14 Mayıs 2021 – Dr. Burhanettin ŞENLİ
1.Giriş:
Konya, konumu nedeniyle hemen hemen her devirde önemli bir merkez olma özelliğini korumuştur. Türklerin Anadolu’yu fethinden sonra, coğrafi bir merkez olmasından dolayı; siyasi, sosyal, kültürel merkez olmuş, Anadolu’nun kalbi yüzlerce yıl Konya’da atmıştır.
Foto 1: 1900’lerin başında Konya Valilik Binası ( B Şenli)
Bu durum, Anadolu Selçuklu Devleti devrinde böyledir. Karamanoğulları devrinde de merkezdir. Osmanlı Devleti devrinde de önemini korumuş, büyük Karaman vilayetinin idare yeri olmuştur. Konya; Milli Mücadele dönemine geldiğimizde ise yine bir vilayet merkezidir. Ayrıca Konya, o zaman için ‘tek ulaşım aracı olan Anadolu-Bağdat Demiryolunun önemli bir kavşak noktasıdır.[1]
Foto 2: Konya Tren Garı Eski Fotoğraf ( B Şenli)
Foto 3: Konya Tren Garı Eski Fotoğraf ( B Şenli)
1914 ile 1919 yılları arasında Konya idare bakımından Osmanlı Devlet Teşkilatında vilayet idi. Niğde, Antalya, Isparta, Burdur, Konya’ya bağlı birer liva (sancak) idiler. Yine bu yıllarda Konya merkezine 144 köy ile 4 nahiye (Sille, Hatunsarayı, Sayıdili, Kadınhanı ve bugünkü adı Cihanbeyli olan İnevi) ile 10 kaza (Akşehir, Ilgın, Beyşehir, Seydişehir, Bozkır, Karaman, Ereğli, Ermenek, Sultaniye bugünkü Karapınar, Koçhisar) bağlı bulunuyordu. Bölgenin deniz seviyesinden yüksekliği genellikle 1000 metre civarındadır.[2]
Vilayetin ticaret ve memuriyet hayatında Müslümanlar gibi gayrimüslimlerinde önemli yeri vardı. Özellikle demiryolu işletmeleri, habercilik ve bankacılık sahalarında çok sayıda gayrimüslim çalışıyordu.
Konya tarım ve hayvancılığa dayalı üretim kapasitesi ile yerli ve yabancıların yakından ilgilendiği bir yerdi. İç piyasada çevre illerin yanı sıra İstanbul’un da tahıl ihtiyacının önemli bir kısmı Konya’dan karşılanıyordu.
Foto 4: Konyalı Un Tüccarları (B Şenli)
Konya, 1906’dan beri İstanbul’u Bağdat’a bağlayan demir yollarının kavşak noktasıdır. Şehrin tarihsel dokusunun yanı sıra çevresinde bulun-durduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile yerli ve yabancı pek çok yatırımcı için özel bir konuma sahiptir. Bu nedenlerden dolayı Demiryolunun Konya’ya ulaşması, Konya’nın önemli şehir ve limanlara ulaşımını kolaylaştırırken, haberleşme sisteminin gelişmesine de katkı sağladı. Bu nedenle Konya, merkez kaza ve nahiyeleri arasında telgraf hattına sahip olan nadir vilayetlerden biridir.
İşte bundan dolayıdır ki Milli Mücadele’nin ilk günlerinden itibaren hem işgal kuvvetleri ve İstanbul Hükümeti hem de Ankara Hükümeti, Konya’da ciddi bir hakimiyet kurma mücadelesi verdi. Mondros Mütarekesi’nden sonra, önce 22 Ocak’ta İngilizler ardından da 24 Nisan’da İtalyanlar tarafından işgal edildi. İşgalin azınlıkların desteği ve İstanbul Hükümet’inin basiretsizliği yüzünden genişlediği dönemde dengeler işgalciler ve İstanbul Hükumeti lehineydi. Halk bir taraf-tan işgalcileri ve onların işbirlikçisi azınlıklardan rahatsızlık duyuyor, diğer taraftan İstanbul Hükümeti’nin idarecileri ve yönlendirdiği din adamlarının Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına yönelttiği insafsız eleştirilerden ve karalamalarından dolayı işgalcilere karşı oluşturulan Kuvayı Milliye, Müdafaa-i Hukuk gibi teşkilatlarda yer almakta tereddüt ediyordu.[3]
- Konya Milli Mücadeleye Neden Geç Katıldı? İzmir’in İşgaline Tepkiler:
Konya Milli Mücadele tarihi içerisinde en çetin psikolojik çekişmelerin yaşandığı şehir olmuştur. Halkın mücadele fikrine geri durması ve mücadelenin içerisinde var olma çabalarının hep bir güç tarafından engellenmeye çalışılması Konya’nın mücadeleye katılımının geç olmasına sebep olmuştur. Milli Mücadelenin en yoğun dönemlerinde çıkan Konya isyanları mücadelenin farklı yönlere kaymasına sebep olmuştur. Bu isyanlardan Bozkır isyanları alan olarak dar bir alanda meydana gelmiş olsa da etkileri Konya mücadelesini kesintiye uğratmıştır.[4]
Konya’daki Milli Mücadele örgütlenmesinin önemli bir ismi de Refik Koraltan’dır.[5] Refik Bey, Kara Kemal tarafından Konya’nın tam bir merkez gibi görüldüğü için gönderilmiştir. Ayrıca şehir ona göre tam manasıyla “hammadde” ve “insan deposu” gibidir. Çünkü Konya, dönemin bin bir yokluğu içerisinde adeta umumi bir depo veya ambar özelliğine sahiptir. Bu özellikleri ile Konya, Refik Bey için emniyet altında tutulması gereken bir kaynak niteliğindedir ve ayrıca bunların Milli Mücadele’ye en iyi şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan şehir cephe gerisinde bir hayli emniyette bulunmaktadır. Bütün bunlardan dolayı Konya’nın milli cepheye katılmasının her yönden büyük önemi vardır.[6]
Fakat Müdafaa-i Hukuk Teşkilatının en geç kurulduğu şehirlerden biri Konya’dır. Bu durumun ortaya çıkmasında Milli Mücadele’ye karşı olan Konyalı Zeynelabidin’in başını çektiği Hürriyet ve İtilaf Partisi ile Teali-i İslam Cemiyeti Konya örgütlerinin yaptıkları olumsuz propagandalar etkili olmuştur. Bu propagandaların etkili olmasında, dönemin valisi Artin lakaplı Cemal Bey’in de bu politikalara fiilen destek vermesi, ahalinin içindeki Milli Mücadele heyecanı ve çabasının teşkilatlanmaya dönüşmesine engel olmuştur. Şehrin yönetimi Mondros mütarekesini takip eden ilk aylarda tamamen İstanbul Hükümetine tabi olmuş ve hükümetin politikaları eksiksiz bir şekilde şehirde uygulanmıştır. Vali, Polis müdürü ve bütün hükümet erkanı milli hareketin karşısında hareket etmiştir. Vali Cemal Bey’in Konya’daki çalışmaları, şehirde bulunan bir İngiliz irtibat subayının, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral De Robec’e gönderdiği telgrafta ortaya çıkmaktadır. İngiliz subay, Cemal Bey’e büyük övgülerde bulunmuş ve onun diğer Türklere benzemediğini, hükümete bütün kalbi ile bağlı olduğunu tek amacının kanunları uygulamak olduğunu bildirmiştir. İngiliz subayının Cemal Bey’i övmesi, onun İngilizlerin Anadolu politikalarına uygun hareket ettiğini, buna karşın Milli Mücadele’nin karşısında faaliyetler yürüttüğünü ortaya koymaktadır. Müdafaa-i Hukuk Teşkilatının diğer şehirlere göre biraz geç kurulması bir tarafa, Mersinli Cemal Paşa’nın Mayıs 1919’da İkinci Ordu Müfettişliğine atanması ile Konya’daki gelişmeler hem İstanbul Hükümeti, hem de Kuvayı Milliye ile ilgilidir. Valilik, İstanbul’un emirlerini yerine getirirken, askeri makamlar milli teşkilatlanmaya destek verir niteliktedir. Cemal Paşa’nın bilgisi ve desteği dahilinde Haziran 1919’da, Konya’ya bağlı sancak ve ilçelerde, Kuvayı Milliyeci örgütler kurulmaya başlamıştır.[7]
Diğer taraftan Cemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin işgaline karşı hazırlanabilmek için zamana ihtiyacı olduğunu bildirmiştir. Cemal Paşa ve 12. Kolordu Komutanı Mehmet Selahattin Bey’in Konya’daki bu çalışmaları dikkat çekmiştir. Mersinli Cemal Paşa, Vali Cemal Bey’in de bilgisi dahilinde, izin alarak Temmuz 1919 başında İstanbul’a döndükten sonra görevinden alınmıştır. Bu gelişmeler göstermektedir ki Konya’daki askeri makamların çalışmaları bölge halkı tarafından destek görmüştür.[8]
