2011 yılının başından itibaren “Arap Baharı” ile tanıştık. Tunus’ta alevlenen ateş, Libya, Cezayir, Yemen, Mısır’la devam etti. Suriye ile ateş, iyice güçlendi. Sonuçta, yüz binlerce insan, katledildi; milyonlarca insan, göçe zorlandı ve ülkelerini terk etti. Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bazı Arap ülkelerinde, Amerika ve İsrail’in siyasî, iktisadî ve mitolojik emellerine hizmet edecek yapılar güçlendirildi.
2018’in ilk gününden itibaren ise, “yeni bahar” başlatıldı. Emperyalist küresel güçlerin başlattığı yeni baharın adı, “ACEM BAHARI” olarak hemen yansımasını buldu. Ne gariptir ki, Arap Baharı da, Acem Baharı da kara kışın başında kendini gösterdi. 2010 Aralık ayında Wikileaks belgelerinin açıklanması ve yayımlanması ile ARAP BAHARI ile tanışan insanlık, 2018’in Ocak ayının ilk gününde de ACEM BAHARI ile tanıştı.
2012’de yayımlanan “Arap Baharı’nda Kışın Açan Çiçek: SURİYE” adlı kitabımızdan sonra, yeni bir kitap yazmak elzem oldu gibi. “Acem Baharı’nda Kışın Açan Çiçek: İRAN”…
İran; Evanjelist, Siyonist Musevî-Hıristiyan İttifakı’nın temsilcileri tarafından plânlı bir oyunla karşı karşıya… Bu oyunun sebep, işlev ve sonuçları hakkında yorum yürütebilecek siyasetçi, sanatçı ve bürokrat düzeyindeki aydınların çok az olduğunu düşünüyorum. Hele, toplumun büyük çoğunluğunun olup bitenlerden çok da haberdar olmadığı kanaatindeyim. Durum böyle olunca, akl-ı selim yazarların ve aydınların konuyla ilgili bilgileri, milletle paylaşma gereği doğuyor.
***
Türkiye ile İran arasında müştereklerimizle birlikte farklılıklarımızın da olduğu bir gerçektir. Her şeyden önce, her iki devlet de Müslüman ahaliden meydana gelmektedir. Azeri, Türkmen, Halaç, Kaşkaylar başta olmak üzere, İran nüfusunun ortalama % 40’ı Türk asıllıdır ve Türkçe konuşmaktadır. Türkiye ile İran arasındaki sınır, 17 Mayıs 1639 Kasr-ı Şirin anlaşması ile belirlenmiştir. 400 yıla yakın Türkiye ile İran arasında “sınır sorunu” yoktur.
Bunlar, aramızdaki güzel nitelikler…
***
Türkiye, Sünnî Müslümanların; İran ise Şiî Müslümanların en güçlü temsilcisi… Bundan dolayı tarih boyunca Türkiye ve İran arasında rekabete dayalı savaşlar ve menfaat çatışmaları ola gelmiştir. Tarih boyunca her iki ülke de birbirlerine “mezhep ihraç ettiklerini” iddia eder olmuşlardır. İran’daki başta Farslar olmak üzere Türk olmayan etnik toplulukların Türklere uyguladığı eritme ve sindirme politikaları, İran yönetimi tarafından her daim canlı tutulmuştur. İran’ın Türklere uyguladığı eritme, sindirme ve zulüm politikasını roman sıcaklığında öğrenmek isteyenlere, Alper AKSOY’un “Kutlu Töre”sini okumalarını tavsiye ederiz. İkinci dünya Savaşı yıllarında İran yöneticilerinin İngiltere ile işbirliği yaparak Kaşkay Türklerine yönelik soykırım faaliyeti, belgesel roman tadında, ancak bu şekilde verilebilir. Son 30 yıl içinde PKK’ya eğitim kampları, finans ve silâh desteği vermesi de, İran’ın Türkiye’ye karşı hasmane tutumunun bir başka göstergesidir.
Bunlar, aramızdaki temel sorunlar…
***
Sorunlar, her iki ülkenin menfaatine -en azından şimdilik- unutulmalı; karşılıklı menfaatler doğrultusunda, insanlık ve İslâm düşmanlarına karşı birlikte olmalıyız. Son birkaç yıldır Türkiye – İran – Rusya arasındaki sıcak ve samimi ilişkinin devamında sadece bu üç ülke değil; aynı zamanda Ortadoğu ve Avrasya ülkeleri de büyük yarar alacaktır.
