YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN VEFATI ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİM
Değerli Dostlar!
“Üsküp’ten Kosova’ya”, “Türkistan Türkistan” gezi kitaplarının, “Azerbaycan, Yüreğimde Bir Şahdamar” gibi şiirlerin sahibi Yavuz Bülent BAKİLER gerçek dünyasına göçtü. Edebiyat ve düşünce hayatımızdaki olumlu yansımaları yadsınamaz. Yazılarında ve şiirlerinde Türkçeye verdiği önem, Türkiye dışındaki Türk soydaşlarımıza gösterdiği ilgi de hafızalardan silinemez. Kalemi güçlü, hitabeti dinlenirdi. Bütün bu önemli özelliklerinden dolayı; O’nu kimileri “Yavuz Abi”, kimileri “Bozkurt Yavuz” kimileri de “mütefekkir” yaptı.
Bu meziyetlerle birlikte, son dönem düşünce hayatımızda yeri olan Yavuz Bülent BAKİLER, özellikle son çeyrek yüzyılda 15 Temmuz Darbesi’nden sonra terörist olarak tescil edilen FETÖ kurucusu Gülen taraftarı duruşu ve Atatürk düşmanlığını yansıtan düşünce ve tavırlarıyla da dikkatleri çekti.
Akl-ı selim, yüksek şuurlu insanların daha etkin idrak ettiğine inandığım Kur’an âyetinde buyurulduğu gibi, “Her fani, mutlaka ölümü tadacaktır.” Bu ilahî yasa gereği, zamanı gelince Yavuz Bülent BAKİLER gibi, bizler, bu yazıyı okuyan siz değerli dostlarım ve tüm insanlar da ölecektir. Kanaatimce önemli olan; yaşarken insanlık yararına ölçüleri iyi tespit etmek ve sırat-ı müstakimde dosdoğru kalabilmektir. Ve en önemlisi de son vakitte (sekeratta) ihlaslı imanla kolay ve güzel biçimde canı teslim edebilmektir.
***
Değerli Dostlar!
Siz, liyakatli ve yüksek şuurlu dostlarım bilmektesiniz ki; dünyamız / ülkemiz çok dar, tehlikeli ve zorlu bir geçitten geçmektedir.
İnsanlık, insanî değerlerden her geçen gün daha çok uzaklaşmaktadır. Sinema, TV filmleri / dizileri, magazin programları, hep bu amacın gerçekleşmesine yöneliktir. Maalesef, toplum da, bu türden programlara nefsinden / merakından ötürü teşnedir.
Kadim uygarlıklar mekânı, mitolojik olayların yaşandığı merkez Türkiye, geçmiş zamanlarda olduğu gibi günümüzde de şeytan temsilcisi uluslararası servis ve mahfillerin taarruzuna maruzdur. Bu taarruzlar, her geçen zaman şiddetini daha çok artırmaktadır. Türk ve Türkiye düşmanı, hatta insanlık düşmanı bu mahfiller; plânları yüzyıllara yayarlar ve zaman olgunlaştığında da plânlarını uygulamaya koyarlar. PKK, İŞİD, FETÖ gibi terör örgütleri; bu mahfiller ve onların yerli işbirlikçileri tarafından organize edildi / edilmekte; her fırsatta desteklerini güçlendirmektedirler. Bu türden yapılar içinde; iyi niyetle ve dolaylı da olsa bulunmak kişiyi, ne kadar meziyetli olursa olsun, AYDIN, MÜTEFEKKİR, MEDENÎ CESARETLİ veya BİLGE insan yapmaz / yapamaz.
***
ATATÜRK, sadece son dönemin değil; genel Türk tarihi içinde ATİLLA, ALPASLAN, HULAGÛ HAN, TİMUR gibi büyük bir millet önderidir.
ATATÜRK, sadece aziz ve asil Türk milletinin değil; aynı zamanda insanlığın değeri, büyük bir önderdir.
ATATÜRK, zamanında, bir taraftan yedi düvelle, diğer taraftan İslam Teali, Kürt Teali, Mavri Mira gibi Türk düşmanı cemiyetlerle mücadele etmiş aziz ve asil Türk milletinin Başkomutanı’dır.
ATATÜRK, sadece bir asker değil; gerektiğinde Başöğretmen, Dilci, Tarihçi, Matematikçi, Siyasetçi yetenekleriyle milletiyle barışık olmuş; milletine hedefler göstermiş BİLGE bir insandır.
Şüphesiz ki, onun da eksiklikleri, yanlışları olmuştur. Kimin olmamıştır ki… Allah Elçileri bile yanlışlar yapmış, her yanlışlarında ilahî buyrukla uyarılmışlardır.
Atatürk’ü ve gösterdiği hedefleri beğenmeyen, hatta hakaret dilleriyle eleştirenlerin nerdeyse tamamının TÜRK OLMAYAN / OLAMAYANLARDAN görülmesi oldukça manidardır. Aynen, Türk olmayan / olamayanların ÜMMETÇİLİK veya son zamanlardaki moda söylemiyle SİYASAL İSLAMCILIK düşüncelerini benimsediği gibi…
***
Kitabî bilgilerim (Okumalarım) ve istişarelerim sonucunda öğrendim ki;
Müslüman olduğundan, pek çok MÜMİN Müslüman gibi şüphe duyduğum Ebu Süfyan ve karısı Hind Binti Utbe… Onların oğlu Muaviye ve onun da oğlu Yezit’le büyük fitneler başladı ve gelişti. Bu fitnelere, kimi büyük sahabe olarak bildiklerimiz de katkı verdi, maalesef.
