
TSK’DEN İHRAÇ
Kara Harp Okulu, bir kısmı ahirete intikal etmiş en eski mezunundan bugünkü en genç öğrencisine kadar büyük bir camiayı simgeler. Onun mezunu, mensubu olmakla onur duyulur. Çok yüce bir mensubiyettir. O mensubiyetle seksen yaşını aşmış Harbiyeliler bir vesileyle bir yerlerde bir araya geldiklerinde ayağa kalkarlar, göğüsler kabarır, başlar dikleşir, yaşlı hançerelerinden beklenmeyen bir gürlükle yükselen Harbiye marşı’nın duyanlara güven veren nağmeleri doldurur kulakları.
Kara Harp Okulu; sekiz mümtaz (seçkin) evladını yitirmenin acısıyla mahzun bugün. Bağrından çıktıkları Türk milleti üzgün.
Bordo bereli bir albay. Askerî liseden başlayarak vatana adanmış bir ömür. Dağlarda bölücü terör örgütüyle mücadeleyle geçmiş çok parlak bir askerî safahat. Böyle bir babayiğit nasıl yetişir, yetişmesi nelere mal olur? Bir çırpıda harcayıvermek ne kadar da kolay(!) Harcayıverenler için ne kadar da onur verici (!) Haydi çok maddî düşünüp vicdanları bir yana bırakalım; ekonomik mi?
Çürük raporu alarak askerlikten kurtulmuş ya da bedelli askerlik yapmış birileri ahkâm kesiyor. Disiplin önemliymiş de, bilmem neymiş de… Askerliği çok biliyorlar ya (!)
Kararı verenler hukukçu değil. Hukuk eğitim öğretimleri yok. Bağımsızlıkları yok, hiyerarşik bir düzen içinde emir komuta altındalar. Verdikleri karar, sonuçları itibariyle deneyimli yargıçların oluşturduğu, bağımsız, âdil bir mahkeme için bile çok ağır. Yasa düzenlenirken kantarın topuzu kaçmış. Yeni bir yasal düzenleme gerekli. Bu kadar ağır sonuçları olan kararlar bağımsız yargının alanında olmalı.
Kahraman bordo bereli Albay, diploması dahil bütün haklarını yitirdi. Emekli maaşı da alamayacak. Ekmeğini bir biçimde kazanmak zorunda. Elbette Türk milleti ona sahip çıkacaktır. Diğer yarbay ve binbaşının durumları da benzerdir. Genç teğmenler, bütün hak kayıplarına rağmen kendilerine yeni bir yaşam kuracak uzun yıllara, enerjiye sahiptir. Ama, meslek yaşamlarının sonlarına gelmiş insanlar için sil baştan hayata atılmak zordur.
Emeklilik, 25-30 yıllık çalışmanın sonucudur. Bu çalışma sırasında kazancından kesilenlerden oluşan birikimin nemalandırılarak iadesidir. Emeklilik kişisel bir hak olmanın ötesinde, bütün bir ailenin kazanılmış hakkıdır. Emekli kişinin eşi ve çocukları da bu hakkın paydaşlarıdır. Bütün ailenin geçim kaynağıdır. Emekli kişi vefat ettiğinde haklarından eşi ve çocukları pay almayı sürdürürler. Bu kişiler çalışamaz, bakıma muhtaç durumda olabilirler. Kişinin sil baştan 25-30 yıl çalışıp yeniden emeklilik hakkı elde etmesi mümkün değildir.
Herhangi bir kişiyi bir suç dolayısıyla cezalandırırken emeklilik haklarını elinden almak, suçun ve cezanın şahsiliği ilkesine aykırıdır. Çalışma yaşını aşmış kişiyi ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri açlığa mahkûm etmektir. Kişinin bir yastığa baş koyduğu eşi, yıllar yılı eşinin emekliliğine güvenmiştir. O kadının, çocuklarının ne günahı var? Haydi kadına “Ne yapalım, sen de o adamla evlenmeseydin.” diyelim. Bakıma muhtaç, engelli kızına ne diyeceğiz?
Kişinin müebbet hapse mahkûm edilmesi bile bu cezaya tercih edilir. Hiç olmazsa ailesi doğrudan etkilenmez. Bu yönüyle ihraç cezası uzun süreli hapis cezasından bile ağırdır. Bu yüzden bu konuda karar alanlar, işlenen suçla verilen ceza arasında vicdanî bir denge gözetmelidir. Dahası yasama organı bu konuda yeni düzenlemelere gitmelidir.
02.02.2025
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E.Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist


