![](https://www.etkindusunceakademisi.org/wp-content/uploads/2024/03/Trabzon-Canakkale-1024x576.jpg)
TRABZON NERE, ÇANAKKALE NERE?
18 Mart 1915 Türk milletinin, ayağına vurulmak istenen prangaları millî bilinçle parçaladığı bir tarihtir. Türk yurduna leş kargaları misali üşüşen şımarık Batı’ya haddinin bildirildiği kutlu gündür.
Başlıkta geçen Trabzon isminin konuyla alakasını düşünmekte olduğunuzu zannediyorum. Çoğunuzun birazdan anlatacağım hadiseyi tarih kitaplarında okumadığını da biliyorum. 1904 doğumlu bir babanın kızı olarak çocukluğumdan beri dinlediğim bazı hadiselerin neden tarih kitaplarımızda yer almadığını düşünürdüm. Aklım yettikçe bu kutlu hadiselerin Türk çocuğuna vereceği şevkten korkan bazı mihrakların bu konuda da boş durmadığını anladım.
Babamdan dinlediğim ama tarih kitaplarında bulamadığım bir olay, 1914 Kasım’ından itibaren Karadeniz kıyılarını bombalayan ve nihayetinde 18 Nisan 1916’da Trabzon’u işgal etmeyi başaran Rus ordusuna mukavemeti ve işgal sebebiyle yaşanan hazin muhacereti anlattığım Eynesi Ana adlı romanımı yazma hazırlığındayken tesadüfen karşıma çıktı. İyi ki tarihi hakikatleri önemseyen ve araştıranlar var.
Şimdi gelelim, Trabzon’un Çanakkale’yle olan ilgisine.
Tarihi kronolojiye bakanlar 2 Kasım 1914’te Çarlık Rusyası’nın Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan ettiğini görür. 3 Kasım’da Britanyalı abluka filosunun Çanakkale Boğazı’nın dış istihkâmlarını topa tutmasıyla karşılaşır ve 6 Kasım’da Birleşik Krallık’ın Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan ettiğini görür. Demem o ki, 1. Cihan Savaşı’nın ta en başında Batı’nın amacı Türk’ün vatanına el koymaktır. Peki, iletişim araçlarının kıt, haberleşmenin son derece zor olduğu bir zamanda Anadolu insanı bu niyeti nasıl sezmiştir? Yurdun her tarafından bıyığı terlememiş vatan evlatları nasıl bir öngörüyle Çanakkale ve diğer cephelerin savunmasına göndermiştir?
Herkesin bugün Çanakkale Zaferinden bahsedeceğini bildiğim için ben bu vesileyle o kutlu zaferle birlikte Türk halkının ferasetinden de söz etmeyi yeğledim.
Tarih 10 Ocak 1915’tir. Trabzon’un bugün adı Akçaabat olan o zamanki adıyla Pulathane sahilinde hummalı bir çalışma vardır. Günlerden beri Trabzonlu kadın, yaşlı ve çocuklar sahilde “paslı teneke” toplamaya o gün de erkenden gelmiştir.
Her sabah gün doğmadan gelmekte ve güneş portakal renkli eteğini lacivert denizin batı ufkuna serene kadar çalışmaktadırlar. Yaşı on yedi, on sekizin üzerinde erkek yoktur. Çünkü onlar seferberlik ilan edilince Gülcemal’le vatanın kim bilir hangi cephesine gönderilmiştir.
Zaten 1914 Kasım başından beri bombardımana tutulan Karadeniz sahilleri ağzından alev saçan, kara duman savuran ejderhaların kuzey sahilindeki şehirlerimize ve denizdeki yelkenlilere attığı bombalarla sarsılıyor. Torpillerin çoğu denizdeki takaları, yelkenlileri batırırken bazılarının patlamayacağı tutuyor. İşte Trabzonlular, bu patlamamış mayın ve torpillere “paslı teneke” adını veriyor.
Her sabah erkenden gelip denizden “paslı teneke” çıkartıp bir deniz zabitinin nezaretinde Pulathane Motoruna yükleyerek Çanakkale’ye ulaştırılmak üzere İstanbul Bahriye Nazırlığına gönderiyorlar.
Rahmetli Yakup dedem kayığını satıp tüfek alma ve Topal Osman’ın kahraman çetesine katılma derdiyle o gün Pulathane’de. Sahildeki hummalı çalışmayı fark ettiğinde sebebini sorup öğreniyor. Kayığını elden çıkardıktan sonra o da bu gayrete katılmayı düşünerek kumsalı geçiyor ki, daha önce bu kadar yakından şahit olmadığı müthiş bir patlamayla yer gök sarsılıyor. Önce fark ettirmeden yanaşan bir düşman gemisinin bombardımanı sanıyor. Denizin üzerinde bu düşüncesini doğrulayacak bir emare göremeyince endişe ve hayretle sahilde sağ kalanların yardımına koşuyor.
