SAVAŞ İHTİMALİ
Türkiye; demokrasisiyle, coğrafî büyüklüğüyle, jeostratejik konumuyla, nüfusuyla, gelişmişlikte geldiği düzeyle bölgesinde dev bir ülkedir. Millî güç unsurlarıyla görülenden çok daha büyük bir caydırıcılığı vardır. Her ne kadar son dönemde millî güç unsurlarında ekonomik sarsıntı, yoğun sığınmacı akınıyla bozulmuş nüfus dengesi, bölücü terör gibi zafiyetler belirse de savaşılmak istenmeyecek çok önemli bir güçtür. Doğru dış politikalarla bölgenin istikrar adası olması gereken lider ülkedir.
Türk milleti, tarih boyunca “ordu millet” olarak anılmış, savaşçı karakteri yüksek bir millettir. Türkiye’yle savaşa kalkışacak bir ülke, dünyanın en büyük savaş gücüne sahip de olsa kazanabileceği en fazla bir Pirus zaferidir. Bir adamın sağ kolunu, bir gözünü, iki bacağını kaybederek kazanacağı bir dövüşü göze alması gibidir. Tarihe, Kurtuluş Savaşı’na göz atanlar öldü sanılan Türk’ün yokluklar içinde hangi zaferleri kazandığını bilir. Mustafa Kemal’in askerleri bugün de göğüslerini vatana siper etmeye hazır.
Günümüzde dünyaya düzen verme hevesine kapılan emperyalist süper güçler, kendileri bizzat savaşmak yerine vekâlet savaşlarına yönelmekte; piyon konumundaki ülkeleri kendi adlarına savaştırmaktadır. Benimsedikleri yöntemlerden biri de hedef ülkeyi içten çökertmek, savaş gücünü kırmaktır. Türkiye’ye bu, geçmişte defalarca yapılmak istenmiş, başarıya ulaşılıyor gibi görünse de Türkiye her seferinde bir biçimde başındaki belayı def edebilmiştir.
İsrail’in diğer ülkelerdeki hedeflerine ulaştıktan sonra gözünü Türkiye’ye dikmesi hayal ötesi bir hezeyandır. Bu kadar geniş bir coğrafyaya ve nüfusa egemen olacak güç, İsrail’de yoktur. Ancak, şu da dikkate alınmalıdır: ABD’nin bölgede kontrolünde, hatta emrinde olacak, İsrail’in bölgedeki yalnızlığına son verecek, İsrail’le birlikte ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek bir uydu devlete ihtiyacı var. İran’ı da bölerek içlerine uzanan, Irak ve Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e ulaşan bir devlet için Türkiye’nin güneyine göz dikilmiştir. Bu, kökü taa Başkan Woodrow Wilson’a dayanan çok uzun vadeli bir stratejidir. Türkiye’nin gaflete düştüğü her fırsatta “Çekiç Güç” örneğinde olduğu gibi ininden başını kaldırır. Bölücülüğün her an arkasındadır. AB ile iş birliği yapılarak ödünler dayatılır, çözümler önerilir.
Ben, çok yakın bir savaş ihtimali olması için önceden bazı iç belirtilerin ortaya çıkmasını beklerim. Diri bir Türkiye yerine içten çökertilmiş bir Türkiye kolay hedeftir. Düşman, bunun için ülke içinde edindiği bilinçli, bilinçsiz her maşayı kullanır. Dikkatli gözlemciler için belirtiler çok açıktır. Ülkede iç cepheyi zayıflatan her gelişme bir işarettir.
Ülke demokrasisinde geriye gidişler, hukuk devleti olmaktan uzaklaşma, adalete güvenin sarsılması, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığının yükselmesi, devletin kurucu değerlerinin tartışılması, milletin birbirine düşman kamplara bölünmesi; tasada, kıvançta bir olmaktan uzaklaşılması, DİB’in siyasallaşması, din bilginleri yerine televizyonlarda ve sosyal medyada dini yozlaştıran soytarıların fink atması, dış güçlerin başarılarını gösteren önemli belirtilerdir.
En açık savaş belirtisi, Türk ordusuna dış istihbarat servislerinin arkasında olduğu Ergenekon, Balyoz örneği yeni kumpaslar kurulmasıdır. Dikkat edin, Türk ordusunun yapısıyla, komuta kademesiyle, yetiştirilme, temin, terfi, tayin gelenekleriyle yap boz oynar gibi oynanmıyorsa; orduya sızmalar yoksa, kumpaslar kurulmuyorsa, kısacası Mustafa Kemal’in ordusu sapasağlam, dimdik ayaktaysa savaş ihtimali uzaktır.
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb./ Edebiyatçı / Stratejist