Sayın ERDOĞAN başta olmak üzere Türk Hükûmeti yetkililerinin İran’da son günlerde cereyan eden olaylar hakkındaki söylem ve yorumları, her iki ülkenin de menfaatlerine yöneliktir. İran’daki olaylar, İran’ın kendi iç sorunudur. Amerika ve İsrail, göstericilerin yanında yer alarak sadece İran yönetimine değil; başta İran halkı olmak üzere Ortadoğu coğrafyasındaki tüm insanlara zarar vermek istediği gerçeği iyi bilinmelidir. Ayrıca, Arap Baharı ve yeni oluşan Acem Baharı‘ndan sonra, önü alınmazsa yakın gelecekte bir “TÜRK BAHARI” da yaşanması muhtemeldir.
***
Son birkaç gündür basınımızda Michael D’Andrea isminden sıkça söz edilmeye başlandı. Kim midir bu kişi? 6 ay kadar önce CIA’nin İran Masası yöneticisi. Ne derecede doğru ise, hanımın ve kendisinin Müslüman olduğundan söz edilmekte. Son günlerde İran’da meydana gelen olayların perde gerisindeki en önemli kişi olarak gösterilmekte… Kanaatimce, İran’daki olayları kışkırtanlar arasında Michael D’Andrea‘den de başka, yüzlerce, belki de binlerce Amerikan ve İsrail ajanı var. ACEM BAHARI’nın İslâm Dünyası aleyhinde, Küresel Sermaye lehinde netice vermesi yolunda mücadele veren binlerce ajan…
Osmanlı’nın yıkıldığı yıllarda Lawrens adı ön plânda binlerce ajan, Arapları ateşlemiş ve fitnenin çıkmasına vesile olmuşlardı. Şimdilerde ise, Michael D’Andrea adı ön plânda binlerce ajan, İran’da fitne ateşini yakmış durumdadır.
Hedef, aynıdır… İslâmiyet’i düşman bellemek; İslam ülkelerini teker teker bölüp parçalamak; ufalanan İslâm ülkelerinde iktisadî ve siyasî menfaatlerini sağlamak. İran’daki iç kargaşa muhtemeldir ki, aylarca, belki de yıllarca devam edecek ve neticede İran Coğrafyası güçsüzleştirilecektir. Bunun akabinde de, kuvvetli ihtimalle TÜRK BAHARI gelecektir.
Okuyanlarımız ve takip edenlerimiz bilecektir; kitaplarımızda ve konferanslarımızda ifade ettiğimiz gibi, İran’dan sonra sıra TÜRKİYE ve diğer Türk devletleridir. Onun için, “Kudüs’ten sonra, Tahran’dan sonra sıra İstanbul’dur.” demiştik. Lâkin, düşüncelerimizi etkin ve yetkin kişilere ulaştırmakta zorlandığımız için, etkin ve yetkin kişilerin azımsanmayacak bölümü, “akıllarından emin oldukları” için güçlü önlemler alınamadı. Önlemlerin alınması gecikti…
Şimdi yine üzerine basa basa ifade etmek gereğini hissediyoruz. Türkiye, Rusya ile birlikte İran’a her alanda destek olmalıdır. Diplomatik her türlü iletişim hızlandırılarak İran yöneticileriyle karşılıklı menfaatler gözetilmek suretiyle Amerika ve İsrail’in karşısında durulmalıdır. Michael D’Andrea gibi coğrafyayı bilen insanların karşısına, ehil sahibi, diplomasiden ve tarihî gelişimden haberdâr bürokrat ve siyasîler aracılığı ile sorun üzerine gidilmelidir.
İran başta olmak üzere, Ortadoğu bölgesinde başlatılan ve yeni başlatılacak her türlü provokasyonlar, faaliyetler karşısında misli ile mukabele edecek teşkilâtlanmaya gidilmesi elzemdir.
Sözümüz bilene; ülkesini, milletini, dinini ve devletini şuurla ve ihlasla sevene…
Gerekirse, bu yolda canını ve kanını aziz vatan topraklarına verene…
***
Unutulsun istemiyoruz… Tekrar ediyoruz…
İran’dan sonra, sıra TÜRKİYE‘dedir.
ACEM BAHARI‘ndan sonra, sırada TÜRK BAHARI vardır…
İnşallah, birkaç yıl sonra; “Biz, bunları demiştik.” demeyiz. Selâm ve saygılarımla…