Gördükleri karşısında donup kalıyor. Sahildeki duman dağıldıkça acı gerçek, iyice su üstüne çıkıyor. Kararmış, parçalanmış insan cesetleri her yana saçılmıştır. Yanan elbiselerden tüten dumanlar et kokusuna bulanmış, etraf kol, bacak, parmak, ciğer, beyin parçalarından geçilmiyor. Sağ kalanlar ne yaptığını bilmeden koşuyor, dönüyor, parçalanmış bedenlere sarılıyor. Istırap ve çığlıklar kulakları ve gök kubbeyi dolduruyor. Dedem kendini topladığında, sağ kalanlara yardıma koşuyor. Kısa süre sonra sahil, mahşer yerine dönüyor. Yaralılar hastaneye götürülürken sağ kalanların acı kederi yürek yakıyor.
Çok sonra anlaşılıyor ki denizden itinayla çıkartılan bir torpil kumsala çekildikten sonra Pulathane Motorun’a yüklenmeye hazırlanırken patlamıştır. Böylece Çanakkale ilk şehitlerini Trabzon sahilinde veriyor. Ne tesadüf ki ertesi gün yani 11 Ocak’ta Amiral Carden tarafından hazırlanan deniz harekât plânı, Britanya Donanma Bakanlığına sunuluyor.
Böyle bir kaza ve yaşanan derin acıdan sonra kim gelir de yeniden “paslı teneke “toplar, diye düşündüyseniz. Hemen söyleyeyim. Yanıldınız. 10 Ocak 1915’teki kazanın ertesi gün on yaşından küçük çocuklar evde bırakılarak kadınlı, erkekli, yaşlı köylüler dün yaşanan ve 82 kişinin canını alan kaza hiç olmamış gibi tekrar geliyorlar. Yeni görevlendirilen bir zabitin komutasında yeniden “paslı teneke” toplamaya girişiyorlar. Yeniden yükleniyor motorlar ve Çanakkale’nin imdadına koşuyorlar. Rusların Trabzon’un canını yakmak için gönderdiği torpillerin patlamayanları daha bir iştiyakla ve imanla Karadeniz’in koyu mavi sularının dibinden çıkartılıyor ve destan yazmak üzere Çanakkale’ye sevk ediliyor. Sadece o “paslı tenekelerden” müteşekkil değil, gönderilenler. On dokuz, yirmi yaşındaki pırıl pırıl gençleri; dilde dua, gözde yaş, kalpte büyük bir iman ve aşkla düğüne bayrama gönderir gibi uğurluyorlar Kanal’a, Sarıkamış’a, Çanakkale’ye.
Canımızı yakmak için gönderilen ve Karadeniz’in koyu lacivert sularından çıkartılarak düşmana iade edilen o kutlu mayın ve torpillerden kaçı düşmanın canına ot tıkamıştır, bilemeyiz; ama, şunu iyi biliyoruz. Haberleşmenin o kadar kıt olduğu bir zamanda Trabzonlu, Çanakkale’nin önemini biliyor ve imdadına koşuyor. Trabzonlu biliyor ki Çanakkale Anadolu’nun kilididir. O kilit kırılırsa vatan gider.
Bugün bunca iletişim imkânına rağmen Anadolu’nun sesini duymayanlara yazıklar olsun, demek geliyor içimden ve haykırmak istiyorum. “Çanakkale geçilmedi ama ezeli düşmanlar bu yenilgiyi unutmadı. Vazgeçmedi. Başka teknik ve usullerle geçmeye gayret ediyorlar. Bugün Çanakkale kadar önemli olan birçok sınır illerimizin feryadını duymuyor oluşumuz tuhaf değil mi? Çanakkale’ye, ‘geçilmez’ unvanını veren yiğitlere minnettarız. Unutmayalım ki su uyur, düşman uyumaz. O düşman, bugün Hatay’dan girme derdinde. Vazgeçmeden ve sinsice ilerliyor. Çığlığını duymuyor musunuz?”
18 Mart 1915’te Çanakkale’yi geçilmez yapanların torunları silkinin, uyanın. Siz uyursanız; Çanakkale, Edirne, Hatay, Hakkâri, Kars, Artvin, Gaziantep, Urfa, Diyarbakır da geçilir. Ve yemin ederim ki size bu toprakları asırlardan beri vatan yapanların yüzüne bakamayız. Allah korusun; ama, o zaman gidecek, sığınacak ne bir toprak ne de ensar bulamayız. Bulsak da biz Anadolu’suz, Anadolu bizsiz yapamaz.
18 Mart 2024
Emine ÖZGENÇ
Eğitimci / Edebiyatçı / Yazar
![](https://www.etkindusunceakademisi.org/wp-content/uploads/2024/03/WhatsApp-Image-2022-10-09-at-16.49.10-663x1024.jpeg)