
GALİP ERDEM: HAYATI, ESERLERİ VE GÖRÜŞLERİ
Vefatının yıl dönümünde ÜLKÜCÜNÜN ÇİLESİ
Galip Erdem, Türk milliyetçiliği fikrinin önde gelen isimlerinden biri olarak Türk düşünce ve siyaset hayatında derin izler bırakmış bir gazeteci, köşe yazarı ve dava adamıdır. 10 Mart 1930’da Rize’nin Fındıklı ilçesinde başlayan hayatı, 12 Mart 1997’de Ankara’da sona erene dek, Türk milliyetçiliği ülküsüne adanmış bir ömürle geçti. Erdem’in eserleri, yazıları ve duruşu, yalnızca yaşadığı dönemi değil, sonraki nesilleri de etkilemiş; Türk milliyetçiliğinin ahlakî ve fikrî temellerine vurgu yapan bir miras bırakmıştır. Bu makalede, Galip Erdem’in hayatı, eserleri ve görüşleri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
***
HAYATI
Galip Erdem, Fındıklı’da “Ofluoğlu” adıyla tanınan bir ailede, Rasim Bey ve Zekiye Hanım’ın tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının nahiye müdürlüğü görevleri nedeniyle çocukluğu farklı şehirlerde geçti. İlkokulu Fındıklı 11 Mart İlkokulu’nda tamamladıktan sonra ortaokul eğitimini Bitlis ve Siirt’te, lise eğitimini ise Erzurum’da 1949 yılında pekiyi dereceyle bitirdi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Erdem, eğitim hayatının ardından memuriyete adım attı. PTT, Millî Emlak Genel Müdürlüğü, İETT ve GİMA gibi kurumlarda kısa süreli görevler yaptı; ancak memuriyetin rutin yapısı, onun bağımsız ve mücadeleci ruhuna uygun değildi.
1951-1952 yılları arasında yedek subay olarak askerliğini tamamlayan Erdem, 1959’da Bayındırlık Bakanlığı’nda Tevfik İleri’nin müşavirliğini üstlendi. 1960’larda gazetecilik kariyerine ağırlık verdi ve Tercüman, Yeni İstanbul gibi gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. 1963’te avukatlık stajını İzmir’de tamamlayarak serbest avukatlığa başladı. 1975’te Başbakanlık Müşaviri oldu ve 1982’de Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’ndan emekliye ayrıldı. Emeklilik maaşını, 12 Eylül 1980 darbesinde mağdur olan ülkücü gençlere dağıtması, onun fedakâr kişiliğinin bir göstergesidir.
Erdem, siyasi hayatında da aktifti. 1965, 1969 ve 1973 seçimlerinde Samsun, Burdur ve Niğde’den milletvekili adayı oldu, ancak seçilemedi. 12 Eylül darbesi sonrası görülen MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda avukatlık yaparak ülkücü hareketin yanında yer aldı. 1987’de Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı’nı kurarak ülkücülere destek sağladı. 15 Ağustos 1989’da Kültür Bakanlığı’nda uzman olarak görev yaptı ve 1995’te emekli oldu. Galip Erdem, 12 Mart 1997’de Ankara Gazi Hastanesi’nde vefat etti ve Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi.
***
ESERLERİ
Galip Erdem, üretken bir yazar olarak çok sayıda makale, fıkra ve köşe yazısı kaleme aldı. Yazıları, Türk Yurdu, Tercüman, Yeni İstanbul, Devlet, Töre, Bozkurt gibi gazete ve dergilerde yayımlandı. “Bilge Erdem”, “Elif Bilge”, “Murat Bilge” gibi müstear isimler kullanan Erdem’in yayımlanmış başlıca eserleri şunlardır:
* Ülkücünün Çilesi (1975): Türk milliyetçiliğinin zorlu yolunu ve ülkücülerin çektikleri sıkıntıları ele alan bu eser, Erdem’in en bilinen kitaplarından biridir. Ülkücülüğü bir yaşam tarzı olarak tanımlayan bu çalışma, dönemin gençlerine ilham kaynağı olmuştur.
* Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975): Milliyetçilik ile sosyalizm arasındaki ilişkiyi tartışan bu eser, Erdem’in ideolojik duruşunu anlamak için önemli bir kaynaktır.
* Suçlamalar (1975-1976, İki Cilt): Milliyetçilere yöneltilen “ırkçılık” ve “faşizm” gibi ithamlara yanıt veren bu kitap, Erdem’in Türk milliyetçiliğini savunma çabasını yansıtır.
* Mektuplar (1984): Erdem’in kişisel ve fikri dünyasını ortaya koyan mektuplarından oluşan bu eser, onun samimi üslubunu gözler önüne serer.
Bunların yanı sıra, Erdem’in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı ve yayımlanmamış şiirleri bulunmaktadır. Özellikle Devlet gazetesinde 340 makalesi yayımlanarak bu alanda en üretken yazarlardan biri olmuştur.
***
GÖRÜŞLERİ
Galip Erdem’in düşünce dünyası, Türk milliyetçiliği ekseninde şekillenmiştir. Ona göre Türk milliyetçiliği; ırkçılığa dayanmayan, dil, tarih ve kültür birliğine vurgu yapan bir dünya görüşüdür. Erdem, Türk milletinin birliğini ve beraberliğini, varlığın temel şartı olarak görür. “Türk milliyetçiliği, milleti sevmek ve yükselmesi için çalışmaktır,” diyerek bu anlayışı sade ama güçlü bir şekilde özetlemiştir.
Erdem, Türk dünyasının bir bütün olduğuna inanır ve esir Türk topluluklarının özgürlüğünü savunur. “Esir Milletler davası, diğer milletlerden önce biz Türkleri ilgilendiren bir konudur. Çünkü bugün 200 milyona ulaştıkları tahmin edilen insanların yarısı Türk’tür,” sözleriyle Turancılık idealini dile getirmiştir. Irak Türkmenlerini Anadolu’nun bir parçası olarak görmesi, onun geniş bir Türk birliği vizyonuna sahip olduğunu gösterir.
12 Eylül 1980 darbesine karşı cesur bir duruş sergileyen Erdem, darbe konseyine yazdığı raporda, “Adım Galip Erdem. Hâlen Başbakanlık müşaviriyim. İçeri attığınız ülkücülerin eğitimlerine, yetişmelerine elimden geldiğince yardımcı oldum.” diyerek sorumluluk almaktan çekinmemiştir. Bu tavır, onun prensiplerinden ödün vermeyen karakterini yansıtır. Her yeni gazetedeki ilk yazısına, “Belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım, ama inanmadıklarımı asla yazmayacağım.” cümlesiyle başlaması, onun ahlakî duruşunun bir sembolüdür.
Erdem’in ülkücülere bakışı, romantik bir idealizmle doludur. Ünlü makalesinde, “Bizler davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük bir noksanımız olduğunu fark ettik: Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz davayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız,” diyerek öz eleştiri yapmaktan da geri durmamıştır.
Galip Erdem, Türk milliyetçiliğine adanmış bir ömür sürmüş, eserleri ve görüşleriyle bu fikriyatın ahlakî ve entelektüel temellerini güçlendirmiştir. Cesur, fedakâr ve ilkeli kişiliğiyle “Türk milliyetçilerinin Galip Ağabeyi” olarak anılan Erdem, yazılarıyla genç nesillere yol göstermiş, mücadeleci ruhuyla bir abide şahsiyet haline gelmiştir.
Onun mirası, Türk milliyetçiliğinin yalnızca bir siyasi duruş değil, bir yaşam biçimi olduğunu ortaya koyan güçlü bir sestir. Bugün, Erdem’in fikirleri ve eserleri, Türk düşünce dünyasında hâlâ canlılığını korumakta ve geleceğe ışık tutmaktadır.
***
ÜLKÜCÜNÜN ÇİLESİ
Ülkücünün Çilesi Üzerine
Ülkücünün Çilesi, Galip Erdem’in en bilinen ve Türk milliyetçiliği literatüründe önemli bir yere sahip olan eserlerinden biridir. İlk baskısı 1975 yılında yapılan bu kitap, Erdem’in ülkücülük anlayışını, Türk milliyetçilerinin karşılaştığı zorlukları ve bu dava uğruna çekilen çileleri samimi, etkileyici ve yer yer duygusal bir üslupla ele aldığı bir başyapıttır. Kitap, ülkücü hareketin özellikle 1960’lı ve 1970’li yıllarda yaşadığı çalkantılı dönemin bir aynası niteliğindedir ve dönemin gençlerine hem bir rehber hem de bir teselli sunmayı amaçlar.
Kitabın İçeriği ve Teması
Ülkücünün Çilesi, temel olarak Türk milliyetçiliğini bir yaşam tarzı, bir inanç sistemi ve bir mücadele alanı olarak tanımlar. Galip Erdem, bu eserde ülkücülüğü romantik bir idealizmle değil, gerçekçi bir perspektifle ele alır. Kitap, ülkücülerin karşılaştığı maddi ve manevi zorlukları, toplumdaki yanlış anlamaları ve siyasal baskıları çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Erdem, ülkücülüğün kolay bir yol olmadığını, bu davaya gönül verenlerin fedakârlık, sabır ve dirençle sınandığını vurgular.
Eserin en dikkat çekici yönlerinden biri, Erdem’in öz eleştiri yapmaktan çekinmemesidir. Ülkücülerin zaman zaman davanın özünü unutup kişisel hırslara kapılabileceğini ifade eder. Bu bağlamda, kitabın en ünlü pasajlarından biri şöyledir:
“Bizler davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük bir noksanımız olduğunu fark ettik: Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz davayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız.”
Bu satırlar, ülkücülüğün ruhunu yitirme tehlikesine karşı bir uyarı niteliğindedir ve Erdem’in davasına olan bağlılığını olduğu kadar, bu davanın samimiyetle yürütülmesi gerektiğine olan inancını da gösterir.
***
ÜSLUP VE ETKİ
Galip Erdem’in üslubu, Ülkücünün Çilesi’nde son derece içten ve etkileyicidir. Kitap, kuru bir ideolojik manifesto olmaktan çok, bir ağabeyin kardeşlerine nasihatleri ya da bir dava adamının yoldaşlarına seslenişi gibidir. Erdem, eserde hem edebî bir dil kullanır hem de halkın anlayabileceği sade, ama güçlü ifadelerle mesajlarını iletir. Bu özellik, kitabın geniş bir kitleye hitap etmesini sağlamış ve ülkücü gençler arasında bir başucu eseri haline gelmesine yol açmıştır.
Kitap, dönemin siyasal ve toplumsal atmosferine de ışık tutar. 1970’li yıllar, Türkiye’de sağ-sol çatışmalarının yoğunlaştığı, ülkücülerin hem sokaklarda hem de fikir alanında mücadele verdiği bir dönemdir. Erdem, bu çileli süreci anlatırken, ülkücülerin yalnızlık, dışlanma ve baskı gibi duygularla nasıl baş ettiğini de gözler önüne serer. Ancak, bu zorlukları bir şikâyet konusu yapmak yerine, bunları bir onur nişanesi olarak sunar.
Kitabın Önemi ve Mirası
Ülkücünün Çilesi, yalnızca bir dönemin tanıklığı değil, aynı zamanda Türk milliyetçiliğinin ahlâkî ve manevî boyutlarını vurgulayan zamansız bir eserdir. Galip Erdem, bu kitapta ülkücülüğü bir ideolojiden öte, bir karakter meselesi olarak tanımlar. Ona göre ülkücü, davası için her türlü fedakârlığı göze alan, inancından taviz vermeyen ve zorluklar karşısında pes etmeyen kişidir.
Eser, özellikle 12 Eylül 1980 darbesi sonrası ülkücü hareketin yaşadığı travmalar sırasında büyük bir moral kaynağı olmuştur. Darbe sürecinde hapse atılan, işkence gören ya da hayatını kaybeden ülkücüler için Erdem’in satırları, dayanma gücü ve umut aşılamıştır. Kitap, bu nedenle “ülkücülerin kutsal kitabı” gibi anılmıştır.
Ülkücünün Çilesi, Galip Erdem’in düşünce dünyasının ve ülkücü harekete olan sarsılmaz bağlılığının en güzel yansımalarından biridir. Kitap, Türk milliyetçiliğinin zorlu yollarında yürüyenlere hem bir yol haritası çizer hem de bu yolun çileyle dolu olduğunu kabul ederek onları yüreklendirir. Erdem’in eseri, yazıldığı dönemin ötesine uzanarak bugün bile Türk milliyetçileri için ilham verici bir kaynak olmayı sürdürmektedir. Onun “Çile çekmeyen ülkücü olmaz” sözü, kitabın ruhunu özetleyen ve ülkücülüğün özünü anlatan bir motto olarak hafızalarda yer etmiştir.
Esen kalın
12 Mart 2025
M. Hüseyin OĞUZ
Jeoloji Mühendisi




