İSRAİL TEHDİT Mİ?
Ortalık toz duman. Her yerde bir yığın uzman. Suriye konusunda birbirine zıt yorumla insanların kafası karmakarışık. Bu karışıklığa bir de ben katkı yapmayayım. Sadece 2011’deki Suriye’nin bizim için iyi olduğunu hatırlatayım. Bugüne gelişte payı olan her ülke; yerli, yabancı herkes Türkiye’yi zora sokmuştur. Kârlı çıkan tek ülke İsrail’dir. Suriye, en çok Irak kadar derlenip toplanabilir. Bu bile çeyrek yüz yıla zor sığdırılır. Toprak bütünlüğü, üniter yapı hayalden de ötedir.
İsrail’in vadedilmiş topraklara, Fırat nehrine kadar olan geniş bölgeye sahip olma ütopik dinî emeli sık sık dile getiriliyor. Hatta İsrail’in İran’a yöneleceğinden söz ediliyor.
Bir devletin millî güç unsurları vardır. Nüfusu, coğrafyası, ekonomisi, ordusu, sanayisi, bilim ve teknoloji düzeyi, eğitim öğretim düzeyi, tarımı, dahil olduğu ittifaklar, kısaca her şeyi bu unsurlardandır. Bir ülkenin nüfusu ve bu nüfusun niteliği, en önemli millî güç kaynağıdır.
Bir ülke, yeni topraklar kazanarak büyümek istiyorsa ve bu uğurda savaşlara girecekse millî güç unsurlarının kaldıramayacağı sınırları zorlamamalıdır. Bunun en güzel örneğini Yunanistan’ın Küçük Asya seferinde ve Nazi Almanya’sında görüyoruz. Yunanistan, yutamayacağı lokmanın peşine düşmüş ve Anadolu macerası İzmir’de denize dökülmekle son bulmuştur. Hitler’in Almanya’sı, başlangıçta Başarılı olmuş, ülkeler işgal etmiş; ama savaş millî güç unsurlarını (özellikle nüfus gücünü) aşan boyutlara ulaşınca hezimete uğramıştır. Bilindiği gibi Almanya, birçok cephede, çok geniş coğrafyalarda savaşmak zorunda kalmıştır. İşgal ettiği ülkelerin kaynaklarını, savaş esirlerini kullanmak yetmemiş; savaşın son yillarında on beş yaşındaki çocukları askere alıp cepheye sürmüştür.
1948’de İsrail devleti kurulurken bölgedeki Yahudi nüfusu yaklaşık 670.000 idi. İsrail’in nüfusu, vatandaşı olan Filistinliler de dahil, 1960’ta 2.150.400’e, 1967 savaşı sırasında yaklaşık 2.500.000’e ulaşmıştı. Bugünkü nüfusu 10.000.000’a dayanmıştır. Bu nüfusun % 73’ünü oluşturan Yahudi nüfus 7.200.000 civarındadır. Filistinli Arapların oranı % 21 civarındadır. Geri kalanı Hristiyan Araplar, Dürziler, Çerkesler, Ermeniler’den oluşmaktadır.
Burada bu yazının özünü oluşturan konuyu vurgulayan küçük bir fıkraya yer vereceğim: 1967, Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail karşısında hezimete uğrayan beş Arap ülkesinin temsilcileri Çin’e gider ve Mao’ya İsrail’i şikayet ederler. Milyarlık Çin’in lideri Mao, bu beş Arap ülkesi karşısında İsrail’in nüfusunu merak ederek sorar. İki buçuk milyon olduğunu öğrenince gülerek “Hangi otelde kalıyor bunlar?” der.
İsrail; bugün ardına aldığı ABD, diaspora ve Batı desteği, ulaştığı harp teknolojisi düzeyi ile önemli bir güç. Bu güç, henüz kendisini gerçek bir devletin gücüyle sınamadı. Bugüne kadar, sınırları cetvelle çizilmiş, aşiret kültürünün hakim olduğu milletleşememiş, sık sık darbelerle diktatörlerin hakim olduğu; demokrasiden, bilimden, teknolojiden uzak ülkelerle savaştı. Onların üçüyle, beşiyle birden başa çıkabilmesi de önemli bir güç olduğunu gösteriyor. Ancak İsrail’in nüfus gücü, Tevrat kaynaklı ütopik emellerine ulaşması konusunda en büyük engel.
İsrail’in daha gerçekçi hedefleri var. Birinci sırada Filistin’in devletleşmesini engellemek, Gazze ve Batı Şeria’yı kontrol katına almak. İkinci sırada Hamas ve Hizbullah’ın saldırılarına son vererek ülke güvenliğini sağlamak. Üçüncü sırada Lübnan güneyindeki ve Golan tepelerindeki su kaynaklarına sahip olmak. Golan’ın ötesine aşarak Suriye’den toprak almak, bu yolla artan nüfusuna yeterli topraklara ve suya kavuşmak. Dördüncü sırada Suriye’yi de Irak gibi, bir daha İsrail için tehlike oluşturamayacak hale getirmek. Aynı zamanda İran ve Rusya’nın Suriye’den uzaklaşmasını sağlamak. İsrail, bugün bu hedeflerinin hepsine ulaşmıştır.
Bundan sonrası hangi destekleri arkasına alırsa alsın, İsrail’in millî güç unsurlarını aşar. Ancak başka güçlerle ittifaklar kurularak, vekâlet savaşları çıkarılarak başarılmaya çalışılabilir. İsrail’in ABD ve İngiltere ile birlikte Irak’ın kuzeyindeki Barzani, Suriye’nin kuzey doğusundaki PKK/PYD oluşumuna desteği bu kapsamdadır. İsrail, vadedilmiş topraklara ancak böyle uydusu olacak özerk yapılanmalar üzerinden ulaşabilecektir. Dolayısıyla İsrail’in bölgede oluşturduğu asıl tehdit, çıkar iş birliği yaptığı toplulukları tahrik etmesinden kaynaklanmaktadır. Asıl tehdit budur. Bütün dikkatler buna yöneltilmelidir.
14.12.2024
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist