TÜRK KADINI
Bizler on bin yıldan öteye var olan büyük Türk kültürünün çocuklarıyız. Türk Devletleri, her çağda kendileriyle aynı zamanda farklı coğrafyalarda hüküm süren diğer devletlerden daha uygardır. Bu sebepledir ki asaletimiz, çağlar boyu var olan uygarlığımızın eseridir.
Türkler, Yaradan’ın, kadın ve erkek olarak kendilerine verdiği farklılıkları ve birbirlerini tamamlayıcı yönlerini bilerek birbirleriyle işbirliği içinde yaşayan bir millet olmuşlardır.
Kültiğin abidelerinin doğu cephesinde, VIII. yüzyılda Bilge Kağan; ‘’Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkça, ikisi arasında insanoğlu kılınmış’’. ‘’Yukarıda Türk Tanrısı, Tük mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiş. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye babam İlteriş Kağan’ı, annem İlbilge Hatun’u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmış olacak’’ der. İlbilge Hatun kelime anlamıyla; İl, ‘’Devlet ve Millet’’, bilge ise ‘’bilgili’’ olmayı ifade eder. Dolayısıyla İlbilge Hatun ‘’Devletin, milletin bilgili yöneticisi” demektir. Anlaşılan o dur ki kadın, devlet ve millet idaresinde eğitimlidir.
Göktürklerde erkek tek başına değil, devlet ve millet idaresinde bilgi sahibi olan kadınla beraberdir.
Buyruklar yazılırken’’Hakan ile Hatun buyuruyor ki’’ sözü ile başlanır ve bu buyruğa uyulur, aksi halde buyruğa uyulmazdı. Türk tarihi boyunca kadın hep erkeğinin yanında; usta birer binici, iyi silah kullanan, yiğit kişiler olmanın ötesinde iyi birer eğitici idiler.
Türk kızı ile Türk erkeğinin evlilikleri, hem kızın hem de erkeğin serbest iradelerine bağlı idi. Bununla beraber ailelerinde rızası alınması esastı. Aileler, bu isteğe çoğunlukla uyarlardı.
Kızın ve erkeğin ayıpsız olması esastı.
Türk ailesinde ana soyu ve baba soyu değerce birbirine eşitti. Türk kadını tarihi boyunca, evde çocuklarının eğitmeni, eşinin desteği ve yardımcısı, üretimde, devlet yönetiminde, dini faaliyetlerde ve savaşta erkeği ile birlikte yerini almıştır. Türk kadını, batı medeniyeti karşısında millî ideolojiye bağlı olarak milli bilincin taşıyıcısıdır. Onun temsil ettiği milli değerler, taşıdığı inanç, gösterdiği fedakarlık ve vatan sevgisi özellikle Millî Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda doruğa ulaşmıştır. Bunu Ulu Önder Atatürk şöyle ifade eder; ‘’… Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir memleketinde Anadolu kadınının üstünde kadın çalışmasından söz etmek mümkün değildir ve dünyada hiçbir milletinin kadını, ‘Ben, Anadolu kadınından daha çok çalıştım.’ diyemez…“
Günümüzde Kadın :
Batı medeniyetini takip edeyim derken, Batıcı ideoloji ya da akımların hükmettiği bir köle,
Her türlü malın reklamında vücut ve yüz güzelliği kullanılan bir araç,
Fizik ve yüz güzelliğini korumayı temel ilke edinerek ‘’Seyrediliyorum, o halde varım.’’ noktasına gelen bir cisim… Doğu, özellikle Acem ve Arap kültürünün etkisiyle geleneksel İslam’dan uzaklaşan, çarşaf içinde, siyasal İslamı temsil eden, temsil ettiği kitle içinde, aktif ve talepkâr gözükse de !
Bizim kadınımız; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesini benimsemiş
Önce İnsan,
Yaşadıkça öğrenen,
Öğrendikçe değişen ve gelişen,
Başı dik, sağlam karakterli,
Vatanımızın ‘’Ana Vatan’’, doğup büyüdüğümüz topraklara ‘’Ana Yurt’’ dilimize ‘’Ana Dil’’, temel yasamıza ‘’Ana Yasa’’ denilmesindeki mânâyı kavramış;
Nisa suresinin 32. âyetinde ‘’…Allah’ın kiminizi kiminize üstün kıldığı hususları temenni edip durmayın, Erkeklere de kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır….’’ İlahi mesajına kulak veren;
Bilgi, beceri, yetenek, şefkat, merhamet, anlayış ve ahlaki üstünlük gibi değerlere sahiptir.
İnanıyoruz ki ;
Bu bayrağın altında yaşayan tüm kadınlarımız;
Din kadar ulvî,
Ana kadar yüce,
Vatan kadar kutsaldırlar.
Kim demiş bir kadın küçük şeydir.
Bir kadın belki en büyük şeydir.
M. Yavuz ELBİRLER
Em. Gn. Md.lüğü E. İsth. D. Bşk.