü davranan, alay edenlerin belaya uğrayacağına inanılır. Aslında bu özelliği taşımayan, sokaklarda gezen zararsız akıl hastalarının da meczup olabilecekleri düşüncesi, onlara iyi davranılmasını, incitilmemelerini sağlar. Anadolu’da her köyün, her kasabanın, her kentin böyle meczup bilinen kişileri vardır.
Yurdun her yöresinde meczuplarla, onlara kötülük edenlerin uğradığı belalarla ilgili masalımsı öyküler anlatılır. “Zengin bir adam, bir meczubun saçsız başına tokat vurup, ‘Kabağa bak kabağa.’ ” diyerek alay etmiş. Ertesi gün dayanılmaz büyük kayıplara uğramış. Önceki olayı gören biri ‘Başına daha da büyük belalar gelmemesi için git o meczubun gönlünü al.’ diye öğüt vermiş. Adam, özür dilemeye gittiğinde meczup ‘Benim hiç şikayetim yoktu; ama kabağın sahibi razı gelmedi.’ demiş.” örneği bunlardan biridir.
Yukarıda belirtilen saldırganlar için “meczup” yerine “deli” denmesi de uygun değildir. Çünkü “deli” sözcüğü iyiyi kötüyü ayıramayan, yaptıklarından sorumlu olmayanlar için ve öyleymiş gibi davrananlar için mecaz olarak kullanılır. Hatta deli sözcüğü bazen “Deli Dumrul” örneğindeki gibi olağanüstü işler başaran kişiler için övgü belirten ünvan olarak da kullanılır. Bu yüzden değerlerimizi saldıranlara deli demek, onları mazur görmek, aklamak gibi olur. Hatta “çılgın vb” sözcükler de hiç uygun değildir. Rahmetli Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” adlı destansı eserindeki örnek kullanım gibi, “aşırı cesur, atak” anlamı vardır.
Dolayısıyla o tür insanların gerçek yüzlerini yansıtmak için eylemlerine yakışan “kirli emeller peşinde, hain, düşman, yıkıcı, ajan, kışkırtıcı, iğrenç vb” sözcüklerle anılmaları gerekir.
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist