CUMHURİYET DÖNEMİ SİYASETTEKİ DEĞİŞİMLERE GENEL BAKIŞ
“Değişim, değişme, farklı olma, farklılık oluşturma, sıradan olmama” gibi kavramlar, cümle içindeki konumları doğrultusunda anlamlar kazanabilir. Bu kavramlar, kullanım yerlerine göre, insandan yana, insanı huzurlu kılma, huzuru devam ettirme yönünde ise genellikle olumlu anlamlar içerir. Her değişim, insan ve toplum için olumlu mu / yararlı mı, tartışılır.
“DEĞİŞİM” kavramı, özel ve genel anlamları ile kullanıldıkları cümle içinde değerlendirilmelidir. İnsanın sahip olduğu sıradan niteliklerin değişmesinden, toplumun genel hayat tarzlarının değişmesine kadar pek çok değişimden söz etmek mümkündür. Bu genel kapsamda, “DEĞİŞİM”, “İnkılâp = Devrim” olarak kendini gösterebilir. Yani, çok geniş anlamları bünyesinde barındıran DEĞİŞİM kavramını, SİYASETTE DEĞİŞİM olarak özelde ele alırsak daha somutlaşmış bir kavram olarak görebiliriz.
SİYASETTE DEĞİŞİM, hangi alanda, nasıl, ne şekilde ve kapsamları ne boyutta olursa olsun, yüzyıllar boyunca olageldi. Aslında değişim gibi görülenler, eskinin veya daha eskinin bir tekrarı gibidir; öyle olmadığı iddia edilse bile… Siyasetteki değişimler, bir yerde 20 yıl, 50 yıl, 100 yıl veya daha önceki yüzyıllardaki siyaset anlayışlarının BİR TEKRARI, BİR RÖVANŞI NİTELİĞİNDEDİR. Bununla birlikte her siyasî değişim, sanki ilk defa oluyormuş gibi bir algı oluşturur. Bunun sebebi, toplumsal hafızanın zayıflığı veya yokluğu ile, toplumsal bilgi ve bilinç düzeyinin yetersizliğidir.
Siyasetteki değişimi daha somutlaştıralım. Cumhuriyet dönemi Türk siyasetindeki temel siyaset değişimlerini özetle değerlendirelim. Bu şekilde, “siyasette değişim” kavramının içeriğini daha etkin yansıtmış olabiliriz.
***
Cumhuriyetin ilk yılları “ulusal devlet = millî devlet” anlayışının hakim kılındığı Atatürk dönemi KUVA-YI MİLLİYE anlayışı idi. Bu dönem 1920-1938 yıllarını kapsamaktadır. Çağdaş medeniyetle bütünleşme; sanayide, tarımda, eğitimde, bilimde millî güç kaynaklarıyla gelişme ve büyüme bu dönemin temel nitelikleri arasındadır.
Millî savaş uçakları yapma, savunma sanayine önem verme; çimento, kağıt, tekstil fabrikaları açma; Etibank, Sümerbank, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi önemli kurumların kurulması dönemin olmazsa olmazları arasında yer almaktadır. Misak-ı Millî sınırlarına sahip olma gayret ve faaliyetleri de bu dönemin gereğidir.
BU DÖNEM; ümmetçilik, hanedanlık ve saltanatlıktan milliyetçiliğe, millî devlete ve millet olma bilincine geçme ve yaşama dönemidir. Atatürk’ün 1938 yılında vefatı ile, bu dönemin ilkeleri bir müddet askıya alındı; akabinde ise yerini sözde demokrasi, özde otokrasiye bıraktı ve adı konmamış anti demokratik siyaset dönemi başladı.
***
İsmet İNÖNÜ’nün Cumhurbaşkanı olduğu MİLLÎ ŞEF döneminde, Türk parasından Atatürk fotoğrafları kaldırıldı, İsmet İNÖNÜ’nün fotoğrafları kondu. Bir benzeri olarak devlet dairelerinin duvarlarındaki Atatürk fotoğrafları kaldırıldı İsmet İNÖNÜ’nün fotoğrafları asıldı. Bütün bunlar, dönem temsilcileri tarafından itiraf edilmese de, Atatürk döneminin ve Atatürk ideallerinin bitirildiği dönemdir.
Sadece paralardan ve duvarlardan Atatürk fotoğrafları kaldırılmadı; uçak fabrikaları kapatıldı, var olan millî uçaklarımız toprağa gömüldü, savunma sanayine son verildi. “Atatürkçülük” adı altında, sanki “Atatürk din düşmanıymış gibi”, dindarlara zulmedildi; Kur’an kursları kapatıldı, dinî tedrisatlara sınır getirildi, dindar insanlar, doğrudan veya dolaylı hor görüldü, itildi ve özgürce dinin yaşanması engellendi veya zorlaştırıldı.
Tarihte benzeri gösterilmeyecek şekilde, 1946 yılı seçimlerinde “AÇIK OY, GİZLİ SAYIM” yapıldı ve antidemokratik seçimle Atatürk’ün kurduğu parti CHP iktidara geldi. Bütün bunlar ve bunlara benzer millet zararına uygulamalar, sonraki süreçte millet tarafından hiçbir zaman unutulmadı ve CHP başta hiçbir sosyal demokrat parti tek başına iktidar olamadı.
Atatürk’ten sonra, ilk siyasetteki değişim, millet ve ülke zararına uygulamalarla tarihteki yerini aldı; ama, sonraki süreçte bu dönemdeki uygulamalar, MİLLİYETÇİ VE MUHAFAZAKÂR SEÇMEN GÖZÜNDE HEP KORKUYLA HATIRLANDI / HATIRLATILDI.
***
Cumhuriyet döneminde ilk gerçek anlamdaki demokratik seçimlerin yapıldığı 1950 yılında, “GİZLİ OY, AÇIK SAYIM” yöntemi ile Demokrat Parti iktidara geldi. Demokrat Parti’nin yöneticileri Adnan MENDERES, Celal BAYAR ve diğer kurmay heyeti, eski CHP’li olmalarına rağmen; milletin gönlünde yer edindiler ve ilk demokratik seçimle iktidar oldular. Ezanın tekrar Arapça okunması, Kur’an kurslarının açılması ve hareket yeteneğine kavuşturulması gibi dinî alanlardaki özgürlükler, millet nazarında iyi karşılandı ve Demokrat Parti, 10 yıl iktidarda kalmayı başardı.
Bununla birlikte, Türkiye’de ABD varlığının, hükmünün kendini güçlendirmesi, ABD Marshal yardımları mukabilinde Türkiye’nin ABD’nin uydusu konumuna düşmesi, bu dönemin önemli bir siyasal değişimi olarak tarihe geçti. Sovyet Rusya tehdidi karşısında millî kaynaklara dayanmayan ve millî duruş sergilemeyen siyasetçiler, kurtuluşu ABD başta olmak üzere Batı’da aradılar ve Batı’yla her alanda mutabık bir Türk siyasetinin güçlenmesini sağladılar.
Oyun içinde oyun senaryoları ve taktikleri ile, Batı tarafından yönlendirilen Demokratik Parti, yine Batılı oyun ve desiseler ile gayri millî yöntemlerle 27 Mayıs Darbesi‘ne maruz kaldılar ve nihayetinde Demokratik Parti’nin üç önemli ismi (Adnan MENDERES, Hasan POLATKAN, Fatin Rüştü ZORLU) idam edildi ve hem Batı hem de Batı’nın gayri millî yerli işbirlikçileri tarafından rövanş alındı.
Adnan MENDERES başta, Demokrat Parti’nin kurmayları millî miydi? Millî olduklarını söylemek, akl-ı selimler için hiç de kolay değil. Peki, çok da millî olmayan Türk siyasetçilerine ABD’nin, Batı dünyasının ve onların yerli işbirlikçilerinin ceza vermesi ne anlama geliyor? İşte, mim konacak nokta burasıdır. Türk ve Türkiye düşmanı Batılı yöneticiler ve dönemin küresel güçleri, Türkiye’de az da olsa millî olan hükümetlere bile fırsat vermez / vermemiştir / vermek istemeyecektir.
Netice itibariyle, MENDERES dönemi, MİLLÎ ŞEF dönemi siyasetini az da olsa değiştirmiş; bununla birlikte Türk milletini güçlü kılıcı büyük atılımları gerçekleştirememiş, cılız kalmış bir siyaset dönemidir. Koynumuzdaki bitler, ABD’nin verdiği ilâçlarla kayboldu; ama ABD, Türkiye’de kurduğu üsler ve temsilciler aracılığı ile ülkenin siyasetine güçlü biçimde yön veren konum kazandı. Ve aynı küresel güçler, gerekirse, kendine yakın işbirlikçilerin harcanmasına da yol açtı.
***
1960-1980 arası dönem; arayışlar, gençlik olayları, çatışmalar, Ermeni terörünün yaşandığı dönemdir. Bu dönem; aynı zamanda Çanakkale’de, Kut’ül Amare’de, Yemen’de, Sarıkamış’ta, Sakarya’da şehit ve gâzi olanların torunlarının yetiştiği dönemdir. Çankırı’dan, Kayseri’den, Yozgat’tan, Manisa’dan, Antalya’dan, Elazığ’dan çıkıp da üniversiteler bitirip; daire başkanı, genel müdür, vekil ve bakan olanların dönemidir. “Fidan ağaç olmasın, hele hele ağaç yeşerip meyve vermesin, Türkiye’ye hizmet edemesin.” diyenlerin senaryolarının sahneye konduğu dönemdir. Türkiye’nin güçlenmesini arzu etmeyen uluslar arası güç odakları ve onların yerli işbirlikçileri, bu dönemde üç senaryoya önem verdiler:
- Mezhep çatışmalarını çıkarmak ve körüklemek.
- Sağcılık – solculuk çatışmalarını çıkarmak ve körüklemek.
- ASALA terör örgütü aracılığı ile Türk siyasetini zedelemek, etkisiz kılmak.
Kimi sözde sosyal demokratlar, kimi sözde milliyetçiler, kimi sözde dindarlar (Türk olmayan kimliklerini saklayarak) bu senaryoların içinde baş oyuncu veya figüran olarak görev aldılar ve önceki sorunları aratacak boyutta, büyük toplumsal sorunların oluşmasına aracı oldular. O dönemin siyasetçilerinde ve sözde kanaat önderlerinde “Komünist – Faşist, Devrimci – Ülkücü, Sünni – Alevî” kavramları ustalıkla işlendi ve toplum, özellikle Türk gençliği kör dövüşün içine atıldı.
Siyasetteki bu değişim, sonraki 40-50 yılda da etkilerini, izlerini devam ettirdi. Akl-ı selim ülkücü ve devrimciler oyuna geldiklerini çok sonraki yıllarda idrak ettiler ve güdülen sürünün ferdi olduklarını birbirlerine itiraf ederek, bir yerde pişmanlıklarını dile getirdiler. Ama, onların pişmanlıkları, 60’lı, 70’li yıllardaki Türkiye’nin zarara uğratılmasını geri getiremedi.
2023 yılının ilk aylarında, CHP’de Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapmış danışmanlar, siyasetçiler bulunmaktadır. Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapmış Sinan ATEŞ’in torbacılar tarafından hunharca katledilmesi olayında, ülkücülere sahip çıkan siyasî partinin CHP olması oldukça manidar algılandı. 70’li yıllarda bunu hayal etmek bile, imkânsızdı.
12 Eylül Darbesi ile, bu dönem bitmiş; yeni bir siyasî dönem başlamıştır. Artık, yeni dönemin adı, İHTİLÂL ANAYASASI ve LİBERALİZM dönemidir.
***
1980 İhtilâli ile başlayan yeni siyaset dönemi, 2002 yılına kadar varlığını sürdürdü. Bu döneme damgasını vuran en önemli siyasetçi Turgut ÖZAL’dır. Çok sonraki yıllarda oluşacak PKK terörünün, ekonomideki sıkıntıların, ihale ve iş dünyasındaki rantiyeci faaliyetlerin, Kıbrıs sorununun çözülmeyişinin temellerinin atıldığı dönemdir.
