
VEFATININ 28. YILINDA ALPASLAN TÜRKEŞ
Alpaslan Türkeş‘in 9 Işık, 9 Işık ve Türkiye, Yeni Ufuklara Doğru, 1944 Milliyetçilik Olayı, 27 Mayıs ve Gerçekler, Dış Politikamız ve Kıbrıs, Türkiye’nin Meseleleri, Gönül Seferberliğine, Temel Görüşler, Bunalımdan Çıkış Yolu, Kahramanlık Ruhu isimli eserlerini çok genç yaşta okuyarak fikir hayatımızı şekillendirdik.
Çocukluk yıllarımda okuma alışkanlığımı ateşleyen Necip Fazıl, Mehmet Âkif, Said-i Nursi, Seyit kutup, A. Kadir Geylani, Mevlana, Gazali, Ahmet Yesevî, Seyit Ahmet Arvasî, Agah Oktay Güner yanı sıra Türk tarihi ve İslam tarihi yapıtlarını okumam, beni fişek gibi bir deli kanlı konumuna taşımıştı.
17-18 yaşımı bu günkü gençlerle mukayese ediyorum da, bizler 68-78 kuşağı sağcısı solcusuyla donanımlı gençlermişiz, diyorum.
Türkiye 1. Dünya Savaşı’nın mağlup safında imparatorluk bakiyesi olarak yokluklarla kıvrana durduğu yıllarda Türkiye’yi büyütmek milletimizi tarihteki şanlı düzeyine ulaştırmak için kafa yoran bir nesildik.
Milliyetçilerin lideri Albay Alpaslan Türkeş karizması ve bilge kişiliği ile geleceği okuyor önümüzdeki meseleleri nasıl çözmemiz gerektiği hususunda kafa yoruyordu. Türk milletine ve gençliğine çizdiği hedefler ortaya koyduğu çözümlerle Alpaslan Türkeş hep gündemde kaldı.
12 Eylül bizleri savurdu, Türk milliyetçileri olarak zindanlara atıldık. Rahmetli de dil okulunda tutuklu kaldı, yargılandı. O zor süreçte biz ülkücülerde demir parmaklıklar arasında arkadaşlarımızla ülkücülüğü Türk-İslam ülküsünü tartışıp durduk.
Ülkücüler, Seyit Ahmet Arvasî’nin çizgisiyle, Nihal Atsız’ın çizgisi arasında fikir olarak sıkışmıştı. Ben Seyit Ahmet Arvasî’nın çizgisinde hissediyordum kendimi. Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman‘dım. Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlâk ve fazileti ile bu çizgi belirgindi; ülkücüler arasındaki bu tartışma kafamızı karıştırıyordu.
1987 yılında Ülkü Ocakları başkanıydım. Ara ara Rahmetli Başbuğ Alpaslan Türkeş’in Ankara ziyaretlerimde yanına uğruyor, tavsiyelerini alıyordum 1988 sonlarıydı Ülkü Ocakları Genel Başkanı Metin Tokdemir’e Başbuğu ziyaret etme istediğimi söyledim. Beraber gidelim, dedi ve beraber gittik. Özel Kalem’de Erzincan Kırıkkale Ocak Başkanları da vardı. Başbuğ’un odasına dördümüz girdik. Ön koltuklara Metin Tokdemir ve ben oturdum. Kısa bir hasbihâl yaptıktan sonra kendisini seçim gezisi programına Adıyaman’ı dahil etmesini ısrarla rica ederek Adıyaman’a davet ettim. Bunun üzerine Şevket Bülent Yahnici‘ye talimat verdi güneydoğu seçim gezi programına Adıyaman’ı eklemelerini söyledi. Adıyaman ve bölgeyi bana sordu; kısaca genel bilgiler verdim ve cezaevinden kafamda kalan ve beni yoran soruyu sormayı tercih ettim.
“Sayın başbuğum affınıza sığınarak bir konuda fikrînizi öğrenmek istiyorum.” dedim.
“Buyur oğlum!” dedi. Soruya geçtim “Sayın başbuğum, biz seçimlerde yeterli çoğunluğa ulaşıp iktidar olursak Türkiye’deki sistemi Allah’ın (CC) Kuran’da belirttiği şeriat ölçüleriyle mi idare edeceğiz; yoksa, bizim yönetim modeli idare şekli anlayışımız başka bir şey mi nedir? Yönetim modeli olarak ne yapacağız?” dedim. Metin Tokdemir başkan başta olmak üzere, diğer Ocak Başkanları bu soru karşısında dondu kaldılar.
Ben, Başbuğ’un bu soruya sert cevap vereceğini bekliyordum; o konuşmaya sakin rahat bir şekilde başladı.
“Âdil bir devlet anlayışı hakim kılacağız, Türk milletini mesut – mutlu edecek her yurttaşın kendini güvende hissettiği demokratik bir hukuk devleti hakım kılacağız.” cümlesiyle başladı; yarım saatten fazla bizi hayal ettiği Türkiye / Türk Dünyası’na aldı, götürdü, gezdirdi. Fakat, benim soruma net cevap vermedi.
Rahmetli’nin elini öpüp çıktık. Kapıda Metin Tokdemir benden küçüktü; ama beni anlımdan öptü sorduğum cesaretli soru için… Diğer ocak başkanları da tebrik etti. Hatta Erzincan Ocak Başkanı, beni 89 Ocak ayında Erzincan’da yapacakları geceye davet etti. Ben de o geceye karda kışta gittim, geceye katıldım. Talip Kaban ülkücülerin belediye başkan adayıydı; o da salonda bir konuşma yaptı ve Mart 1989’da Erzincan Belediye Başkanı seçildi.
Rahmetli Alpaslan Türkeş devlet adamıydı, derin devletle iç içeydi, iyi bir asker, iyi bir yönetici, bilgili, kendini iyi yetiştirmiş, NATO’da özel eğitim almış, dünyayı tanıyan bir kurmay, rejimin güven duyduğu isim olmakla beraber; Ermeni / Yahudi diasporasının önemli isimleriyle de dostluğu, hukuku vardı.
Türk Dünyası’nda önemli bir yeri olan Alpaslan Türkeş’in yerinin doldurulması mümkün değildi; halen de yeri doldurulamadı.
Alpaslan Türkeş, uzun yıllar iz bırakacak bir isimdi; öyle de oldu. Yokluğu, her zaman hissedildi.
Mekânı Cennet Olsun.
04.04.2025
Zeynel Abidin KIYMAZ
GAP Gazeteciler Birliği Gn. Bşk.
