BİLİM İNSANI
Akademik ünvanların bir değeri, saygınlığı vardı. Zamanımızda o ünvanlar, tıpkı Türk lirası gibi yerlerde sürünüyor. Arada sırada bilim insanı ünvanına layık birileri çıksa da diğerleri arasında değerleri yeterince anlaşılamıyor. Özellikle sosyal dallarda profesörden geçilmiyor. (Bizzat tanıdığım birbirinden değerli, geleceğimizin güvencesi akademisyenlerimizi tenzih ediyorum.)
Medya Reyting ve tiraj uğruna akademik ünvan sahipleri içinden en çılgın, en uçlarda gezen, en aykırı, en tutarsız, çelişkiler içindeki en münasebetsizlerini bulup vitrine getiriyor. Bir bilim insanı, kendi alanı dışındaki bir konuda bile düşünce öne sürerken bilimsel yöntemleri kullanmalıdır. Bir bilim insanına yakışmayan hafifliklerden kaçınılmalıdır.
Asgari ücret olarak belirlenen rakamı savunmak uğruna saçmalayan, daha önceki çekimlerinde ortaya koyduklarıyla da çelişen, davranışlarıyla soytarılaşan bir profesör gündemde. Çok ağır eleştiriler alıyor. En acısı onun şahsında profesörlük kariyeri aşağılanıyor. Doğal olarak “Bu ülkenin profesörü buysa gerisini tahayyül etmek imkansız.” diyor insan. Keşke böyle durumlarda verilen akademik ünvanları geri alma uygulaması olsa.
Fakir yaşamın en sağlıklı yaşam olduğu iddiası, amaç olarak DİB’in “Fakirlerin cennete önce girecekleri” sözleriyle örtüşüyor. Bilim insanına en yakışmayan sözler, “50.000 verseniz 50.000, 100.000 verseniz 100.000 harcarlar.” iddiasıydı.
Evet insanların gelirleri arttıkça harcamaları da artar. Ancak bu harcama artışını doğru ve iyi irdelemek gerekir. Geliriniz, karnınızı sağlıksız bir biçimde doyurmaya ancak yetiyor; diğer ihtiyaçlarınızı erteliyor ya da yardımlarla kısmen karşılıyor; ancak hayatta kalabiliyorsanız; gelirlinizdeki artış insanca yaşama standartlarını karşılayacak düzeye erişene kadar harcamalarınız da artacaktır.
Asgari ücret açlık sınırının altındaysa “Bunlara verilen ücret yeter, bak aç değiller. Şimdi bunlara daha fazla ücret verirsek, onu da harcayıp insanca yaşamaya, hatta kitap filan almaya, çocuklarına okul harçlığı filan vermeye kalkarlar.” demek bir bilim insanının dünya yıkılsa söyleyemeyeceği sözlerdir.
O sözler ancak, siyaset dünyasında sayısız örneğini gördüğümüz, bir türlü gözü doymayan, üçer beşer maaş alan, maddi hırslarına yenilerek çıkar uğruna onurlarını ayaklar atlına alabilenlere söylenirse yerinde olur. “Tatil için Maldivler’e gitmeyiversinler.” denebilir. Mesela milletvekilleri ve emeklilerinin maaşları ile özlük halklarıyla ilgili artış söz konusu olduğunda söylenebilir. Ki, o zaman bile doğru olmayabilir. Milletvekillerinin mübrem harcamalarının ne olduğunu bilmeden söylenemez.
Manisa’da öğrenim durumunu bilemediğimiz bir ev kadınının asgari ücret savunması bile bu profesörden daha mantıklı. O kadının evine 25.000 lira giriyor, 9000 lira kira veriyor, kalan 16.000 lira ile kızına kaju ve avokado yediriyor, ferah fahur geçiniyormuş.
Kaju ve avokado ile çok gerekli ihtiyaçlardan olmayan lüks harcamaları da yapabildiğini anlatmak istiyor. Tabii onlara gelene kadar çok gerekli et, süt, süt ürünleri vb. diğer gıda maddeleri var. Bir kg.ı 600-650 lira olan kaju, tanesi 65-70 lira olan avokado alabilen ötekilerini hayda hayda alır. Alır almaya da 16.000 lira bunlara yeter mi? Daha elektrik, su, doğalgaz, telefon faturaları, evin ihtiyaçları, çocuğun okul masrafları var. Hiç masraf biter mi?
Yine de bu kadın malum profesörden çok daha tutarlı. Bilim insanının alay konusu olması, bilimi de tahtından düşürüyor. Çok yazık.
28.12.2024
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist