HAYVAN HAKLARI MESELESİ
Son günlerde kamuoyunun gündeminde sıklıkla tartışılan, Meclis’te siyasi partilerde yoğun bir mücadele verilen hayvan hakları meselesine, farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Zira, görünmeyen bazı hak kayıpları konusunda hiç ses çıkarılmamaktadır.
Geçenlerde, uyarı niteliğinde bir mesaj geldi. “Kuşları kafeslerde beslerseniz, kuş sesine hasret kalırsınız.”. diye… Çok hoşuma gitti…
Çocukluğum, şehre yakın bir köyde geçti. Dağı, ovayı, kaynaktan su içmenin ne demek olduğunu, “hashas bulaklarında” avuçla nasıl su içtiğim, hâlâ özlemlerim arasındadır. At kuyruk kılından tuzak ya da ökse yapar, mevsimine göre kuş avlardık… Hep büyüklerimizden tepki alırdık. “Bir lokma kuşu avlayıp karın mı doyar?” diye de uyarılırdık.
Karın çok yağdığı bir kış, bütün kuşlar, çöplüklerin etrafında uçuşurken, babamla dışarıyı gözlüyorduk. Babam, “Oğlum annene söyle, sana biraz zahire versin; karın üzerine serpiştir, zavallı hayvanlar acıkmışlar belli.” dedi. O gün hayvanları avlamaktan ziyade beslemenin hazzını yaşadım.
Mayıs ayında, nehrin sazlık bölümünde yuva yapan yabanî ördeklerden birinin yavrusunu yakalayıp eve getirdim. Dar ikindi vakti idi, babam hayvanın sesini işitince, “Bu nerden geldi?” diye sordu. kahramanlık edasıyla “Ben yakaladım. Nehirde, agonlar mevkiinde.” dedim. Babam, öfke ile “Aldığın yere bırak ve gel.” dedi. Gidip gelmem, iki saat sürebilirdi. Babamın talimatı bir kere verdiğini bildiğim için hemen harekete geçtim.
Gün batımı ile birlikte dönüşün korkusu ile hızlıca götürüp aldığım yere bırakıp döndüm ve babama bıraktığımı söyledim. Sonra babam, “Hayvanın fıtratına müdahale olur. O şimdi annesine muhtaç ve biz onu besleyemeyeceğimiz için ölümüne sebep olabiliriz.” dedi.
Hemen çoğumuz valilik ve emniyet genel müdürlüğü yapan Gökhan Aydıner beyefendiyi biliriz. Devlet adamı vasfını iyi bilen biri… İlk Valiliği Muş’ta idi… Çetin kış şartlarında, ısınmak için kullanılan “Cizre kömürü” karne ile özel idare tarafından tevzi edilip dağıtılıyordu. Dağıtımda usulsüzlükler olduğunu vilayete şikâyet etmişler ki, vali bey bizzat kömür tevzi deposuna gelmişti.
Durumu kontrol ettiği esnada, at arabasına yaklaşık bir ton kömür yükleyen vatandaş, zorlanan ata kamçı ile ha bire vurmakta idi… Vali Bey, “Bu rampada bu yük altındaki hayvana nasıl böyle eziyet edersin?” diye at arabacıyı nasıl azarladığını unutamıyorum. “Onun da canı var ona vuracağına yardım ederek çekip veya itsen daha iyi olmaz mı?” diye kızgın bir tavır sergilediğini unutamam…
Şimdi ülkemizde demografik yapı tersine dönmüş, nüfusun çoğunluğu şehirlerde yaşamaktadır. Şehir yaşantısı, insanı doğal hayattan kopardı, doğal hayatı içimizde bir ukde haline getirmektedir. Bu durum hayvanlara karşı ilgimizi de arttırmaktadır. Hatta millî parkların oluşturulması, hayvanların sergilendikleri, akvaryumlarda sergileyip özellikle çocukların ilgilerine sunmanın gayretleri vardır.
Evde bakımı yapılan hayvanların, önemli bir problem oluşturduğu ve bunun çaresinin değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Zira, toplu yaşanan yerlerde, hayvanların dışkı ve idrar problemi, kuşların tüy ve diğer atıkları, mikrop oluşumu için potansiyel teşkil etmektedir.
Yine park ve bahçelerde çocuklarımızın oynuyor olması önemli bir problemi beraberinde getirmektedir. Hayvanlar idrar bırakırken çocukların teması ve bundan doğabilecek riskler vardır. Bu bir, hak meselesidir. Bu durumun hiç gündeme gelmeyişi de sıkıntıdır.
Sonuç olarak; başıboş hayvanların aç kaldıklarında saldırgan oldukları doğru, buna çare devletin ve mahalli idarelerindir. Evde bakılan köpeklerin ise sahibinindir. Evde bakımı yapılan hayvan sahipleri komşularının rıza ve tercihlerinin de hak meselesi olduğunu kabullenmelidirler.
Sahipleri tarafından terk edilen hayvanların hayvan sahiplerinin uhdesinde olacağı ve sokağa salınmaları, hukuk meselesidir. Bu meyanda, evde bakılan diğer hayvanlar, kuşlar, balıklar, kediler ve diğerlerinin de kanun kapsamında değerlendirilerek, bir hukuk meselesi haline getirilip çözülmesi gerekir.
Esasen, kendi iradelerinin dışında, doğasından koparılarak, insanların tatmin olmasını esas alan hayvanların haksızlığa uğradıkları bir vakıa ve hakikattir. Peki hayvanın yaşama hakkına müdahale ve çevre (ekolojik) dengesi içinde mütalaa edildiğinde, hayvan popülasyonunun dengesinin bozulması insanlığın hayatına ve dünyaya ne getireceğini bilebiliyor muyuz?
Nesim YALVARICI
Eğitimci – Badminton Millî Takım Antrenörü