“Biz Kıbrıs’tan çok toprak almıştık, bir kısmını Rumlara verebiliriz.”, Azerbaycan Türkleri için “Onlar, Şii’dir. İran’a yakındırlar.”, “Benim annem de Kürt”, “Benim memurum işini bilir.” gibi söylemler, sonraki yıllarda millet nezdinde büyük yaraların açılmasına zemin oluşturdu.
Ayrıca, faili meçhul siyasî cinayetlerin sıkça görüldüğü dönem de bu yıllardadır. Uğur MUMCU, Ahmet Taner KIŞLALI, Cem ERSEVER, Çetin EMEÇ, Necip HABLEMİTOĞLU, Bahriye ÜÇOK, Gaffar OKKAN, Hulusi SAYIN, Eşref BİTLİS cinayetleri, birer kara leke olarak tarihe geçti.
Süleyman DEMİREL, Ahmet Necdet SEZER’in cumhurbaşkanlıkları yaptığı yıllarda da, toplumsal huzur, istenen düzeyde sağlanamadı, radikal çözümler ortaya konamadı, PKK terörü etkisiz hale getirilemedi. Ayrıca, DSP-MHP-ANAP ortaklığında kurulan hükümetlerde hem siyasetteki, hem de ekonomideki olumsuzluklar, endişeler arttı. 28 ŞUBAT 1997 KARARLARI ile, kısmen ÖZAL dönemindeki dinî rahatlıklar ülkede azaldı; kamu kurumları ve üniversitelerde baş örtüsü yasağı sert önlemlerle uygulandı ve bu uygulamaların sorumlusu olarak Genelkurmay’daki paşalar gösterildi. Bir taraftan dinsel alanlardaki zorlamalar, öbür taraftan ekonomideki rahatsızlıklar sonucunda toplumun huzursuzluğu arttı.
***
Cumhuriyet döneminin siyasette değişimin 6’ıncı basamağı ise AK PARTİ’nin kuruluşuyla başlamıştır, denebilir.
14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan AK PARTİ, 1980-2000 yılları arasındaki siyaseti değiştireceği temel söylemi ile 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimle iktidara geldi. AK PARTİ, kavram olarak çok söz etmese de SİYASAL İSLÂM anlayışını temel prensip olarak aldığını, uygulamaları ile gösterdi; iktidar olduktan sonra, dinî serbestliklerin uygulanmasını sağladı. Kamu kurumları, her türlü okul ve üniversitelerde baş örtüsü yasağı kaldırıldı, Kur’an kursları ve imam-hatip okulları çoğaldı ve dinî öğrenim güçlendi.
2002 ve sonraki süreçte dinsel alanlardaki rahatlıklarla birlikte, din tüccarlığı da kendini gösterdi; başta takke, sırtta cüppe, elde tespih ihale kovalamacalar sıradan olaylar olarak görülmeye başlandı. Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, kimi seçmenlerce “Allah, Peygamber” olarak gösterildi; İslâm dışı söylemler, siyaset alanında sıkça görüldü. “Peygamber bile nefis yaptı, biz nefis yapmayacağız.”, “Biz, ERDOĞAN’ı görünce Allah görmüş gibiyiz.” “ERDOĞAN’ın her sözü, bir hadistir.”, “Allah, peygamber gönderse idi, o ERDOĞAN olurdu.” gibi, İslâm’ın temel iman anlayışına aykırı, şirk içeren düşünceler, bu döneme damgasını vurdu. Kimilerin gözünde bu dönem, mümin olamamış, bilinçsiz Müslümanların dönemi…
AK PARTİ hükümetleri, dindarların veya dindar gibi görülen insanların teveccühünü almayı başarsa da, öbür taraftan azımsanmayacak insan kitlesini karşısına aldı ve toplumdaki huzursuzlukları ortadan kaldırmayı başaramadı.ÖTEKİLEŞTİRMELER ARTTI VE SİYASETİN DİLİ KAVGACI OLDU. Ülkede ateist ve deist insanların sayısı arttı ve din dışı söylemlerin gerekçesi olarak AK PARTİ hükümetlerinin dinsel alanlardaki yanlışları, yandaşların münafıklık emareleri gösterildi. Özellikle 2016 yılından sonra PKK ve FETÖ ile mücadele artsa ve bu terör örgütlerine güçlü darbeler indirilse de, kökleri kazınamadı. Mücadeledeki samimiyet, toplumca sorgulandı.
