MOLLA KASIMLAR
Molla Kasımlar çoktur. Sosyal hayatın derinliklerine kök salarak ilerleyen hayat yolunda mutlaka ayaklarınıza bir çalı gibi dolaşır dururlar. Bilhassa şiirle sanatla uğraşanlar bunu hâlâ görür, muhatap olmak zorunda kalabilir ve bu sıkıcı durumu yaşamak zorunda da kalabilirler.
Bu Molla Kasımlar, mutlaka bir Yunus Emre’ye mi rastlamalı, bilmiyorum. Ama, Yunus Emre gibi taşı gediğine tam oturtan, veciz / özlü söz ile boğazına yumruk yumruk tıkayan bir söz ustası da ancak bu kadar söylenir mantığı ile söylerdi söyleyeceğini.
Ne diyordu “Bizim Yunus”:
“Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme;
Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir.”
Gelmesine lüzum yok ki, zaten aramızda o kadar çok Molla Kasımlar var ki, her an, herhangi bir yerde aniden karşınıza çıkabilir. Yunus kadar kısa ve öz olmasa da bir şeyler anlatmaya, belki de iyi niyetle bilgilendirmek amacı ile izah etmeye çalışırsınız.
Peki, ikna olurlar mı?
Hiç zannetmiyorum.
Çünkü, kulak verip söylenenleri dinleyip, anlamaya çalışacağına, tam tersine kör bir duvar olur ve sağırlığını da ısrarla sürdürerek devem ettirir karşı duruşunu. Hani ne diyorlar; “Laf anlamaz, söz dinlemez.” Dinlemeyen zaten anlamaz, bunun yanında dinlese de anlamayanlar çoktur. Yanı sözün özü, günümüzde Molla Kasımlar’ı aramaya hiç gerek yoktur.
Günümüz insanlarına bakınca; aslında herkesin önce kendini sîgaya çekmesi lazım, diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü, her konuda ben bilirim mantığı ile hareket eden ve üzerine vazife olsun olmasın hemen ortaya atılarak o yüce bilgi birikimi ile bir ağzını açarsa susturmak mümkün değildir. Zaten, uğraşsanız da boşa çıkar.
Zaman öyle bir akış yoluna girdi ki, neyin nerede, nasıl olması gerektiği hakkında hem çok şey bildikleri imajını vermeye çalışanların sayısını tahmin etmek o kadar zor ki, bir o kadar da suskun kalanların ne düşündüğünü, bu suskunluğun ne zamana kadar süreceğini kestirmek de zordur.
Dede Korkutlar, Ne Oldu?
Molla Kasımlar, her dönem vardı ve genelde de yerlerini hep korudular, itibar gördüler. Nedeni de galiba büyük oranda “içten pazarlıklı” olmaları ve samimiyet gösterdiği sanılırken, en büyük samimiyetsizlik ve riyakârlıklarla donanımlı bir hal almaları olmalı. Yoksa, o kadar samimi ve ilgisine, bilgisine, samimiyetine güvenen insanları bu kadar yanıltabilirler miydi?
İyi de Dede Korkutlara ne oldu?
Bizim kültürümüzde, inanç dünyamızda; birey, topluluk ve toplum olarak inanıp güvendiğimiz Dede Korkutlarımız yok muydu?!.. Bunlar neden yol ve yöntemi Molla Kasımlar’a bıraktı? Ya da biz millet olarak neden içimizdeki Dede Korkutlar’ı bulamıyoruz da, hep Molla Kasımlar”a tosluyoruz?!..
Ak Saçlı ve Aksakallılar…
Türk toplum yapısında Dede Korkut’un temsil ettiği bir özellik vardır. Bilindiği gibi sosyal yapıda hiç de küçümsenmeyecek boyutta olgun, bilge insanlar vardı ve büyük değer verilirdi. Bilhassa “eşraf “ adı ile anılan ve her durumda sözleri dinlenen insanlar vardı. Bunlar bir de “aksakallı” ya da “ak saçlı” diye de anılırdı. Büyük hürmet görür, her zaman görüşlerine ihtiyaç duyulur, bir o kadar da değer verilerek saygı görürlerdi. Hem de kadın erkek diyerek cinsiyet ayırmadan bunların toplumda özel bir yerleri vardı.
Unutulmamalı ki, bilhassa kırsal / köy kesiminde ihtiyar heyeti adı ile köy yönetiminde muhtarın yanında yer alır ve söz sahibi olan kimseler olarak köy yönetiminde de söz sahibi olurlardı. Bu durumda olan “Aksakallılar” toplumda hak, hukuk, edep, adap, bütün Türk millî kültür unsurlarını temsil eden bir kişiliğe bürünmüş, bu özellikleri ile de toplum içinde, sosyal yapının bütün değerlerini gerektiği ve beklendiği gibi temsil kabiliyetine sahiptiler. Her zaman haklının yanında yer alır, haksızlığa karşı koyarlardı.
Sadık SOFTA
Eğitimci / Şair / Yazar / Halk Bilimci