İNSANLAR, SAVAŞMAK İSTEMİYOR!
Günümüz İnsanlarının Savaşlara Karşı İsteksizliğinin Sebepleri ve Sonuçları
Son yıllarda, dünya genelinde yaşanan silahlı çatışmalar ve savaşlar, uluslararası toplumun tepkisizliği ve insanların savaşlara karşı hareketsizliği konusunda dikkat çekici örnekler sunmuştur. İran’da Hamas liderinin vurulması sonucunda İsrail’in savaş istemediğini; ama her türlü müdahaleye hazır olduğunu söyleyerek savaşa yanaşmadığını ifade etmesi dikkat çekmektedir. 2014’te İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı “Koruyucu Hat” operasyonu, 2021’deki “Şiddet Tutuşması” ve en son 2023’teki geniş çaplı saldırılar, uluslararası toplumun sınırlı müdahale ve tepki göstermesiyle dikkat çekmiştir.
Gazze’de yaşanan insani kriz, uluslararası toplumun savaşlara karşı hareketsizliğini ve çatışmanın yarattığı trajedileri gözler önüne serdi. Ayrıca, 2011’de başlayan ve yıllar süren Suriye iç savaşı, birçok ülkenin bu krize karşı sınırlı müdahale ve tepki göstermesiyle dikkat çekmiştir. Suriye’deki insani kriz ve Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş, Avrupa’nın merkezinde büyük bir kriz yaratmasına rağmen, birçok ülkenin doğrudan askerî müdahalede bulunmaktan kaçınması, savaşlara karşı duyulan isteksizliğin somut bir örneğidir. Bu tür olaylar, savaşlara karşı duyulan çekincelerin ve hareketsizliğin nedenlerini anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Günümüzde savaşlara karşı duyulan isteksizliğin kökeninde, geçmişte yaşanan savaşların yarattığı derin travmalar yer almaktadır. 20. yüzyılda yaşanan dünya savaşları, insanları savaşların yıkıcı ve ölümcül sonuçlarına karşı daha duyarlı hale getirmiştir. Bu savaşların getirdiği acılar, toplumsal tahribatlar ve kayıplar, savaşların getirdiği travmaları hafızalarda canlı tutmuş ve barış arayışını güçlendirmiştir. Ayrıca, Soğuk Savaş dönemindeki nükleer tehditler, büyük çaplı savaşların potansiyel yıkımını gözler önüne sererek, savaşların korkutucu boyutlarını daha da belirgin hale getirmiştir.
Ekonomik ve sosyal maliyetler de savaşlara karşı duyulan isteksizliği artıran önemli bir faktördür. Modern savaşların maliyetleri, ülkelerin ekonomik yapıları üzerinde büyük bir yük oluşturur ve bu mali yüklerin yanı sıra, savaşlar toplumsal yapıları bozar. Ailelerin parçalanması, göçler ve toplumsal huzursuzluklar, toplumların savaşlara karşı daha temkinli olmasına yol açar. Savaşların getirdiği bu olumsuz etkiler, barışın korunmasına yönelik çabaların artırılmasına neden olur.
Küreselleşme ve bilgi akışının etkisi, savaşlara karşı duyulan isteksizliği daha da pekiştirmiştir. Küreselleşme, ülkeler arasındaki ekonomik ve kültürel bağlantıları artırarak, savaşların mali ve toplumsal maliyetlerini daha belirgin hale getirmiştir. Uluslararası ticaret ve işbirlikleri, savaşların belirsizliklerinden kaçınmak isteyen ülkeler için güçlü bir motivasyon sağlar. Ayrıca, medya ve sosyal medya aracılığıyla savaşların etkilerinin geniş kitlelere ulaşması, toplumlarda barışa yönelik güçlü bir kamuoyu oluşturmuştur. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve diğer savaşlar, bu durumun en açık örneklerindendir; bu çatışmaların yarattığı büyük insani krizler, dünya çapında geniş bir tepki ve kaygıya yol açmıştır.
Sonuç olarak, modern insanların savaşlara karşı duyduğu isteksizlik, tarihsel deneyimlerin, ekonomik ve sosyal maliyetlerin, küreselleşmenin ve insan hakları bilincindeki değişimlerin bir yansımasıdır. Bu isteksizlik, savaşların önlenmesi ve barışın sağlanması için geliştirilmiş uluslararası stratejiler ve diplomatik çözümlerle desteklenmektedir. Modern toplumlar, barışçıl ilişkiler ve işbirlikleri yoluyla daha güvenli ve huzurlu bir dünya arayışını sürdürmektedir. Bu süreç, savaşların azalmasına ve diplomatik çözümlerin güçlenmesine katkıda bulunarak, gelecekte daha barışçıl bir dünya yaratma amacını desteklemektedir.
Av. Fahrettin ÖNDER
E. Öğ. Alb. / Hukukçu / İngiliz Dili Uzmanı