7 Nisan Pazartesi sabahı saat 5.50’da Esenboğa havaalanında idik. Keçiören Belediye Başkanı Mustafa AK, Keçiören Belediyesi Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Komisyon üyeleri Ahmet ER, Neriman GENÇ, Belediye Başkan Yardımcısı Temindar AKTEKİN ile Keçiören Belediyesi Dış İlişkiler Müdürü Mustafa ARAC, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Çiğdem ŞAHİN ile Belediye Başkanımızın muhterem eşi Hatice AK ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Metin DOĞAN ve bendenizden müteşekkil heyet, İskoçya ve İngiltere yolcusu idik.
Keçiören Belediyesi’nin kardeş şehirlerinden biri olan İskoçya’nın STİRLİNG şehrine bir protokol gezisi yapacaktık. Bu gezi ile amacımız; özellikle Stirling başta olmak üzere İskoçya’da bulunan Türklerin çeşitli alanlardaki sorunlarını çözme gayreti içinde bulunmak, onların birbirleriyle kaynaşmasını belli düzeyde sağlamak, aralarındaki birlikteliği artırmak ve güçlendirmek…
Gerek Ankara- İstanbul, gerekse İstanbul Edinburgh uçak yolculuğunda koltuk komşularımla yaptığım kısa süreli sohbetlerin dışında, fikir vadisinde kendimce yolculuklar yaptım; azimli ve yürekli BRAVEHEART gibi bazen öfkelendim, bazen, endişelendim, bazen de “Özgürlük, Türklere özgürlük” diye bağırmak istedim.
***
Braveheart, “İLK GECE HAKKI” nı protesto etmek, İngilizlerin İskoçlar üzerindeki baskı ve zulümlerini kırmak, insanlık dışı uygulamalarını lânetlemek amacıyla, ölürken bile “İskoçlara özgürlük” istemişti. Braveheart tarafından 13. yüzyılda yakılan özgürlük meşalesi, İskoç topraklarında bütün canlılığı ile yaşatılmakta; İskoçlar tarafından İngilizlere duyulan nefret, yedi yüzyıldır artarak devam etmekte… Stirling ve Edinburg’da bulunduğumuz günlerde İngiltere’nin eski başbakanlarından Margaret THATCHER’ın ölümü, -laf aramızda- İskoçların büyük bir bölümünde düğün havasında karşılanmıştı.
Son yıllarda, ülkemizin kimi aydınlarının, kimi siyasilerinin en azından gaflet ve dalaleti neticesinde; Kürtlere, Çerkezlere, Araplara, Ermenilere, Romanlara ve diğerlerine özgürlük sloganlarını çok duyar olduk. Tedricen artan bir yükselişle ve baskın sesle bu türden sloganları duymaya devam etmekteyiz.
SORU: Kürt’ü, Çerkez’i, Çeçen’i, Boşnak’ı, Pomak’ı, Arap’ı, hatta Ermeni’si, Rum’u veya bilmem ne etnik farklılığı ile bilmem ne toplumu; Türk Baronları, Türk Lordları, Türk Kontları tarafından hangi yüzyılda, hangi zaman biriminde “İLK GECE HAKKI” na tâbi tutulmuşlardır?
CEVAP: Hiçbir zaman…
Adını saydığımız ve saymamız gereken, kendini ana kültür Türk kültüründen farklı gören veya görmek isteyen; Türklüğü ırkçılık ve kafatasçılık boyutunda yorumlayan; Türklüğü, adlarını saydığımız bu toplulukları da bütünüyle kapsayan bir KÜLTÜR BİRLİKTELİĞİ olduğunu anlamayan veya anlamak istemeyen insanlar, kendilerini birer BRAVEHEART olarak görmekte… Bu, doğru bir görüş açısı değildir. Çünkü,
***
Tarih boyunca ada ülkesi başta olmak üzere koloni ve uydu ülkelerin de içinde bulunduğu BÜYÜK BRİTANYA’da İskoçlar; kral ve kraliçeler olamadıkları gibi, başbakan, bakan ve lordlar kamarası üyesi gibi -ististanî örnekler dışında- toplumsal payeler, sosyal statüler alamamıştır. Bizim coğrafyamızda ise, Selçuklu ve Osmanlı’da padişah hanımları başta olmak üzere, sadrazamlar, vezirlerin azımsanmayacak bölümü adlarını saydığımız topluluklardan seçilmiştir veya atanmıştır. Cumhuriyet döneminde de cumhurbaşkanlığı makamı başta olmak üzere, başbakanlarımızın, bakanlarımızın, kuvvet komutanlarımızın, genelkurmay başkanlarımızın, üst düzey siyasî ve bürokratlarımızın çok önemli bir bölümü yine adları geçen bu topluluklardan seçilmiş veya atanmıştır.
Bir daha sıralayalım… Kimlerdir bu topluluklar? Kürt, Çerkez, Çeçen, Boşnak, Pomak, Arap, Ermeni, Rum, Musevi ve diğerleri…
***
Her vatan evladı, tarih boyunca kardeşliği din kardeşliğinde, vatan kardeşliğinde görmüş; yüzyıllar boyunca her türlü kışkırtma ve desiseye rağmen, böyle görmeye devam etmiştir. Bizlerin, Fatih döneminde İspanya’dan Osmanlı’ya getirilen Musevilere sahip çıkan, onları bağırlarına basan atalarımız gibi, günümüzün Musevilerine de Hıristiyanlarına da söyleyecek kötü bir sözümüz olmamıştır, olamaz. Çünkü, atalarımızdan miras aldığımız insanlık sevgisi ve gerçek anlamda sahabe geleneği bulunmaktadır.
Kendini Türk hissedenler; cenazesinde, düğününde, asker uğurlamada, Ramazan iftarlarında ve daha nice dünyevî ve uhrevî olayında “Sen benden değilsin. Sen Kürt’sün, Sen Ermeni’sin, Sen Yahudi’sin.” dememiştir, bundan sonra da demeyecektir. YETER Kİ, KENDİ KÜLTÜRÜYLE, KENDİ GELECEĞİYLE, KENDİ ÜLKESİYLE, KENDİ DİNİYLE İLGİLİ AÇIK, GİZLİ VE SİNSİ BİR SALDIRI İLE KARŞI KARŞIYA KALMASIN.
***
İngilizler, İskoçlara, İrlandalılara ve kolonilerde yaşayan topluluklara her türlü zulmü yüzyıllardır yaptı ve hâlâ bütün şiddetiyle yapmaya devam etmektedir. ARZ-I MEVUD’un gerçekleşmesinde İsrail’e en çok yardımı yapan iki ülkeden biri İngiltere’dir. Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Amerika ve Afrika’daki ülkelerde yaşayan topluluklara yaptıklarını tarih kaydetmiştir. Ayrıca, yakın zaman içinde Irak’ın, Falkland’ın işgâlinde, Suriye’nin bölünme sürecinde ve PKK terör örgütünün desteklenmesinde baş aktörlerden biridir İngiltere…
Braveheart, böyle bir İngiltere’ye, böyle bir İngiliz milletine başkaldırmıştır. Yeni BRAVEHEART’lar da bu anlamda, yeryüzündeki fitne ve fesat kaynağı İNGİLTERE – AMERİKA – İSRAİL desteğindeki MUSEVİ – HIRİSTİYAN İTTİFAKI’na karşı başkaldırmalı ve güçleri birleştirmelidir.
Bütün Türkler, Kürtler, Çerkezler, Çeçenler, Boşnaklar, Pomaklar, Araplar ve diğerleri, olayları böyle görmeli ve bu doğrultuda safları sıklaştırmalı ve asıl düşmanlar karşısında BİRLİK oluşturmalıdır.
***
Edinburg yolunda THY uçağında hep bunları düşündüm, gelecekle ilgili yapılması gerekenleri beynimden geçirdim. İskoç, İngiliz, Braveheart, Fatih, Musevi, Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Irak, Suriye, PKK, İmralı, açılım, Kürt açılımı ve Türk açılımı… Kavramların esiri olmadan, oynanan oyunlar karşısında ülkemin siyasî ve iktisadî erkini elinde bulunduran insanların, bu süreçte hata yapmamasını diledim, dua ettim. Rabbim, inşallah duamızı kabul eder.
7 Nisan Pazartesi sabahı saat 8.30’da İstanbul’dan havalandık ve 4,5 saatlik yolculuktan sonra öğle vakitlerinde Edinburg’a ulaştık.