İzmir’in işgalinden sonra Konya’daki Rum ve Ermeni azınlık unsurlarının olumsuz faaliyetleri iyice artmıştır. Bu azınlık unsurların daha çok yaşamış olduğu Sille’de aktariye isleriyle uğraşan Yuvanin adındaki bir Rum’un, vergi borcunu almaya gelen tahsildara “yeter artık sizin zulmünüz be, bundan sonra size boyun eğmeyeceğiz” diyerek tahsildara hakaretler etmesi durumun vahametini açık olarak göstermektedir. Yaşanan bu gerçeklikler içerisinde Konya ve ilçelerinde özellikle Beyşehir’den ortaya konan tepkilerde Türk Milletinin uğradığı haksızlık dile getirilirken, yapılan miting ve telgraflarda imzaları ve etkileri olan şahıslara bakıldığı zaman önemli bir kısmının asker, ulema, eşraf, din adamı ve yerel yöneticiler oldukları görülmüştür. Bundan sonraki gelişmelere göz atılacak olursa bu tespitler daha açık olarak belirgin hale gelecektir.[9]
Kuva-yı Milliye aleyhinde Ermeniler ve Rumlar, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde İngiliz ve Yunanlılar adına propagandalarla halkın kafasını karıştırarak morallerini bozmaya çalışmışlardır. Mesela her türlü takip ve araştırmadan uzak Konya ve civarında bazen gizli, hatta bazen açıkça düşmanlıklarını sergilemişlerdir. Çarşıda, pazarda ve evlerde halk arasında dolaşan birçok asılsız haberlerin kaynağı Ermeniler ve Rumlardır. Sadece erkekler değil, azınlık kadınlarda bohçacı kılığında ticaret amacıyla, Müslümanların evlerine girip çıkmakta ve Türk kadınlarını da aldatmaktadırlar. Konya’da propaganda ile uğraşan Ermeniler, Doktor Markaryan’ın evinde toplanmaktadırlar. Toplantılardan sonra Ardavast isimli ermeni murahhası, Akşehir, Karaman ve diğer kazalarda dolaşarak propagandaya devam etmektedir. Askeri Polis Teşkilatı Konya Şubesi’nin tespitlerine göre Müslüman ahaliyi “ye’s ve tereddüde” düşürebilmek için akla hayale gelmeyecek yalanlar uydurmaktadırlar. Örneğin, İtalyanların Bozkır’a geldiği, Abdülhamid’in oğlunun Ankara’yı kuşattığı, Yunanlıların zaferler kazandığı; dolayısıyla sulh den başka çare olmadığı gibi söylentiler, bu yalanlardandır. Bunların propagandaları çoğu zaman olumsuz tesirlerini göstermekte ve askerlik şubelerince askere yollanmak istenen erler ve yakalanan firariler, isyan ederek dağılmaktadırlar. Konya’da Ermeni Katolik Papazı Ohannes, çok açık bir şekilde propagandasına devam etmekte ve alenen Ankara Hükümeti için “bu hükümet kağıt hükümeti, paçavra hükümeti! Fransa Hükümetine kurban olunuz” diyebilmektedir. Yunanlılar lehine propaganda yapan bir kısım Ermeni ve Rumların, Konya bölgesinden uygun başka bir yere nakillerine karar verilmiştir [10]
Konya’da Vali Cemal Bey ile 12. Kolordu komutanları daima bir sürtüşme içinde olmuşlardır. Gerek Selahattin Bey, gerekse yeni kolordu komutanı Ali Sait Paşa, Vali ile Konya’daki milliyetçi çalışmalara farklı yaklaşmaları nedeniyle karşı karşıya gelmişlerdir. Vali Cemal Bey, 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresine Konya’dan delege göndermediği gibi, kongre sonucunda İstanbul ile haberleşmenin kesilmesi kararına da karşı çıkmıştır. Konya yöresini etki altına almış ve Sivas Kongresine dahi üye gönderilmesine engel olmuş olan İngiliz destekli Vali Cemal’i, Refet Bey’le birlikte pasifize edece olan şahıs, tecrübe ve enerjisiyle ondan geri kalmayacak olan Beyşehir’deki Süvari Alay Komutanı Mehmet Nazım Bey olacaktır. Nazım Bey’e Konya’dan destek veren isimler ise, öncelikle Mersinli Cemal Paşa, Fahrettin (Altay) Paşa ve Konya’nın ileri gelen ulema ve eşrafından olan Sivaslı Ali Kemali Efendi, Müftü Ömer Vehbi Efendi, Mehmet Vehbi Efendi, Gilisralı Hacı Tahir Efendi, Refik (Koraltan) Bey gibi simalar olacaktır. Sivaslı Ali Kemali Efendi, 1919 Eylül ayının başlarında yapılan bir toplantıda Vali Cemal’in Konya’da İngiliz ve İtalyanlara istinat ettiğini, ancak işgal güçlerinin az olması nedeniyle bunlara izin verilmemesi gerektiğini söylemiş ve halkın toplanıp bunları protesto etmesini ve icabında kararlılık ve cesaretle fiili mücadeleyi göze alması gerektiğini dile getirmiştir. Bu toplantı sonrasında Konya’da 12 Eylül 1919 tarihinde bir miting yapılmıs; İtalyan ve İngiliz Kumandanlıklarından, halkı sakinleştirmenin çok güç oldugu ve Konya’nın etrafının askerle sarılı olduğundan şehri terk etmeleri istenmiştir.[11]
Şehirde bütün baskılara rağmen Milli Mücadele lehine toplantılar düzenlenirken, diğer taraftan Konya’daki Öğüt ve Babalık gazeteleri, İzmir’de Yunanlıların yaptıkları haksızlıkları anlatan yazılar yazmıştır. Aynı günlerde Beyşehir’de süvari alay komutanı olan Kurmay Binbaşı Nazım Bey de Konya valisine cephe almıştır. Vali, bu durumun sorumlusunu Konya’da bulunan İttihatçı subaylar olarak görmüştür. İngiliz ve İtalyan mümessilleri valinin şikayetini Kolordu Komutanı Ali Sait Paşa’ya iletmiştir. Paşa, sorumlu olarak gördüğü ve görevinden alınmış olmasına rağmen rapor kullanarak Konya’dan ayrılmayan Fahrettin Bey, Doktor Yarbay Hüseyin, Topçu Yarbayı İzzet, Yarbay Münib, Doktor Binbaşı Haşim, Kurmay Binbaşı Tahsin Beylerin şehrin dışına sürülmesini, aksi halde müessif olayların yaşanabileceğini söylemiştir. Kolordu Komutanı Ali Sait Paşa, bir taraftan bu askerlerin şehri terk etmesi emrini verirken, diğer yandan da Beyşehir’de Süvari Alay Komutan Vekili Nazım Bey’in halka işkence yaptığı için yakalanması gerektiğini ve bunun yanında padişahın emirlerini uygulamadığını bildirmiştir. Ali Sait Paşa milli kuvvetlerin ortadan kaldırılması için askerlerin bir iç savaşa sürüklendiği tehlikesini görmüş ve 25 Eylül günü görevini bırakarak İstanbul’la dönmüştür. Sivas Kongresi sonrası Konya’da bu gelişmelerin yaşanması üzerine Heyet-i Temsiliye şehrin Milli Mücadele safına çekilmesi için harekete geçmiştir. Bu amaçla milli kuvvetleri örgütlemesi ve valinin çalışmalarını engellemesi amacıyla Heyet-i Temsiliye tarafından Albay Refet Bey’in Sivas’tan Konya’ya gönderilmesi kararı alınmıştır. Bu karar üzerine Anadolu’daki pek çok milliyetçi, Vali Cemal Bey aleyhine birleşmiştir. Gelişmeler üzerine telaşa kapılan Vali Cemal Bey halkın da desteğini alamayacağını düşünerek kendisini korumak amacıyla hapishanedeki mahkumları serbest bırakmış ve onlardan destek almaya çalışmıştır. Valinin bu faaliyetine karşı Konya halkı, hemen örgütlenmeye başlamıştır. Bunun yanında şehrin Kuvayı Milliye birlikleri tarafından kuşatılmaya başlanması üzerine Vali’ye işgal mümessillerinin de Hıristiyan ahalinin zarar görebileceğini söylemeleri valinin direnme gücünün olmadığını ortaya koymuştur. Şehri terk etmekten başka çare olmadığını anlayan Cemal Bey 25/26 Eylül gecesi gizlice Konya’dan bir trene binip, un çuvallarının arasına saklanarak ayrılmıştır. Cemal Bey’in kaçması üzerine 12. Kolordu komutan vekili Şükrü Bey’in öncülüğünde şehrin önde gelen isimlerinin katıldığı bir toplantı sonrası vali vekilliğine Hoca Vehbi Efendi getirilmiştir. Cemal Bey’in şehri terk etmesi ile Konya’nın hem iç huzuru sağlanmış hem de Milli Mücadele’ye destek anlamında bütünlük oluşturulmuştur.[12]
- Konya’da Milli Mücadele Teşkilatının Kurulması:
Vali’nin şehri terk etmesi üzerine yerine getirilen Vali Vekili Mehmet Vehbi Efendi’nin göreve başlaması, Konya’daki milli teşkilatlanmanın önünü açmıştır. Bu günlerde Bozkır İsyanı’nın çıkmış olması nedeniyle Albay Refet Bey kuvvetleri de şehre gelmiştir. Refet Bey’in gelişi için Refik Bey, Konya’da çalışan Kuvayı Milliye Heyeti adına Mustafa Kemal Paşa’ya telgraf çektiklerini belirtmiş ve telgrafta; Vali kaçtı, Konya Kuvayı Milliye Teşkilatına iltihak etti, buraya bir mümessil gönderiniz mesajını ilettiklerini ve Refet Bey’in bunun üzerine gönderildiğini aktarır.
Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey’e 30 Eylül 1919 tarihinde Konya Vilayeti adına çektiği telgrafta Konya’da Kuvayı Milliye Teşkilatının kurulmasını istemiştir. Refik Bey’in bahsettiği telgrafı doğrular nitelikteki bu telgraftan birkaç gün sonra Refet Bey Konya’ya gelmiştir. Nitekim Mehmet Vehbi Efendi ile birlikte Refet Bey, Konya’da milli teşkilatın bir şubesini açmak için harekete geçmişlerdir. 8 Ekim 1919 tarihinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Konya Heyeti Merkeziyesinin üyelerinin seçilmesi amacıyla şehir halkının da katılımıyla vilayet konağında seçim yapılmış ve Konya Heyet-i Merkeziyesi oluşturulmuştur.
Refik Bey, Konya’daki milli teşkilatlanma çalışmalarda aktif olarak görev almasına rağmen oluşturulan ilk Konya Heyet-i Merkeziyesinde yer almamıştır. Buna karşın onun bu dönemde Konya’da tanındığını ve aktif çalışmalar yaptığını Damar Arıkoğlu’nun hatıratında görmekteyiz.
Arıkoğlu, Cemal Bey’in şehri terk etmesi üzerine Vali Vekili Mehmet Vehbi Efendi’nin Alaeddin tepesindeki mitingde halka vatanın işgali ve geleceği doğrultusunda coşkulu bir konuşma yaptığını belirtir ve bu mitingdeki hatiplerden birisinin de Trabzon Polis Müdürlüğünden istifa ederek, Konya’ya yerleşmiş, avukatlık yapan Refik Bey olduğunu belirtmiştir. Bu miting, Konya’da işgaller karşısında yapılan ilk mitingdir. Hatiplerden birisinin Refik Bey olması bize şehirdeki milli çalışmalara öncülük eden kişilerden olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Konya’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulması halktan önemli destek görür. Diğer taraftan Kuvayı Milliye aleyhinde çalışanlar da cemiyeti yıpratma çalışmalarına başlamışlardır.
Anadolu’nun pek çok yerinde benzer menfi çalışmalar yeni kurulmuş olan Konya teşkilatında da etkisini göstermiştir. Bu çalışmaların yanında Konya Heyet-i Merkeziyesine kötü niyetli kişilerin seçildiği ve bu kişilerin kendisine verilen yetkileri kötüye kullandıkları da görülmüştür. Bir başka rahatsız edici durum ise Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına kurulan milli kuvvetlerin zabitleri ve efradının kendilerine yüksek maaş bağlamaları meselesi olmuştur. Bu gelişmeler Mustafa Kemal Paşa’nın da bilgisine sunulmuş ve o da Fahrettin Paşa’dan bu durumu öğrenmek istemiştir. Bunun üzerine Fahrettin Paşa, bir tahkik heyeti kurdurtmuş ve heyetin raporunu Ankara’ya göndermiştir. Ayrıca Refik Bey’in öncülüğünde Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin yönetiminden duyulan rahatsızlıklar bir mektup ile Fahrettin Paşa’ya sunulmuştur. Neticede cemiyetin merkez heyetinde değişim yaşanmıştır. Değişim sonrası teftiş heyetinde Dava Vekili Refik Bey’de görev almış ve bu onun Konya’nın milli teşkilatlanmasındaki ilk resmi görevi olmuştur.[13]
- Konya’da İsyanlar:
Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın Konya‘daki faaliyetleri Müdafa-i Hukuk gruplarının birlikte düşmana karşı birlik olma düşüncesine karşı çıkmak, Kuvayı Milliye ruhuna karşı cemiyetlerle iş birliği yapmak ve Halife yanlısı tavır sergilemek Fırka’nın genel siyaseti olmuştur.
Bu faaliyetleri en çok destekleyenlerden birisi Cemal Bey olmuştur. Cemal Bey, hem Hürriyet ve İtilaf Fırkası hem de İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne mensup olması Kuvayı Milliye karşıtı fikirlerin toplumda benimsenmesi için elinden geleni yapmıştır.
Vali Cemal Bey Konya’dan asker alımının engellenmesi için jandarma ve polis teşkilatına emir vermiş, Konya’da mücadeleye katılım olmaması için bütün yolları tıkamaya çalışmıştır. Bütün bunlar Cemal Bey’in milli kuvvetlere karşı savaş açmış olduğunu gösteriyordu. Süleyman Şefik Paşa heyetti Konya’ya gelerek burada değerlendirmelerde bulunmuştur. İstanbul’a döndüklerinde Konya halkının milli kuvvetlerin yanında olmadıklarını, padişah ve halifeye son derece bağlı oldukları raporunu sunmuşlardır. Vali Cemal bey ve Zeynelabidin’in bu tarihten sonraki bütün çalışmaları halkı Milli Mücadele’den uzak tutmak, milli kuvvetlere karşı halkı ayaklandırmak ve isyanlara zemin hazırlamaktır.[14]
Vali Cemal Bey’in şehri terk etmesi Konya için bir dönüm noktasıdır. Refik Bey anılarında Valinin gidişini şu şekilde değerlendirmiştir: Konya’da o mesut değişikliğin meydana gelmesinden sonra Milli Mücadele’ye karşı halkta derin bir alaka uyandı. Heyecan ve milletin güveni gittikçe artıyordu. Bundan faydalanarak Kuvayı Milliye Teşkilatını sadece şehir içinde değil, kazalara ve en ufak köylere varıncaya kadar genişletmeye çalıştılar. Ayrıca Kuvayı Milliye denilen milli kuvvetlerin meydana gelmeye başladığını, daha sonra isyan başlatan Delibaş Mehmet’in, Demirci Mehmet Efe gibi Konyalı Binbaşı Kara Hüsnü Bey ile köylerde dolaşarak Kuvayı Milliye teşkilatının kurulmasına ve teşkilata kuvvet toplamak için çalıştığını ifade etmiştir. Diğer yandan aynı günlerde Konya’da bulunan 12. Kolordu Komutanı Kara Sait Paşa’nın görevden alınarak yerine Fahrettin Bey’in atanmasının Refik Bey, Temsil Heyetinin ve bilhassa Mustafa Kemal Paşa’nın uygun görmesiyle gerçekleştiğini aktarmıştır.[15]
Cemal Bey Konya’dan kaçmadan önce, Konya’da olduğu gibi, Bozkırlıların bir kısmının dini ve milli duygularını Kuvayı Milliye’ye karşı bir hareket için tahrik etmiştir. Bu amacı doğrultusunda silah dağıtmış ve yazılı talimatlar vermiştir. Ayrıca Dinek Nahiye Müdürü Vehbi Bey’e para ve kaymakamlık vaadinde bile bulunmuştur. Cemal Bey, amacı doğrultusunda benzer faaliyetlerinin yanında bizzat bölgeye giderek birçok kişiyle görüşmüştür.
Bozkır’da Kuvayı Milliye’ye karşı başlayan ve Birinci Bozkır Ayaklanması olarak nitelenen hareket 27 Eylül’de ivme kazanmıştır. Ayaklanma; Kürtoğlu Musa, Bademlili Hacı Halil ve Güzel Çavuş gibi kişilerin öncülüğünde silahlı ve silahsız olarak 1000 kadar asinin Bozkır’a baskın düzenlemesiyle başlamıştır. İsyancılar, Bozkır’da jandarmanın ellerindeki silahlar ile askerlik şubesinin deposunda bulunan silah ve cephaneyi ele geçirdiler. İsyanı bastırmak amacıyla 28 Eylül’de Seydişehir’den gelen süvari bölüğü isyancılar karşısında başarılı olamadan geri çekilmek zorunda kaldı. Bu gelişmeler üzerine valinin isteğiyle olayın kan dökülmeden nasihat yoluyla çözülmesi için kazaya bir nasihat heyeti gönderildi. Heyet isyancılarla; esir aldıkları subayları serbest bırakmaları, silahlarını teslim etmeleri ve Bozkır’a milli kuvvetlerin gönderilmemesi karşılığında anlaşma yaptı. Vali Cemal Bey’in adamları ve Zeynelabidin’in akrabalarının etkisiyle ortaya çıkan ve sekiz gün süren bu ayaklanma sonrası göreve başlayan Vali Suphi Bey’in raporlarına da yansımıştır. Bu rapora göre ayaklanmanın ilk çıktığı Hocaköy’ün Zeynelabidin’in köyü olması, ayaklanmada Cemal Bey’in yanında Zeynelabidin’in de etkisinin olduğunun bir diğer kanıtıdır.
Ayaklanmanın tekrarlanmaması için hükümet bir takım tedbirler almak için harekete geçer. İlk olarak Afyon’da bulunan Yarbay Arif Bey’in birlikleri Seydişehir’e kaydırılır.
Arkasından 12. Kolorduya bağlı bazı birlikler Konya’nın güney yönünü tutmaya başladılar. İlk ayaklanmadan dolayı özgüvenleri artan asiler, milli kuvvetlerin Bozkır’ı kuşatma harekatına devam ettiklerini gerekçe göstererek, başlarında Zeynelabidin Efendi’nin kardeşi Hoca Ziya ve akrabalarının da olduğu 70’i silahlı, 200 kadarı silahsız bir grup harekete geçerek 20 Ekim 1919’da tekrar Bozkır çevresinde toplandılar.
İsyancılar, yanlarına davet ettikleri Bozkır kaymakamından Konya’nın güneyinde bulunan milli kuvvetleri istemediklerini ve derhal bu birliklerin dağılmalarını istediler.
Kaymakamın, Çumra’ya yerleştirilen birliklerin milli kuvvet olmayıp düzenli birlikler olduğu şeklindeki sözlerine inanmayan asiler, vilayete bir telgraf çekerek milli kuvvetlerin dağıtılmadığı veya geri alınmadığı takdirde harekete devam edeceklerini söylemiştir. Cevabi telgrafta, milli kuvvetlerin bulundukları yerden ileriye gitmeyecekleri ancak toplanan halkın da köylerine geri gönderilmesi gerektiği belirtildi. Bunun üzerine asiler, “Padişah’ın emri, gidip bunları vurmaktır” diyerek Bozkır’a tekrar girdiler. Memurların kazadan dışarı çıkartılması, telgraf hatlarının kesilmesi gibi faaliyetlerden sonra 24 Ekim’de Albay Arif Bey’in birlikleriyle çatıştılar. Bu ilk çatışmadan sonra, Vali Suphi Bey’in Zeynelabidin’in kardeşi Rıfat Efendinin de olduğu bir nasihat heyeti göndermesi de isyancıları vazgeçirmemiştir. Neticede 12. Kolordu Komutanı Fahrettin Bey ve Albay Refet Bey’in kararıyla desteklenen Arif Bey’in kuvvetleri, 28 Ekim’de Apa’da, 1 Kasım’da Dinek ormanlarında isyancılara ağır kayıplar vermişlerdir.
Bu kayıplar neticesinde dağılan asilerin kontrol ettikleri yerler milli kuvvetlerin denetimine geçmiştir. İsyan hareketi Refik Bey’e göre; Heyeti Temsiliye’nin sevk ve idaresiyle gönderilen küçük bir kuvvet asileri dağıtılmağa kafi gelmiştir. Ayrıca hadiseye karışan elebaşları dahil uzun süren muhakemeleri neticesinde otuza yakın suçlu müebbet küreğe mahkum olmuştur.[16]
4.A.Birinci Bozkır Ayaklanması (27 Eylül- 4 Ekim 1919):
İklim ve coğrafi yapısına rağmen Bozkır ilçesi ve köyleri; vatana, millete olan sadakatleri tarih boyunca Osmanlı padişahlarının gözünde büyük önem taşımıştır. Osmanlı padişahlarının otağlarını korumak için oluşturulan taburların geneli Bozkır ve köylerindeki askerlerden oluşturulmuştur. Cumhuriyet öncesi bölgede halkın çok küçük bir bölümünün katıldığı olaylar, Bozkır’lıları “isyancı” olarak göstermiştir. İlçede çıkan isyan, Padişaha bağlılık ile Kuvayı Milliye hareketine karşı ilk teşebbüs olması ve diğer isyanlara zemin hazırlaması açısından önem taşır. Ayaklanma basit bir fırkacılık mücadelesi değil, Kuvayı Milliye hareketi karşısında Damat Ferit Hükümeti tarafından organize edilen siyasal bir ayaklanmadır. İstanbul Hükümeti’nin ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasının Kuvayı Milliye hareketi karşısında başlattıkları bu propaganda halk üzerinde büyük oranda etkili olmuş ve İngiliz istihbarat raporlarında; Kuvayı Milliye karşıtı bir durumun olduğundan söz ediliyordu. Olayların yaşandığı dönemde ilçede yabancı ajanların, casusların faaliyet içinde oldukları bilinmektedir.[17]
Konya’nın Bozkır ilçesinde meydana geldiği için bu adla anılan ayaklanmalar, ulusal direnişin güçlenmesini ve gelişmesini geciktirici türden ayaklanmalardır. Mustafa Kemal Paşa’nın, komutanlara Mondros Mütarekesi’nin uygulanmasına davet eden telgraflarına olumlu yanıt veren Cemal Paşa, bölgedeki halkı milli mücadeleye katılmaya ve ordusunun eksiklerini tamamlamaya çalışırken İstanbul’a çağrılmıştır.
Ardından görevi devralan Albay Selahattin de kısa bir süre sonra görevinden ayrılınca, İngiliz Muhipler Cemiyeti ve Damat Ferit’e bağlılığıyla bilinen Vali Cemal Bey duruma hakim olmuştur. Cemal bey bir yandan halkı milli kuvvetlere karşı gelmeye zorlarken, diğer yandan da hapishaneyi boşaltarak buradaki suçluları silahlandırmıştır. Bu gelişmeler karşısında Heyet-i Temsiliye, Albay Refet Bey’i (Bele) valinin tehlikeli faaliyetlerine son vermesi için görevlendirmiştir. Konya halkının da bu yeni gelişmeye verdiği desteği gören Vali Cemal Bey 27/28 Eylül 1919 gecesi Konya’yı terk ederek İstanbul’a dönmüştür.
Halife, Padişaha bağlılık ve milli harekete karşı çıkış temelindeki ilk örneği teşkil eden Birinci Bozkır Ayaklanması böyle bir ortamda Vali Cemal ve İstanbul’da İngiliz Papazı Frew ile ilişkisi olan Bozkırlı Zeynelabidin ve arkadaşlarının kışkırtması sonucu başlamıştır. Kısa sürede Bozkır’a egemen olan yaklaşık bin kişi, Seydişehir’den üzerlerine gönderilen askeri birliği de etkisiz hale getirince, bölgeye bir nasihat heyeti gönderilmiş ve Bozkır’a milli kuvvetlerin gönderilmeyeceği garantisi verilerek isyanlar yatıştırılmıştır.[18]
4.B.İkinci Bozkır Ayaklanması (20 Ekim–4 Kasım 1919):
Birinci ayaklanmanın bastırılmasının her şeyin bittiği anlamına gelmediği kısa sürede anlaşıldı. Asilerin ilk ayaklanma çıktığı dönemlerde yağma faaliyetlerini hızlı bir şekilde gerçekleştirmeleri, yakıp – yıkmaları sonucunda halkı korkutmaları ve askerlerden aldıkları silahlar iştahlarını kabarttı ve dış destekçileri ile birlikte yeni bir isyan hazırlığına başladılar.
Ayaklanmanın etkisini fark eden Sivas Heyet-i Temsiliyesi önlem almaya karar verdi. Bu tedbirler kapsamında Afyon’da bulunan Karakeçeli Mürezesi’nin Seydişehir’e kaydırılması, XII. Kolordu’ya bağlı bazı küçük birliklerin Çumra ve Karaviran nahiyelerine yerleştirilmesi kararı alındı. Bu hazırlıkların yapıldığı haberi çok kısa bir sürede ayaklanmanın mimarlarına ulaştı. İstanbul’da bulunan Zeynelaibidin Hoca ile irtibatta olan Abdullah, Sabit ve Abdulhalim hocalar yeniden halkı kışkırtmaya başlayarak harekete geçtiler. İstanbul’un kışkırtmaları ise hız kesmeden devam ediyordu.
İngiliz Muhipler Cemiyet’i başkanı Sait Molla’nın İngiliz İstihbarat Servisi’nin ajanı Rahip Frew’e gönderdiği mektuplarla isyanın bir an önce başlaması konusunda bilgiler veriliyordu. Birinci ve ikinci ayaklanmaların başında her daim Zeynelaibidin Hoca bulunmuştur. Halkın dini ve milli duygularını sömüren tavırları onun kısa sürede tanınmasını sağlamıştır. Rivayete göre Zeynelabidin cübbesinin altında küçük bir elektrik feneri ile gece, Bozkır dağlarında dolaşırken ayaklarının önünü aydınlatır, cahil köylülerde bu ışığı görünce “nur” sanan halk onun üstün kuvvetleri olan bir hoca olduğuna inanırlardı.1[19]
Birinci ayaklanmanın yatıştırılmasının ardından yeni bir ayaklanmamanın çıkmaması için Afyon’dan Yarbay Arif (Karakeçili) Müfrezesi de Seydişehir’e kaydırılmıştır. Bu gelişmeleri haber alan Zeynelabidin’in adamları, yeniden harekete geçerek Bozkır’ı basmışlar ve üzerlerine gönderilen öncü birlikleri yenilgiye uğratmışlardır (24 Ekim 1919, Akkise civarı). Ertesi gün Yarbay Arif asilerin sağ kanadından etkili bir harekat düzenlemiş, 30 kadar ölü ve bir o kadar da yaralısı bulunan isyancılar geri çekilmeye başlamışlardır. Takip harekatında Karaman-Çumra yolu üzerindeki Kızılkuyu’da geceyi geçiren 30 kişilik bir müfreze, baskın sonucu ele geçmiş (28/29 Ekim 1919), asiler erlerin para, silah ve hayvanlarını alıp serbest bırakmış, ancak başlarındaki iki subayı idam etmeye teşebbüs etmişlerse de araya giren yaşlıların ve herhalde yaklaşmakta olan Yarbay Arif kuvvetlerinin etkisiyle vazgeçerek kaçmışlardır.
Bu arada Yarbay Arif Müfrezesi ile asiler arasında bir çarpışma da Apa ve dolaylarında gerçekleşmiş (28 Ekim1919), 20 ölü ve 10 yaralı veren isyancılar kaçmaya devam etmişlerdir. Ayaklanmacılara son darbe de 1 Kasım 1919’da Dinek yöresinde vurulmuş, dağılan asilerin elebaşları da dağlara kaçmak zorunda kalmış, asilerin bütün köyleri işgal edilince Bozkır’a bir tek silah patlamadan girilmiştir (4 Kasım 1919).[20]
4.C. Konya Delibaş Ayaklanması (2 Ekim-22 Kasım 1920):
Ulusal güçlerin direnişinin yakında Konya’nın Anlaşma Devletlerince işgal edilmesine yol açacağı yolundaki propagandalar, Kuvayı Milliyecilerin Yunanlılarla savaşmak yerine Türk köylerini soyduğu şeklindeki söylentilerle beslenince beklenen gelişme olmuş, Çumra’da Delibaş Mehmet çoğu asker kaçağı yaklaşık 500 kişilik bir çeteyle baskın yaparak buraya egemen olmuştur. Daha sonra Konya’ya yönelen Delibaş, bir yandan da kendi yandaşlarını Konya’ya vali, polis müdürü ve jandarma komutanı olarak atamıştır. İsyancılara Akşehir ve Beyşehir’in de katılması, Konya ve Isparta sancaklarının Konya’ya yakın yerlerinin asilerin eline geçmesi durumu ciddileştirmiştir.[21]
Milli Mücadele yıllarının en önemli ayaklanmalarından biri Konya’daki Delibaş İsyanıydı. İsyancılara ilk olarak Müftü Ali Rıza Efendi başkanlığında bir nasihat heyeti gönderilmişse de başarısız olunmuştu. İkinci heyetin de isyancılarla müzakerede başarısız olması üzerine, verdiği vaazlarla halkın üzerinde büyük nüfuz sahibi Senusi başkanlığında aralarında Adil Çelebi’nin de bulunduğu üçüncü bir heyetin isyancılara gönderilmesine karar verildi. Senusi ve heyetin tepeden inmesinin ardından çatışma yine başlamıştı.[22]
TBMM Hükümeti ayaklanmayı bastırma görevini Albay Refet’e (Bele) vermiştir. Refet Bele komutasındaki birlikler 6 Ekim’de Konya’yı, 16 Ekim’de, Bozkır’ı, Seydişehir’i ve Beyşehir’i, 23 Ekim’de Çiğil’i ele geçirmeyi başarmıştır. Güçlerini önemli ölçüde yitiren ve dağılan ayaklanmacıların etkinliğinin tamamen ortadan kalkması, 10 Ekim’de Dinar’dan hareket eden Demirci Mehmet Efe’nin önce Akseki’yi alması, 22 Kasım’da da Isparta’ya varmasıyla mümkün olmuştur.
Konya ayaklanmasına karışanların yargılanması Konya İstiklal Mahkemesinde yapılmıştır. Suçları sabit görülen 24 kişi idam cezasına çarptırılmıştır.[23]
Foto 5: O Dönem Konya Eşrafı ( B Şenli)
Delibaş ayaklanmasının önemli sonuçlarından birisi de Kuvayi Milliye önderlerinden Sivaslı Ali Kemali Hocanın öldürülmesidir. 3 Ekim 1920’de İsyancıbaşı Delibaş etrafında bir sürü avanesi ile Konya’yı basmış ve bir takım tedbirsizlik ve basiretsizlik sonunda Konya isyancıların eline geçmiştir. Hanımının ve dostlarının ikazlarına rağmen, kaçıp saklanmaya tenezzül etmeyen Ali Kemali Hoca, o gün isyancılar tarafından evinden alınarak Kayıklı Kahve civarında Abdürrahim Hanı’na hapsedilir. Orada kendisiyle birlikte birtakım memur ve subay da vardır. Hocanın suçu Kuva-yı Milliyeci ve eski bir İttihat ve Terakki Partisi mensubu olmasıdır. Aynı gün bir kısım mahkûm Piri Mehmet Paşa Camii’ne nakledilir. Hoca, o geceyi mihrabın önünde ibadetle geçirir. Orada Akşehirli Ahmet Efendi de vardır. O günlerde Konya’ya büyük bir başıbozukluk hakimdir, isyancılar da bile bir kararsızlık vardır. 4 Ekim 1920 günü kuşluğunda bir kısım mahkûm, bu sefer Arslanlı Kışla’ya doğru yola çıkarlar. 67 yaşlarındaki bu muhterem insan, kendisine reva görülen muameleye dayanamaz ve yolda vefat eder.
Foto 6: Delibaş İsyanında Katledilen Sivaslı Ali Kemali Hoca
Foto 7: Sivaslı Ali Kemali Hoca’nın Üçler Mezarlığında Mevlana Tarafındaki Girişteki Mezarı
Vefatından önce, Postane memurlarından yakın dostu İsa Ruhi Bey’e: “ Ben bunları afettim! Müsebbip cehalettir. Aileme söyleyiniz, davacı olmasınlar.” vasiyetinde bulunur. Cenazesi bir araba içerisinde hükümet meydanına getirilir. Cenazeye Kıbrıslı Faik Bey, Belediye Reisi Muhlis Koner, Mehmet Ragıp Atademir ve diğer bazı dostları sahip çıkar. O gün cenaze namazı kılınarak Üçler Kabristanı’nda toprağa verilir. Kabri, Üçler’in Mevlana Dergahı karşısındaki kapısının hemen girişinde bekçi kulübesinin yanındadır.[24]
- Konya’nın İşgali:
Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’yu kendi aralarında paylaşmaya karar veren İtilaf Devletleri’nin öncelikle işgal etmeyi düşündükleri yerlerden biri de Konya’dır. Çünkü Konya, Anadolu’nun güneyindeki vilayetleri İstanbul’a bağlayan ayrıca batıya da açılabilen önemli bir kavşak noktasıdır. Bu itibarla eğer Anadolu’da hakimiyet kurulmak isteniyorsa Konya’nın mutlaka elde tutulması gerektiğine inanan İngilizler, mütarekenin hemen ardından Konya’ya kontrol subaylarını gönderdiler.[25]
Ocak’ta İtalyanların Konya İstasyonu’nu kontrol etmelerinin ardından, 18 Ocak 1335(1919)’te İngilizler mütareke hükümlerini gerekçe göstererek demiryolu hattını kontrol etmeye başladılar.
Foto 8: Konya’yı İşgal eden İtalyan Askerleri (B Şenli)
İtalyanlar 7 Ocak 1919’da Konya istasyonunu işgal etmişlerdir. Asıl işgal ise 26 Nisan 1919 başlamıştır. Bu işgal girişimleri karşısında İstanbul Hükümeti hiçbir şey yapmadığı gibi işgal yanlısı politikasıyla öne çıkan vali Cemal Bey’i de Konya’ya atamıştır. Bu atama ile birlikte Konya’da Milli Mücadele döneminin en talihsiz günleri başlamıştır. Cemal Bey Konya’da yaptıkları ve Ermenilere karşı sıcak tutumu sebebi ile Artin Cemal lakabı ile anılmıştır. Vali Cemal ve İstanbul Hükümeti’nin Konya civarındaki politikası halkı Milli Mücadeleye karşı uzak tutmak, Kuvayı Milliye hareketini kötülemek ve Mustafa Kemal’e taraftar toplanmasını engellemektir. İstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetlerinin birlikte yürüttükleri politikalar ile Konya’nın İstanbul yanlısı olduğu, direniş ruhunun yanında olmadığı izlenimi uyandırılmaya çalışılmıştır. Bu söylentiler zamanla doğrulanmaya başlandı. Vali Cemal Beyin ikinci kez Konya’ya vali olarak atanması Konya’da Kuvayı Milliye karşıtlarını artırdığı gibi isyancıların kısa sürede taraftar bulmasını sağlayacak ortamı da hazırlamıştır. Bu dönemde Anadolu’nun çeşitli şehirlerine Nasihat Heyetleri gönderilmiştir. Bu heyetler işgallerin geçici olduğunu, halkın telaşlanmamasını ve işgallere tepki vermemeleri konularında halka nasihatlerde bulunuyorlardı.
Foto 9: Konya’yı İşgal eden İtalyan Askerleri (B Şenli)
Bu heyetlerden biriside Konya’ya Süleyman Şefik Paşa önderliğinde gönderilmiştir. “Milli Mücadeleyi İttihatçı girişimi olarak algılayan ve engellemeye çalışan valilerin şikayetleri üzerine Anadolu’nun çeşitli yerlerine heyetler göndermeye karar veren hükümet, Konya’ya da Süleyman Şefik Paşa heyetini gönderme kararı aldı. Fakat, ne kadar ilginçtir ki, Süleyman Şefik Paşa’nın görevinden döner dönmez Harbiye Nazırı olarak tayin edilmesi ile birlikte Konya’da Kuvayı Milliye’ye karşı örgütlenmeler ve ayaklanmalar başladı.” Diğer taraftan hükümetin İtilaf Devletlerinin şekillendirdiği siyasi şartlar gereğince uygulayacağı politikaların destek bulacağı bölgelerin başında Konya geliyordu. Çünkü, Konya bölgesi Hürriyet ve İtilaf Fırkası liderlerinden Zeynelabidin Efendinin nüfuz bölgesi idi. Zeynelabidin’nin etki alanın geniş olması mütareke döneminde Hürriyet ve İtilaf Fırkasının en kolay şekilde örgütlendiği ilin Konya olmasını sağlamıştır. Fırka zamanla gücünü artırmıştır ve Sille, Bozkır ilçelerinde de şubeler açarak faaliyetlerini yaymaya çalışmıştır.[26]
Foto 10: Konya’yı İşgal eden İtalyan Askerleri (B Şenli)
Foto 11: Konya’yı İşgal Eden İtalyan Askerlerinin Kalmak İçin El Koyduğu Öğretmen Okulu Bugünkü Konya Lisesi (B Şenli)
- Atatürk ve Konya:
Konya’da isyan teşebbüsünün yaşandığı ve Örfi İdare’nin bazı kişileri tutukladığı dönemden kısa bir süre sonra Öğüt Gazetesi, Mustafa Kemal Paşa’nın TBMM’den bir heyetle birlikte Afyon, Uşak ve Denizli Cephelerini teftiş ettikten sonra Konya’ya geleceğini duyurdu(Öğüt,31 Temmuz 1920; 4 Ağustos 1920). Bu haber Konya halkı arasında büyük heyecana yol açtı. İstasyondan şehre kadar ana cadde bayraklarla donatıldı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının geleceği 3 Ağustos 1920 sabahının erken saatlerinde halk istasyon yoluna dökülmüş, gar binasının çevresi hınca hınç dolmuştu. İstasyon rampasının sağ tarafında Sanayi Mektebi bandosu, leyli(yatılı) İdadi, Askeri Rüştiye talebeleri, askeri birlikler ve polisler yerlerini almıştı. Rampanın sağ tarafında ise askeri ve mülki idarenin yanı sıra Şeyh Sunusi, Rum metropoliti, Ermeni ve Rumların önde gelenleri, eşraf ve diğer idari personel yer alıyordu.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyet 3 Ağustos 1920 günü sabah saat 6 da istasyona gelir gelmez hazır bulunan bütün askeri erkan selam vaziyeti almış, Sanayi Mektebi bandosu da çalmaya başlamıştı. Tren İstasyonda durunca karşılama heyeti adına hazır bulunan Vali Haydar Bey, Mevki Komutanı Sabri, Müdafaa-i Hukuk Konya Merkez Heyeti Başkanı Müderris Sivaslı Ali Kemali; Polis Müdürü Necip, Merkez Komutanı Şevki.; Şeyh Sünusi ve diğer üst düzey erkan vagon kapısının önüne gelerek heyeti karşıladılar(Babalık, 4 Ağustos 1920, No. 538). Gelen heyette Mustafa Kemal Paşa’dan başka Milli Müdafaa Vekili Fevzi Paşa (Çakmak),12.Kolordu Komutanı Fahrettin (Altay), Kurmay Başkanı Şemsettin Bey, Antalya Milletvekili Rasih(Kaplan), İstanbul Milletvekili Hamdullah Suphi(Tanrıöver),Burdur Milletvekili Mehmet Akif ve bazı Konya Milletvekilleri vardı. Heyet tanışma merasiminin ardından hazırlanan fayton arabalarla valilik makamına geldiler.
Mustafa Kemal Paşa Valilikte şehrin ileri gelenleri ve heyetlerle görüşmeler yapmış ve ülkenin içinde bulunduğu durumu bütün açıklığı ile anlatmıştı. Akşamda Vali Haydar Bey’in konağında şerefine verilen ziyafette Müdafaa-i Hukuk Konya Merkezi Heyeti Reisi Ali Kemali’den 6 Haziran’daki Konya olayları ile ilgili bilgi aldı. Ali Kemali Hoca olaylara katılan ve tutuklananların büyük pişmanlık duyduklarını aslında bunların kandırılmış oldukları, eğer bunların affedilmeleri mümkün olursa Konya’da Ankara’ya karşı güvenin artacağını söyledi.
Aslında Mustafa Kemal Paşa’ya benzer ricalar, Konya’ya gelmeden önce bazı Konya milletvekilleri tarafından da yapılmış ve Paşa da bu talepleri uygun bulmuştu. Nitekim bu gelişmeden bahseden Refik Koraltan“Paşa daha seyahate çıkmadan önce Adana, İçel, Niğde ve Antalya Milletvekillerinden bazıları ile eski İstanbul Eczanesinin karşısındaki bir evde Bozkır isyanından dolayı tutuklanmış olan vatandaşlarının affı için meclise bir kanun teklifi verilmesini görüşmüştü” der. Ancak bu teklifin verilmesi Koraltan ve Mehmet Vehbi Bey’in ricası ile Konya gezisinden sonraya ertelenmişti. Bu yüzden Sivaslı Ali Kemali’nin de aynı kanatta olmasından memnun olmuş ve düşüncelerinin uygunluğunu teyit etmişti.
Foto 12: Atatürk Konya Nalbant Okulu İlk Mezunların Diploma Töreninde (B Şenli)
Aynı günü TBMM İkinci Başkanı Celalettin Arif Bey’e çekilen telgrafta “Konya’daki vaziyeti memnuniyet verici buldum. Halk ikna edilmiştir. Asilerin yalanlarına aldananlar hatalarını anlayarak, bunları telafi etmeye başlamışlardır. Konya olaylarından dolayı suçlu bulunun mahkeme tarafından tutuklanmış olanların affıyla asilerin amaçlarına ulaşmalarının engellenebileceğini düşünüyorum. Vali Beyefendi de benimle aynı fikirdedir. Cumartesi Mecliste toplantı yapılacağını biliyorum. Yalnızca bu konu hakkında karar vermek üzere Yüce Meclisin, beraberimdekilerle Konya’dan ayrılmadan önce af kararını vermesini rica ederim” der.
