
MUHAFAZAKÂR GRUPLAR VE SİYASET-1
Bu yazı serimizde kullandığımız kavramlar tamamen Türkiye’ye has, Türkiye şartlarına ve olgularına göre anlamlandırılan genel kavramlardır. Dünyada kullanılan literatürün çoğu zaman tam karşılığı olmayabileceği akılda tutularak okunmalı ve değerlendirilmelidir.
***
TÜRKİYE, TÜM SOSYAL RENKLERİ İLE BİR ARADA
Ülkemizde milliyetçilik, kavram ve söylem olarak seküler noktadan dindarlık ve dincilik noktasına, ülkede yaşayan herkesi kapsamına alanından, daha dar etnik ve soy boyutuna. Türkiye coğrafya boyutundan, Türk cumhuriyetlerini ve Turan coğrafyasını içine alacak geniş yelpazede kullanılmaktadır. Bu kadar geniş anlam yelpazesinde gidip gelen bu kavramın, dayanışma anlamında olanına müspet, ayrıştırıcı anlamında kullanılmasına da menfi milliyetçilik denilmektedir.
Halkın %95’i oranında genel çoğunluğu kendini İslam dininde ve inançlı olarak tanımlamaktadır. İnanç boyutuyla ülke nüfusu homojen bir yapıya sahiptir. Milliyet veya ırk boyutuyla, Türk ve Kürt gibi iki büyük kitle ortaya çıkmaktadır. Cari durumda ise Türk – Kürt kardeşliği boyutundan, ırkçılık ve birbirine karşı siyasallaştırıldığı bir süreç yaşanmaktadır.
Ülkemizin İslam inancı boyutu bir alt gruba ayrıştırıldığında, Sünnî ve Alevî gibi iki büyük grup karşımıza çıkmaktadır. Sünnî ve Alevî gruplar da mercek altına alındığında tarikat, cemaat, dergâh, ocak gibi çok sayıda alt grupların varlığıyla karşılaşılabilmektedir.
Ayrıca, sosyalist, komünist, kapitalist, liberal, Kemalist, ulusalcı gibi düşünce ve ideolojik gruplarla, Yahudi, Hıristiyan, Ermeni, Süryani, Rum, Arap, Çerkez, Boşnak, Tatar gibi etnik ve dinî gruplar, bu sosyal renkliliği daha da artırmaktadır.
***
150’Sİ MUHAFAZAKÂR MİLLİYETÇİ, 170’DEN FAZLA SİYASİ PARTİ
Görüldüğü gibi, ülkemizde çeşitli tasnifler altında sayılan küçüklü büyüklü onlarca sosyal grup yaşamaktadır. Birde yine ülkemizde siyasetin uzun yıllardır inanç ve etnik bazlı yapıldığı göz önüne alındığında, her sosyal grup kendi rengine göre ya lokal bazda ya da büyük siyasi partilerin içinde ayrı ayrı alt kümeler şeklinde siyasallaşabildiğini görmekteyiz. AKP, CHP, DEM gibi büyük siyasal kulvarlar incelendiğinde, neredeyse küçük siyasal kümelerin bir araya gelmiş koalisyonlarıdır. Yine heterojen sosyal yapıları hedef alarak siyaset yapmayı amaçlayan DEVA, Gelecek, Liberal gibi yeni partilerin siyasal hayatımızda yer aldıklarını görüyoruz. İYİ P., YRP, Saadet P., BBP, Vatan P., Merkez P., ABP, Millî Yol P., Yeşil Sol P., Ulusal Sol, İşçi P., Komünist P. gibi daha homojen partiler de küçük siyasal gruplar olarak nitelendirilebilir.
***
GEÇMİŞ TARİHE AİT HİKÂYELERLE SİYASET YAPILIR MI?