Netice itibariyle, bunlar aracılığı ile, Kur’an-ı Kerim hükümleri, yerini UYDURMA HADİSLERE bıraktı. Mezhep, tarikat, cemaat adlarında Müslümanlar kamplara bölündü, ayrılıklar körüklendi ve güçlendirildi. EMEVİ DEVLET ANLAYIŞI ve BEDEVÎ HAYAT TARZI, İSLAMİYET OLARAK ALGILANDI / ALGILATILDI.
Abbasi döneminde, bu yanlışlar güçlendirilerek devam ettirildi. Maalesef, Selçuklu ve Osmanlı’nın bir döneminden sonra da Türk Devlet Anlayışı yerine, EMEVİ DEVLET ANLAYIŞI, Anadolu Türklerinde hâkim anlayış kılındı. Özellikle, 1. Selim ve 1. Süleyman dönemlerinden sonra Osmanlı devlet yönetiminde TÜRK’ten ziyade Türk olmayanlar ERK sahibi oldu. Artık, saray ve aydınların dili Türkçe değildi. TÜRK, sadece savaşlarda “KELLE”, tarlasında “IRGAT”, ahırında “BESİCİ” idi. Kuyumculuk, ince sanat işçiliği, atölyeler ve son zamanlarda fabrikalar Türk olmayanların (Ermeni, Rum, Yahudi, Arnavut, Arap vb.) elinde idi. Siyasette ve üst düzey bürokraside Türk soylu insanlar çok azdı. 1. ve 2. Meşrutiyet Meclislerindeki mebusların beşte üçü gayri Türk ve gayri Müslim’di.
Osmanlı’nın son döneminde TÜRK ise, Balkanlar’da, Trablusgarp’te, 1. Dünya Savaşı cephelerinde (Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Yemen’de) ölüyordu. Onlar ölürken gayri Türkler ve gayri Müslimler ise mülklerine yeni mülkler ekliyor ve Türk’ü Anadolu’dan def etmenin yollarını arıyorlardı.
İşte, böyle bir KAOS ortamında ATATÜRK ve arkadaşları, milletle bütünleşip Millî Mücadele yapma gerektiğine inandılar ve inançlarını da bütün dünyaya haykırdılar. Kürt Teali, İslam Teali, Mavri Mira gibi cemiyetlerin o dönemdeki temsilcilerinin torunları, günümüzde yeniden organize olarak isimleri aynı olmasa da kurdukları cemiyet ve partilerle Türk düşmanlığını palazlandırmaktadır. Bu türden Türk ve insanlık düşmanlarını anlamak mümkündür. Lâkin Türk soylu ve Müslüman olup da, bu türden cemiyetlerin ve temsilcilerinin faaliyetlerine en azından dolaylı da olsa destek verenleri anlamak çok zordur. Bunun adı; ufuksuzluk, liyakatsizlik, aymazlık değilse, HAİNLİK’tir.
Hiçbir şuurlu, ufuklu ve samimi TÜRK ve MÜSLÜMAN aydın; Atatürk düşmanlığına zemin oluşturabilecek söylem ve tavırlar ortaya koyamaz. Millî tarih ve millî kültür BİLGİSİ ve BİLİNCİNE sahip kim olursa olsun, eğer yüreğinde vicdan, beyninde mesnetli düşünce var ise, ATATÜRK düşmanlığına tevessül edemez. Ediyorsa, onu toplum yargılamazsa; bir gün gelir, tarih yargılar.
Yüksek kişilikli ve liyakatli aydınların odak noktaları, KİŞİLER değil; İNSANLIĞI VE ÜLKEYİ TEHLİKEYE GÖTÜREN “SİSTEMLERİN” BOZUKLUKLARINI ONARMAK; KENDİNİ “DİNDAR” ZANNEDEN YOBAZ VE BAĞNAZLARI EĞİTMEK; “MÜMİN” OLAMAMIŞ MÜSLÜMANLARI BİLİNÇLENDİRMEK; BEDEVÎ HAYAT TARZI VE EMEVÎ DEVLET ANLAYIŞININ İSLAMİYET OLMADIĞINI TARİHÎ VERİLER VE OLAYLARLA BELGELEMEKTİR. Öncelikle, İslamiyet’in merkeze insanı ve insanî değerlerini öne alan temel zihniyetini yaşamak ve yaşatmaktır.
***
Yavuz Bülent BAKİLER’in, hayatının son demlerinde bu gerçekleri göremediği kanaatindeyim.
Türk kültürüne, Türk dünyasına, şiir, edebiyat ve düşünce hayatımıza yansıttığı olumlu duruşundan dolayı, dilerim mekânı cennettir. Hükmü veren Yüce Allah’tır. Ve bâki olan da sadece O’dur. (Hüvel Bâki)
Cumhuriyet değerleri ve onun Kurucu Önderi ATATÜRK aleyhindeki söylem ve düşüncelerin yanlışlığı, benzer diğer aydınların kulağına küpe olmalıdır, diye düşünüyorum.
Terörist başı APO’yu “Kurucu Önder” yapanların dönemindeyiz. Bu dönem de bitecek elbet. Tarihe kayıt düşülmüştür.
“Keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner.”
ADI GÖRKLÜ GÜZEL TANRI, TÜRK’Ü VE İNSANLIĞI KORUSUN VE YÜCELTSİN!
29.09.2025
Ahmet KIYMAZ