Telgrafın çekildiği sırada hükümet konağının önünde de ertesi gün yapılacak konuşma için kürsünün kurulması çalışmaları başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa Vali Haydar Bey’in verdiği ziyafetin ardından kendisi için hazırlanmış olan Suriye asıllı İlyas Çaha’ya ait konağa (Bugünkü Atatürk Müzesi) çekildiler. Diğer misafirler ise Bağdat Oteline yerleştiler.
Foto 13: Konya’ya Gelişinde Atatürk’ün Kaldığı Ev (Bugünkü Atatürk Müzesi) (B Şenli)
Foto 14: Konya’ya Gelişinde Atatürk’ün Kaldığı Ev (Bugünkü Atatürk Müzesi) (B Şenli)
Foto 15: Konya’ya Gelişinde Atatürk’ün Kaldığı Ev (Bugünkü Atatürk Müzesi) (B Şenli)
Foto 16: Sol Altta Heyetin Kaldığı Bağdat Oteli (B Şenli)
Foto 17: Bağdat Otelin Günümüzdeki Durumu (Tren Garının Kenarında TCDD Misafirhanesi) (B Şenli)
Ertesi gün Mustafa Kemal ve beraberindekiler binlerce kişinin coşkulu alkışları ve tezahüratları arasında Hükümet Meydanı’na geldiler. Mustafa Kemal Paşa burada daha önce hazırlanmış olan kürsüye çıkarak ülkenin içinde bulunduğu durumu herkesin anlayabileceği bir üslupla halka anlattı. “Milli emellerimize ihanet eden kötü niyetliler, milletin iradesi ile cezalarını bulacak, hatalarını anlayacaklardır. Millet Kuva-yı Milliye ile hemfikirdir. Daima uyanık olmalıyız” dedikten sonra sözü dış düşmanlara getirerek “Düşmanlarımız şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu istiyorlar. Bunları bizden aldıktan sonra kesin darbe kendiliğinden vurulmuş olacak. Bunu takdir ederek diyoruz ki istiklal-i millimizi asla vermeyeceğiz. Binlerce senden beri istiklal ve hürriyet saadetini yaşamış bir milletin istiklal ve hürriyeti hiçbir zaman alınmaz. Kendi milletimize, kendi kudretimize istinaden mukaddes mücadelemize devam ediyoruz. Diyelim ki bütün batı alemi bize düşmandır. Batılılar bizim kudretimizin maddeten tecellisini görmedikçe bize merhamet etmezler. Biz de tek millet ferdimiz kalsa da herhalde istiklalimizi vermeyeceğiz. Düşmanlarımızın vatanımızın bağrında yaşamasına izin vermeyeceğiz”.
Mustafa Kemal Paşa, Konyalı gençlere de şu hitabede bulundu: “Sizin her birinizin memleketin mukadderatını ilgilendiren konularda hassasiyetinizi takdir ediyoruz. Uzun asırlar istiklalini kendi milli şeref ve mevcudiyetinin temeli kabul eden milletimiz bugün büyük bir tehlikenin eşiğindedir. Bizi bu tehlikeden kurtaracak ancak millî beraberliğimiz ve millet yolunda fedakarlığımız olacaktır, sizlere karşı güvenimiz sonsuzdur. İstiklal her zaman sizlerin omuzlarında yükselecektir” Bu konuşma ve görüşmeler Konya halkının Kuvayı Milliye etrafında kenetlenmesinde önemli rol oynamıştı.[27]
Sonuç:
Cemal Bey Vali olarak göreve başladığı günden itibaren Kuvayı Milliye hareketini halka, 1.Dünya Savaşı’nın ve başarısızlığın sorumlusu olarak gördüğü “İttihatçı Hareket” olarak anlatmıştır. Bu amaçla Konya halkı üzerinde de ciddi etkisi bulunan başta Sait Molla, Papaz Frew, Şeyh Zeynelabidin Hoca gibi din adamları ve eşraftan destek alarak halkı Kuvayı Milliye aleyhine kışkırtmıştır.
Konya’nın diğer bir şanssızlığı da bir Nakşibendi Şeyhi olan ve Konya halkı üzerinde oldukça etkili tesiri bulunan Zeynel Abidin Hoca’nın var olmasıdır. Zeynelabidin’in Kuvayi Milliye aleyhine cephe alması Konya için olumsuz olmuştur. Milli Mücadele yılları boyunca özellikle İngilizler ve İstanbul Hükümeti ile yakın bir ilişki içerisinde olan Zeynel Abidin Hoca Padişah Vahideddin’in ve Milli Mücadeleye karşı olanların gözdesi durumuna gelmiştir.
Bir başka neden ise uzun zamandan beri düşman işgali görmemiş bulunan Konya ahalisi, özellikle eşraf olarak adlandırılan ileri gelenleri Milli Mücadele çabalarına karşı ilgisiz ve hatta yer yer karşı idi. Bütün bu etkenler bir araya geldiği zaman Konya’nın Milli Mücadele’ye katılımının ne kadar çetin sınavlardan geçtiği görülmektedir.
Bozkır İsyanları ve özellikle Delibaş isyanı Milli Mücadele döneminin bölgesel olarak nitelendirilebilecek en etkili isyanlarındandır.
Başlangıçta zorluklarla karşılaşılsa da sonuçta Konya Milli Mücadele’ye topyekün katılmış, maddi ve manevi önemli destek sağlamıştır. Konya Milli Mücadelede en çok şehit veren illerden birisi olmuştur.
Kaynakça:
ACAR Ali, AYDIN Habib, Bozkır Ayaklanmasında Meşruiyet ve Otorite Krizi, Selçuk Üniversitesi Uluslararası Sempozyum: Geçmişten Günümüze Bozkır (06-08 Mayıs 2016),
ALTUNTAŞ Yavuz Sabri, Milli Mücadele’de Konya, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2013,
AVANAS Ahmet, Milli Mücadele’de Konya, Ankara 1998,
BAYAT Sevgi, Bozkır Ayaklanmasının Konya milli Mücadelesine Etkisi, Selçuk Üniversitesi Uluslararası Sempozyum: Geçmişten Günümüze Bozkır (06-08 Mayıs 2016),
BENHÜR Çağatay, YÜKSEL Erol, Dava Vekili Refik (Koraltan) Bey’in Bozkır İsyanına Bakışı, Selçuk Üniversitesi Uluslararası Sempozyum: Geçmişten Günümüze Bozkır (06-08 Mayıs 2016),
KARACA Taha Niyazi, Milli Mücadelede Bozkır İsyanları, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2004, Sayı:16,
MUTLU Cengiz, Yeni Belgeler Işığında Türk Milli Mücadelesi’nde Şeyh Senusi, bilig–Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 88, 2019,
NOYAN Mehmet, Milli Mücadelede Yüzellilik Olayı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2007,
PEHLİVANLI Hamit, Askeri Polis Teşkilatı İstihbarat Raporlarında Milli Mücadele Sırasında Ermeni-Rum Azınlığın Faaliyetleri ve Alınan Tedbirler, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/785/10091.pdf
SEMİZ Yaşar, TOPLU Güngör, Milli Mücadele Döneminde Konya ve Atatürk, Opus Uluslar arası Toplum Araştırmaları Dergisi, Sayı 12, Haziran 2017,
SONER Şükran, Padişah Buyruğundan Halk İdaresine, Cumhuriyet Gazetesi, 27 Mayıs 1969, http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/963175/_Padisah_buyrugundan_halk_iradesine…_.html
UYANIK Necmi, İzmir’in İşgaline Karsı Konya Yöresinden Gelen Tepkiler, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of International Social Research Volume 1/5 Fall 2008,
[1] Yavuz Sabri Altuntaş, Milli Mücadele’de Konya, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2013, s.3
[2] Ahmet Avanas, Milli Mücadele’de Konya, Ankara 1998, s. 7
[3] Yaşar Semiz –Güngör Toplu, Milli Mücadele Döneminde Konya ve Atatürk, Opus Uluslar arası Toplum Araştırmaları Dergisi, Sayı 12, Haziran 2017, s. 3
[4] Sevgi Bayat, Bozkır Ayaklanmasının Konya milli Mücadelesine Etkisi, Selçuk Üniversitesi Uluslararası Sempozyum: Geçmişten Günümüze Bozkır (06-08 Mayıs 2016), s. 451
[5] Çağatay BENHÜR, Erol Yüksel, Dava Vekili Refik (Koraltan) Bey’in Bozkır İsyanına Bakışı, Selçuk Üniversitesi Uluslararası Sempozyum: Geçmişten Günümüze Bozkır (06-08 Mayıs 2016), s. 541;Türk siyasetinde Refik Koraltan ismi daha çok Demokrat Parti ile öne çıkar fakat onun önceki idari ve siyasi geçmişi oldukça fazla ve aynı zamanda Konya ile ilişkilidir. Refik Bey, Meşrutiyet sonrası başladığı memuriyet hayatında Bursa, Gelibolu ve Karaman Müddeiumumilik görevleri sonrası, Birinci Dünya Savaşı yıllarında 18 ay gibi bir süre Konya Divanı Harp Mahkemesi’nde görev almıştır.
Arkasından Mersin Emniyet Müfettişliği ve Trabzon Polis Müdürlüğü’nde bulunur. İzmir’in işgali sonrası bulunduğu İstanbul’da Milli Mücadele’ye katılmak için “en çok tanındığım şehir” dediği Konya’ya gelir. Şehre geldikten sonra bir taraftan avukatlık yaparken, diğer taraftan Konya’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasında aktif olarak katılır. Milli Mücadele’de Konya’sındaki etkin çalışmaları sonrası, 1936’ya kadar sürdüreceği, Konya milletvekili olarak Birinci Meclis’e katılır. Öyle ki bu yıllarda Konya’ya ile bağı, Koraltan soyadını almadan önce “Refik Konya” diye anılmasına kadar gitmiştir. Milli Mücadele’ye karşı Konya’da meydana gelen olayları, şehirdeki idari olarak alınan kötü kararlara bağlayan Refik Bey, bu olaylarla Konya’nın imajının bozulmasına izin vermemek için çalışır. Ona göre Konya, Milli Mücadele için hammadde ve insan kaynağı deposu gibidir ve bunların emniyette olması da düşünülerek iyi kanalize edilmelidir.
Cumhuriyet gazetesine yıllar sonra verdiği röportajda da Konya’ya gelişini ve şehirdeki ilk faaliyetlerini şöyle anlatır: “Konya’da iyi tanınıyordum. Kara Kemal, Konya’nın tam merkez olduğunu ifade ile Konya’ya gitmemin doğru olacağını belitti. O günlerde İzmir’in işgali başladı. Sultanahmet’teki tarihi toplantıya katıldıktan sonra Konya’ya gittim. Orada bir yazıhane açarak güya avukatlığa başladım. Konya valisi Artin Cemal Damat Ferit’in yakını idi. Tedhiş politikası takip ediyordu. Bütün baskı ve tehditlere rağmen teşkilatımız kısa zamanda büyüdü. Vatandaş kitlesi Kurtuluş savaşına katılmayı benimsediler. Vali ancak kaçmakla kurtuldu. Mustafa Kemal bu sırada Erzurum Kongresini yapmış. Sivas’a gelmiştir. Valinin kaçtığını ve durumumuzu kendisine bildirdim. Refet Paşa’yı Konya’ya gönderdi” Şükran Soner, Padişah
Buyruğundan Halk İdaresine, Cumhuriyet, 27 Mayıs 1969, s.5.
[6] Çağatay BENHÜR, Erol Yüksel, Age. S.544
[7] Çağatay Benhür, Erol Yüksel, Age. S.546
[8] Çağatay Benhür, Erol Yüksel, Age. S.547
[9] Necmi Uyanık, İzmir’in İşgaline Karsı Konya Yöresinden Gelen Tepkiler, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of International Social Research Volume 1/5 Fall 2008, S. 855
[10] Hamit Pehlivanlı, Askeri Polis Teşkilatı İstihbarat Raporlarında Milli Mücadele Sırasında Ermeni-Rum Azınlığın Faaliyetleri ve Alınan Tedbirler, S.679, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/785/10091.pdf
[11] Necmi Uyanık, Age. S. 857
[12] Çağatay Benhür, Erol Yüksel, Age. S.547, Refik Bey, anılarında Cemal Bey’in kaçma olayını ve öncesini şöyle anlatmaktadır. Vali’nin çalışmalarının durdurulması için Miralay Şükrü Bey’in evinde pek çok kişinin katıldığı toplantı yapıldığını ve toplantıda artık valinin çalışmalarından polis teşkilatı dâhil herkesin rahatsız olduğunu bunun için valinin görevden uzaklaştırılması doğrultusunda fikir alışverişi yapmışlardır. Hatta Öğütçü Ahmet dediği arkadaşı ile İstinaf Mahkemesi Müddeiumumisi Edip Bey’in de bilgisi dâhilinde Afyon’dan iki fedai getirterek valiyi ortadan kaldırmayı planlamışlar. Ancak, çoluğu çocuğu olduğunu ve amacın onun Konya’dan uzaklaştırılması olduğu için valiyle konuşmaya karar vermişler. Vali’ye herkesin düşman olduğunu hatta kapısındaki polislerin bile kendisine karşı olduğunun söylendiğinde vali; “Ne demek istediğinizi anladım. Çoluğuma çocuğuma bağışlayınız; beni koruyunuz. Maksat bu ise ben çekilip gideyim” demiştir. İstasyon Kumandanı Arnavut Abidin Bey de bilgilendirilerek valinin gidiş planı yapılmıştır. Bu gidişi kaçma olarak göstermek için kulaktan kulağa valinin kaçtığı haberinin yayılması sağlanmıştır. Böylece kendisi ve destekçilerinin itibarsızlaştırılması amaçlanmıştır. Refik Bey’in bu anlattıklarını destekler nitelikte bilgiler İngiliz Kontrol Subayının İngiltere Yüksek Komiserliğine gönderdiği raporda da görülmektedir. Kontrol subayı, Vali Cemal Bey’in çok heyecanlı bir durumda olduğu ve evine bomba atılacağından korktuğunu yazmıştır. Devamında içinden çıkılmaz şartlarda olduğunu, bütün bu şartları hesaba katarak bir an önce görevinden ayrılması gerektiğini bildirmiştir.
[13] Çağatay BENHÜR, Erol Yüksel, Age. S.548
[14] Sevgi Bayat, Age. S.455
[15] Çağatay Benhür, Erol Yüksel, Age. S.548
[16] Çağatay Benhür, Erol Yüksel, Age. S.550, Konya Valisi Cemal Bey’in kaçması ile Konya’nın millî cepheye katılması Refik Bey’e göre köklü bir değişikliktir. Bu durum özellikle, Zeynelabidin kolu dediği, Zeynelabidin ve taraftarları tarafından hazmedilememiştir. İsyanı bu temele oturtan Refik Bey, diğer taraftan bu kişilerin düşman cephesinin etki alanına girdiğini ve bu amaçla da Papaz Firo (Frew) ile Yüzbaşı Kaptan Benet (John Godolphin Bennet) gibi yabancı gizli servis üyelerinin “memleketin her tarafında kurmaya çalıştıkları gizli isyan teşkilatını bu kol vasıtasıyla Konya’da da harekete geçirmeye çalıştıklarını” belirtir.
[17] Ali ACAR, Habib AYDIN, Bozkır Ayaklanmasında Meşruiyet ve Otorite Krizi, Selçuk Üniversitesi Uluslararası Sempozyum: Geçmişten Günümüze Bozkır (06-08 Mayıs 2016), S. 445
[18] Mehmet Noyan, Milli Mücadelede Yüzellilik Olayı ve Rıza Tevfik Bölükbaşı, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2007, s.15; Sevgi Bayat, Age. S.456; Taha Niyazi Karaca, Milli Mücadelede Bozkır İsyanları, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2004, Sayı:16, S. 179
[19] Sevgi Bayat, Age. S.455
[20] Mehmet Noyan, Age. S.16; Ayaklanmalarda etkin rol alan Nasihat Heyeti Başkanı olarak Konyaya gelen Süleyman Şefik Paşa, Hürriyet ve İtilaf Partisi Konya Mebusu Zeynelabidin ve Eski Konya Valisi Artin Cemal hainlerden oluşan Yüzellilikler listesine alınarak yurtdışına sürgün edilmiştir. Aynı eser s.69,70,71; Taha Niyazi Karaca, Age. S. 183
[21] Mehmet Noyan, Age. S.17
[22] Cengiz Mutlu, “Yeni Belgeler Işığında Türk Milli Mücadelesi’nde Şeyh Senusi”. bilig –
Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, sayı 88, 2019, s. 59
[23] Mehmet Noyan, Age. S.17
[24] Ahmet Avanas, Age. S. 134
[25] Sevgi Bayat, Age. S.452
[26] Sevgi Bayat, Age. S.454
[27] Yaşar Semiz, Güngör Toplu, Age. S.272