Arada bir, bir yerlerde bazı atasözlerimizin kötü öğütler verdiği, kötü değerlerimizin olduğu iddiasıyla karşılaşıyorum. Halk bilimi (folklor) öyle olmadığını söylüyor. Bu yanılgıda atasözlerinin oluşumu, nitelikleri, yorumlarında dikkate alınması gerekenlerle ilgili bilgi eksikliğinin ve cümle biçiminde bazı deyimlerin atasözü sanılmasının payı var.
Mesela “Besle kargayı, oysun gözünü.” sözü yardım etmemeyi öğütleyen bir atasözü değil, nankörlük eden birinin durumunu anlatan bir deyimdir. Deyimler öğüt vermez, anlık bir durumu renkli biçimde anlatmaya yararlar.
Hiçbir milletin hiçbir atasözü kötüyü öğütlemez. Onlar, yüzyılların birikimlerini sonraki kuşaklara aktarırlar. Oluşumlarına kuşaklar boyunca bütün milletin gözlemleriyle, yaşam deneyimleriyle katıldığı ortak ürünlerdir. İnsanların büyük çoğunluğu iyidir. Onda biri kötü olsaydı başa çıkılamazdı. Bir kişiye, bir gruba bir süre kötüyü öğütletebilirsiniz; ama bir milletin bütün kuşaklarına yüzlerce yıl boyunca kötüyü söyletemezsiniz.
Atasözleri deneysel bilimler gibi gözlem sonuçlarına ve deneye dayanır. Fizik yasaları gibi, her zaman, dünyanın her yerinde geçerli kuralları yansıtırlar. Işık her zaman, her yerde doğru yolla yayılır. Isıtılan cisimler her zaman, her yerde genleşir. Sürekli damlayan su da her zaman, her yerde damlaya damlaya göl olur. Her zaman, her yerde ne ekilirse o biçilir.
Atasözleri kâğıt üzerinde yalın bir cümle olarak ele alınamazlar. Onlar, sözlü üründür; söylenişlerindeki tonlama; el, yüz, vücut hareketleri anlam oluşmasında çok önemlidir. Durup dururken söylenmezler. Bir olaya, duruma bağlı söylendikleri için önce ve sonra söylenenlerle birlikte değerlendirilirler. Bazı atasözleri öyle vurgulanır ki, tam tersini anlatır. Hani elindeki taşı cama vuran çocuğa annesi kaşlarını çatıp kızarak “Vur yavrum, iyice vur da kırılsın.” der ya, onun gibi.
Bizim birçok atasözümüzü bu açılardan değerlendirmeyerek ataların bizi kötü yönlendirdiğini düşünmek çok yanlış. Atasözlerini öncelikle iyiye yormaya çalışmak daha uygundur. Yüzlerce yıl öncesinden günümüze geldikleri bilinerek o zamanların koşulları, değerleri göz önünde bulundurulmalıdır. Atasözleri, kullanıldıkları bağlamdan koparılmadan, nasıl söylendiklerine dikkat edilerek yorumlamalıdır. Birkaç örnek yeterli olacaktır:
“Bal tutan, parmağını yalar.” sözü, hem yaptığı işten çıkar sağlayanları eleştirmek amacıyla hem “Bir işin külfetine katlananlar elbet o işin yararını da görürler.” anlamında kullanılır.
Bir yolsuzluğu duyanlar “Devletin malı deniz, yemeyen domuz.” sözünü “Hemen koşalım, biz de yiyelim.” anlamında kullanmazlar. “Şuraya bakın, yine devleti soymuş alçaklar; n’olacak, devletin malı deniz, yemeyen domuz.” biçiminde kızgınlıkla söylerler.
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” sözü, yalanı öğütlemek için kullanılmaz. Doğru söylenip zarar görülen bir durumla karşılaşılırsa kınamak, eleştirmek amacıyla kullanılır.
“Her koyun kendi bacağından asılır.” hem suçun şahsiliğini anlatmak hem başkaları uğruna kendi başını yakmamayı öğütlemek hem başkalarına yardımdan kaçınanları eleştirmek için kullanılır.
Uzatmayayım. Diğer yandan atasözlerini alışılmış kullanımlarından kopararak bile bile kötüyü öğütlemekte kullananlar çıkar mı bilmem; ama öyle kullanacak densizlere bakıp, ataları ve atasözlerini suçlamak doğru olmaz.