2022 yılından sonra ekonomide büyük rahatsızlıklar, enflasyonun yükselmesi, yıllık enflasyonun reelde % 300’leri bulmasına rağmen, hükümetçe resmen % 80’lerde gösterilmesi karşısında toplumun büyük kesimi rahatsız oldu. Geçim sıkıntısı arttı, yoksulluk ve açlık sınırı yükseldi ve toplum geçim sıkıntısını yüksek düzeyde yaşadı / yaşamakta. “SİYASAL İSLÂM” kavramı, milletin azımsanmayacak bölümünde, hoş karşılanmadı / karşılanmamakta, İslâm ve insanlık düşmanı bir kavram olarak algılandı / algılanmaktadır. Bu yönüyle, SİYASAL İSLÂM, etkisiz kılındı, denebilir.
Yakın gelecekte, “Siyasal İslâm” söylemleriyle siyasette başarılı olunamayacağı kanaati hızla yayılmaktadır. Güçlü ihtimal, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde Siyasal İslâm söylemleri toplum düzeyinde olumlu yansımalarını bulamayacaktır. Bununla birlikte mevcut hükümet ve Cumhurbaşkanı ERDOĞAN karşıtı siyasetçilerin de çok millî ve millete hizmet edecek kadrolara sahip olduğunu söylemek kolay değildir. Millet, rahatsızdır…
Önümüzdeki yeni dönem, ya Siyasal İslâmcıların daha güçleneceği ve ülkeyi daha güçlü “TEK ADAM” formülü ile yöneteceği dönem olacaktır; ya da, Siyasal İslâmcıların etkisiz kılınacağı, hatta İmralı ve Yassıada mahkemelerine benzer yeni mahkemelerin kurulacağı ve pek çok siyasetçinin yargılanacağı bir dönem olacaktır.
Hangisi olabilir, bilmiyoruz. Tahmin etmekte de zorlanıyoruz. Ama bildiğimiz ve inandığımız bir gerçek var ise, o da şudur: Kim gelirse gelsin, Türkiye’ye ve Türk’ün değerlerine hizmet etsin, millî olsun. CUMHURİYET, kuruluş amaçlarına uygun, millî yöntemlerle sahip kılınsın…
***
Önümüzdeki seçimlerde;
Siyasal İslâm ve ERDOĞAN karşıtları, Siyasal İslâmcılardan ve ERDOĞAN’dan rövanş alacaklar, SİYASETTE DEĞİŞİM olacak veya ERDOĞAN, gücünü artıracak ve “yıkılmayan, kaybetmeyen” siyasetçi olarak tarihe ismini kaydedecek.
Karar verecek olan, vatandaşlık bağı ile bağlanan her akl-ı selim insanımızın içinde bulunduğu aziz Türk milletidir.
Prof. Dr. Ahmet KIYMAZ
ÖNEMLİ NOT:
Bu yazı, bir dergide yayımlanmak üzere hazırlanmıştı. Yazının son bölümünde yer alan “Cumhuriyet döneminde siyasette değişimin 6’ncı basamağı ise AK PARTİ’nin kuruluşuyla başlamıştır, denebilir.”cümlesinden sonraki tüm bölümün kaldırılarak yayımlanabileceğini, dergi yönetimi tarafıma bildirmişti.
Özgür düşünceye darbe vuran SANSÜR’e tahammülüm olamayacağı için, yazının, sansürsüz yayımlanmasını, sansür edilecekse, yayımlanmamasını ifade etmiştim. Bilginize arz olunur.