Sağ kitlenin siyasetin siyaset yapma argümanlarına baktığımızda, bu argümanların reel gerçeklikten uzak; ancak kültür, tarih, inanç ve geçmişte yaşanmış başarıları canlı tutarak siyaset yapmaya çalıştıkları görülmektedir. Bunlar alabildiğine hikâye edilmekte ve kitlelerde karşılık ta bulduğu için siyasetin önemli bir söylemi haline gelmektedir.
***
MİLLİYETÇİ VE MUHAFAZAKÂR LİDERLER, DEMOKRAT VE ÇAĞDAŞ OLABİLİR Mİ?
Bilindiği gibi, Türklerin, Müslümanlığı kabul etme dönemi Emevi-Abbasi dönemine rast gelmiştir. Türklerin örf ve töreleri kapsamında büyük Hakan, Hakan, Han, Başbuğ, bey gibi makamlara görevlendirilen lider ve sülalelerini kutsayan anlayışları vardı. Müslümanlarla karşılaştıklarında da halifelik, valilik, sultanlık, emirlik adı altında makam ve makam sahiplerinin de kutsandığını gördüler. Dolayısıyla Türkler bu liderlik anlayış ve geleneklerini, İslamlaşma sürecinde İslam adına gördükleri ile pekiştirerek uygulamaya devam ettiler. Karahan, Gazneli, Emevi, Abbasi, Selçuklu, Memlüklü, Osmanlı gibi uzun dönemleri hep bu anlayış ve kabul ile hatta Cumhuriyet dönemi boyunca ve halen de bu anlayışların sürdürdükleri görülmektedir.
***
SAĞ SOSYAL YAPILAR, EVRENSEL DEĞERLERLE BARIŞIK MI?
Devlet hayatında siyasal makam ve makam sahiplerinden başka tarikat, cemaat, dergâh, ocak gibi inanç ve sosyal yapıların başında bulunanlarda Allah’ın yeryüzündeki gölgesi(zıllulahi fi-lard), Allah’ın temessülü, kutup, halife, evliya, ermiş, veli, derviş, şıh, şeyh, ağa gibi sıfatlarla ve genellikle soy, sülale ve hanedanlık üzerinden devam eden bir kutsamanın yapıldığı görülmektedir.
Günümüzde de, sözü edilen ve kutsiyet atfedilen söz konusu makam ve sıfatların, anlam ve kavram kaymalarıyla da olsa, Allah’ın Türklere hediyesi başbuğ, beklenen kurtarıcı, mehdi, siyasi mehdi, ümmetin lideri, asrın lideri; Tanrı’dan Kut almış, şeyh, şıh, baba, dede gibi sıfatlar verilerek devam ettirildiği görülmektedir.
Söz konusu muhafazakâr ve dindar gruplarda, liderin her söz ve davranışını tartışmasız doğru kabul edilmesi, anlamadıkları durumlarda ise “Bir bildiği vardır.”, “Bir hikmet / fayda vardır.” iyimserliği veya biat kültürü içinde akıl, düşünce ve merak melekelerini bir kenara kolayca itilerek işin içinden çıkabildiği durumlar, pozitif evrensel değerlerde karşılığı olmayan davranışlardandır.
Tarih boyunca yaşanan ve rasyonel olmayan bu lider ve toplumsal ilişki biçiminde ortaya çıkan yanlışı gören birçok İslam alimi ve özellikle “ehli beyt” ve “imamlar” ekolü mensupları, tüm baskılara rağmen; Emevi döneminden itibaren ısrarla İslam’ın siyasette, adalette, yönetimde öngördüğü esaslar çizgisini takip etmişlerdir. İslam’ın özünü koruma adına ortaya koydukları yazılı eserler ve vaz ettikleri sözlerle bu asli değerlerin günümüze kadar intikal etmesini ve günümüzde de İslam’ın özünü koruma ve geliştirme mücadelesi çizgisini devam ettirenlerin en temel dayanaklarını oluşturmaktadırlar. (Devam edecek.)
21.04.2025
Haşim EFE
E. Alb.