Heyetimizi, Edinburg ve civarında yaşayan ortalama 20 kişilik Türk grubu karşıladı. Bunların içinde Türk sinemasının ünlü jönlerinden İsmet ERTEN de bulunmakta idi. İskoçya’nın başkenti Edinburg’ta ilk durağımız olan ve Mehmet KARAKAYA’nın başkanlığını yaptığı Türk Kültür Merkezi’nde öğle yemeğimizi yedik; memleket hasreti ile yanıp tutuşan çok değerli vatandaşlarımızla tanıştık ve halleştik. Öğrendik ki, adımıza o akşam bir gece programı organize edilmiş ve ses sanatçısı Uğur IŞILAK da gecenin konuk sanatçısı imiş. Nitekim, Uğur IŞILAK’la Türk Kültür Merkezi’ndeki yemekte ve ardından kılınan öğle namazında birlikte idik. Daha önce televizyon ekranlarından tanıdığım IŞILAK, ses, söz ve bağlamadaki ustalığının yanı sıra mütevazı, dürüst, samimi ve pek çok sanatçıda olmayan bilgi ve bilinciyle bendenizin gönlünde ayrı bir taht kurmuştu. Kendisini tanımaktan ayrı bir şeref duyduğumu burada belirtmek isterim.
7 Nisan pazartesi akşam üzeri, heyetimiz ve Edinburg’ta yaşayan bir grup vatandaşımızla birlikte bir Türk lokantasının açılışına katıldık. Ortalama 100 kişilik Türk topluluğu ile iki saat kadar sohbet ettik; yurt haberleri, İskoçya ve İngiltere’deki Türklerin sosyal-kültürel ve iktisadî sorunları hakkında düşünce alışverişinde bulunduk; sorunların çözümü konusunda neler yapılması ile ilgili notlarımızı aldık ve nihayetinde Türk Kültür Merkezi’nin organize ettiği Edinburg’un en büyük salonundaki TÜRK GÜNÜ programına geçtik.
Salon önünde bizleri Stirling Belediye Başkanı Mike ROBBİNS ve eşi, Türk Kültür Merkezi Başkanı Mehmet KARAKAYA ve İskoç kökenli eşi başta olmak üzere soydaşlarımız ve İskoçlar tarafından karşılandık.
Keçören Belediye Başkanı Mustafa AK, Keçiören’in kardeş şehri Stirling Belediye Başkanı Mike ROBBİNS, Türk Kültür Merkezi Başkanı Mehmet KARAKAYA’nın protokol konuşmalarından sonra, Emekli Emniyet Müdürlerimizden Recep GÜLTEKİN, narkotik üzerine 45 dakikalık konferans verdi. Daha sonra da Uğur IŞILAK Konseri’ne geçildi. İskoçya’da memleket hasreti çeken soydaşlarımıza iyi bir moral desteği olduğuna inandığım bu konserin bitiminde otelimize geçtik.
Ertesi gün, Stirling Belediyesi meclis salonunda kardeş şehir protokolü imzalandı. Bu protokolden asıl amaç; belediyeler arasındaki karşılıklı iyi niyet ziyaretleri, sosyal-kültürel ilişkiler sayesinde özellikle İskoçya’da bulunan soydaşlarımızın her türlü sorunun çözümünde kolaylıkların sağlanması ve onların daha rahat şartlar içinde hayatlarını sürdürmelerinde destek olunması idi. Gelecek yıllarda devam ettirilecek ilişkiler ve yaşanacak olaylar ile bu amaca ne kadar ulaşıldığı görülecektir.
Protokol töreninin ardından, İskoçya’nın vazgeçilmezlerinden, İskoç millî içkisi “VİSKİ” nin üretildiği Starling şehrindeki bir fabrikaya götürüldük. Bilgilendik, ama iki saatimizin daha iyi değerlendirilebileceği, heyetimizdeki pek çok arkadaşımızın genel kanaati idi. Stirling Belediyesi’ne bağlı olarak öğrenim veren Stirling Üniversitesi’nin göl kenarında kurulan üniversite kampüsünü gezdik, ilgili hocalar tarafından heyetimize üniversite hakkında bilgiler verildi. Yeşille mavinin güzellikleri içinde, orman arazisi üzerinde ve göl kenarında kurulan kampüs, gerçekten görülmeye değerdi.
Gerek STİRLİNG gerekse EDİNBURG, tarihî dokusu korunan, eski mimari özelliklerle bezenmiş binaların bol olduğu taş şehirlerdir. Hatta, yeni yapılan binalar ile 300, 400 yıllık binalar arasındaki farkı da her insan göremez. Çünkü, İskoçlar için tarih sadece geride kalmış, yaşanılmış birer hatıra değildir. Onlar için tarih, aynı zamanda eski güzelliklerin devam ettirilmesi ve yaşatılması anlamındadır. Bu nedenle, her yeni yapılan bina, özellikle ön cepleriyle mutlaka tarih kokmalı ve tarihi yansıtmalı ve yaşatmalıdır. 900 bine yaklaşan nüfusuyla beton yığını haline gelmiş Keçiören’i gözümün önüne getirdikçe, Starling ve Edinburg gibi İskoç şehirlerinin ihtişamı ve tarihe hükmetmiş niteliği heyetimizdeki insanları sanki büyülemişti.
Bu vesile ile şunu hemen ifade etmeliyim ki, Keçiören’in mutlaka “KENTSEL DÖNÜŞÜM” hareketine ihtiyacı vardır. Yeni yüksek gecekondular yapmak için değil; Ankara’nın tarihî dokusuna ve milletimizin gelenekselleşmiş hayat tarzına uygun bir KENTSEL DÖNÜŞÜM’e ihtiyacı vardır.
Oteli olmayan Türkiye’nin en büyük ilçesi konumundaki Keçiören’i “OTEL ŞEHİR” anlayışından kurtarmak ve ulaşımı kolaylaştırmak, diğer ilçelerle ulaşımı rahatlatmak için KENTSEL DÖNÜŞÜM’e ihtiyaç vardır.
Güvenliği sağlanmış, bahçesinde çocuklarımızın güvenle oynadığı, spor tesislerinden etkin olarak yararlandığı, açık ve kapalı araba park sorunu bulunmayan, yeşilliği olan, Selçuklu ve Osmanlı tarihinin dokusuna uygun ön cepleri bulunan binaların yapıldığı bir Keçiören için KENTSEL DÖNÜŞÜM’e ihtiyaç vardır.
Bunun için de Hükümet, Ankara Valiliği, Keçiören Belediyesi, üniversiteler, Sivil toplum Örgütleri arasında çok sıkı bir koordinasyon kurulmalı ve özenle seçilmiş uzmanlardan kurulu “PROJE ve UYGULAMA HEYETİ”nin çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu, millî bir görev olarak algılandığı takdirde Keçiören, yaşanabilir bir kent hâline gelebilir.
Stirling, Edinburg, Glasgow ve Londra’yı gezerken aklımdan çıkmayan temel düşüncelerden birisi hep bunlar oldu:
- Keçiören, beton yığını şehir olmaktan kurtulmalıdır.
- Keçiören, ulaşımı kolay, diğer ilçelerle bağlantısı güçlü bir şehir olmalıdır. Sabah ve akşam saatlerinde Keçiören Fatih Köprüsü’nde ve diğer ana caddelerde yığılma ve bekleme sorunu yaşanmamalıdır.
- Keçiören, tarihimize ve millî geleneklerimize uygun alt ve üst yapısı ile insanların yaşamaktan zevk aldığı bir şehir olmalıdır.
- Keçiören, adını dahi yazamayan, hemen hemen hiçbir işte dikiş tutturamamış insanların müteahhit olduğu bir şehir olmaktan kurtarılmalı; takip, kontrol ve teftişlerin daha etkin yapıldığı şehir haline getirilmelidir.
- Bu doğrultuda, hükümet yetkilileri ile temasa geçilmeli; yeni yasaların çıkarılması amacıyla girişimlerde bulunulmalıdır. Her isteyen insanın müteahhit olması, yasalarla engellenmeli, konuyla ilgili müeyyideler getirilmelidir.
Daha güzel bir Keçiören için bunlara ihtiyaç vardır. Bunların yapılması için de BİLGİLİ, BİLİNÇLİ, UFUKLU, DUYARLI ve hepsinden önce bu konulara ağırlık verebilecek düzeyde SAMİMÎ yöneticilere ve aydınlara ihtiyaç vardır.
Bu türden yönetici ve aydınlar vardır. Lâkin bunlar, şu an için esas itibariyle etkin ve yetkin değildir. Yüce Rabbim, inşallah bu türden yönetici ve aydınları ilk yerel seçimlerde iş başına getirecektir. BİLGİLİ, BİLİNÇLİ, UFUKLU, DUYARLI ve SAMİMÎ yönetici ve aydınlar, işlerinin başına geçecek ve Keçiören’i, Keçiörenlilere lâyık bir konuma getirecektir, inşallah…