
SUYUN ÖNEMİ
Su, hayat demek. Bütün canlıların varlığı suya bağlı. Suyun kıt olduğu her yerde paylaşım kavgası vardır. Suya sahip olan, ona ihtiyaç duyanlar üzerinde hakimiyet kurar. Ülkemizde yer altı ve yer üstü bütün su kaynakları kamunundur. Su kaynakları diğer madenler gibi özelleştirilmez. Kaynak suları gibi çok sınırlı bazı özelleştirmelerde çok titiz olunmalıdır.
Kaliforniya’da binlerce dönüm ormanı, yerleşim yerlerini kül eden; can kayıplarına yol açan yangının söndürülememesi en çok yeterli su yokluğuna bağlanıyor. ABD gibi gelişmiş bir ülkede yangınla mücadelede ekip ve ekipman yetersizliklerinden söz edilse de temel sorun mevcut su kaynaklarının büyük bir özel tarım şirketine satılmasında. Yangınla mücadelede kullanılacak yangın havuzları boşmuş. Kamuya ait her şeyi özelleştiren zihniyetin nelere yol açtığının etkin bir örneği.
Suyla ilgili dikkat çeken başka bir gelişme, İsrail’in her fırsatta komşu ülkelerin su kaynaklarını su havzalarını önce işgal, ardından ilhak etmesi. Golan tepelerinin tamamı, Lübnan’ın güneyindeki su kaynakları artık İsrail’in. “Vadedilmiş topraklar” hedefinin özü, “SUYUN ÖNEMİ“ olarak da ifade edilebilir. O hedefte Dicle ve Fırat havzası vardır.
Küresel ısınma ve çölleşme tehlikesi, önümüzdeki yıllarda suyu en önemli stratejik madde haline getirecektir. Geçmişte Osmanlı coğrafyasının petrol bölgeleri emperyalizmin hedefindeydi. Atatürk’ün Millî Mücadele ile geçersiz kıldığı Sevr anlaşması, yüz yıldır ilk fırsatta çıkarılmak üzere emperyalizmin cebinde hazır durmaktadır.
Günümüzde Batı emperyalizminin iştahının kabardığını, bölgemizde yeni oyunlar peşinde olduğunu görmek için strateji uzmanı olmaya gerek yok. BOP, ABD’nin Irak ve Suriye’de ortaya koydukları, görmeyen gözlere bile batıyor. Suriye konusu hiç de bizim medyanın yansıttığı gibi gelişmiyor. Batılı ülkelerin Türkiye’yi dışladıkları ortak toplandılar, faaliyetler; Suriye tarafında da karşılık buluyor.
Bahçeli’nin başlattığı ve ısrarla takip ettiği yeni süreç, PKK/DEM/ bebek katili tarafından ilgi görse de kamu oyu tarafından ihtiyatla karşılanmıştır. Karşı çıkanı daha fazladır. Tarafların isteklerinin ne olduğu, nasıl kabul görüp ne şekilde anlaşmaya bağlanacağı henüz belirsizdir. Hatta çok uzun bir yolun ilk metresine ancak ilk adım atılmıştır. Konu yukarıda anlatılanların ışığında ele alındığında, artık Türkiye’nin terörle ilgili bir iç sorunu olmaktan çıkıp uluslararası alana taşınması riski yükselmiştir. PKK/PYD/DEM, dünyaya yayılmış unsurlarıyla sorunu bu mecraya taşımak için yıllardır çabalamaktadır. Bu yeni açılımdan sonuç alınamaması halinde kendi elimizle sorunu büyütmüş olacağız.
YANGININ BAŞKA DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Kaliforniya’daki yangında bizden birilerinin de on, on beş milyon dolarlık köşkleri yanmış. Yunus Emre Vakfı’nın kaçak yöneticilerinin yurt dışındaki mal varlıklarını da duyunca düşünmeye başladım. “Burada kazan, dışarda ye.” bana pek etik görünmedi. Hele bir de “Burada çal, dışarı kaçır.” var ki söylenecek söz bulamam. Yatırım yapıp dışarıda kazandığını buraya getiren ekonomi kahramanlarıyla karşılaştırılınca daha da rahatsız edici.
Bana sanki “Bir gün buralar karışırsa kaçacak yerimiz olsun.” ihtiyatkârlığı gibi geliyor. Haydi alın teriyle kazananların kazandığını ne yaptığına karışmayalım. Ama, en yüksek maaşlarla dahi mümkün değilken bazı bürokratların da yurt dışında mülkleri varsa buna ne diyeceğiz? Tabii işin içinde hiç olmaması gereken siyasetçiler de varsa, yandı gülüm keten helva (!) Ne iyiydi, şu nereden buldun yasası. Bir de gözü dışarı kaçmada olan böylelerinin vatana bağlılığı dikkate alınmalı.
15.01.2025
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist
