ÖDEK KALESİ VE BALLI YUMURTA
Ödek Köyü’ndeyiz. Mart soğunun bütün ihtişamıyla insanı sardığı bir kış günü yaşıyoruz. Yer yer karlar var. Kar, kesik kesik, bir çarşaf gibi yayılmış alabildiğine dağ başlarına.
Aldırmıyoruz insanın nefesini kesen soğuk havaya. Ünlü, eski yerleşim yerlerinden biri olarak düşünüyoruz Ödek Köyü’nü. Çünkü tarihin bilinmeyen devirlerine demir atarak günümüze kadar ismini getirmiş olan ünlü Ödek Kalesi’ni de görmeyi umuyoruz.
Kafamda şimdiye kadar dolaşıp duran ve isim yapmış olan bu kale, madem bu kadar ünlü de neden en azından turizm alanında ilgi görmüyor? Bu sorunun cevabı da hallolmuş olacak. En azından kafamda bu sorunun cevap bulacağını düşünüyorum.
Köylülerle buluştuğumuzda ilk defa tereddütlü bir an yaşadık. Ödek Kalesi, köyün üzeride buluna ve köye yukarıdan bakan tepede idi.[1] O gün öyle bir ayaz vardı ki, âdeta içimize işliyordu ve bizim içimizde sağlık bakımından, mevsimden dolayı rahatsız olup öksürenler vardı.
Sonunda çözüm bulundu. Yüksel Aslan ile Erhan Metin Ödek Kalesi’ne çıkacaklardı. Tarih konusu Erhan Metin’in, resim çekme işi ise Yüksel Aslan’ındı. Onun için de ikisinin çıkması zorunlu idi. Onlar Ödek Kalesi’nin yolunu tutarken ben köy odasında kalarak üç beş kişi ile görüşmelerimi başlattım.
Bir yandan görüşmemi sürdürürken, bir yandan da köyün hemen üzerinde yer alan tepenin, yani Ödek Kalesi’nin görünenden daha uzak olduğunu düşünüyordum. Hava da o güne kadar gördüğümüz ve yaşadığımız en sert zamanını yaşıyor, yaşatıyordu. Nihayetinde dayanamayıp sorduğumda “Biraz sonra gelirler.” cevabını almıştım.
Ödek Kalesi’nin sert esen soğuk rüzgâra açık olması arkadaşlarımın iliklerine kadar üşümesine neden olmuştu. Geldiklerinde odanın sıcak havası çok hora geçmişti.
Saatler süren görüşmeleri yaparken bir yandan da açlık hissetmeye başlamıştık. Hiç ses çıkmıyordu. İşimiz bitmek üzereyken odanın sıcak havasından dışarı çıktık.
Ballı Yumurta
Sofraya davet edildik. Sofraya gelen ballı yumurta ilgi çekmişti. Arkadaşlar bunun ne olduğunu soruyorlar, ev sahibimiz ise;
“-Bizim buralarda bu yaygındır, ‘ballı yumurta‘ deriz.”
Diye izah ediyordu. Sorular soruluyor ve iç açan görüntüsüyle ballı yumurtanın bütün çekiciliği ve davetine rağmen sohbet devam ediyordu. Hatırıma çocukluk yıllarım geldi. Babam, batman bakraçlarla kara kovandan aldığı balları, oğul balları ve diğerlerini ayırır, bol bol ballı yumurta, tereyağlı bazlamanın arasına konulan beyaz oğul balını iştahla yerdik. Annemin yumuşacık bazlaması hiç eksik olmaz, bu iş için de biçilmiş kaftandı. Ama ben, bunu çoktandır unutmuştum. Zannederim arkadaşlarım da benim gibi olmalıydı. Umulmadık bir zenginlikle karşılandığımız sofrada en çok ballı yumurta konu oldu ve ev sahibimiz, misafirlerine ummadıkları bir ziyafetle sürpriz yapmış, Türk insanının hâlâ devam ettirdiği misafire saygı ve özel muhabbetini bir kez daha gösteriyor, bazı değerlerin de hâlâ yaşatıldığının açık bir ispatını yapıyordu. Ballı yumurtanın tadı damağımızda olarak köyden ayrılıyorduk ve arada Yüksel Aslan’ın sözü döndürüp, dolaştırıp ballı yumurtaya getirmesi, zaman zaman hâlâ ballı yumurtanın lezizliğinden söz ediyoruz. Şabanözü ve köylerinde yaptığımız alan araştırmasında hatırda kalan konulardan birisi de ballı yumurta olmuştu. Aslında Ödek Köyü’ne gittiğimizden bu yana Ödek Kalesi’nin tahtını ballı yumurta aldı ve konuşmalarımız arasında onun yerine ballı yumurta daha da bir ünlü oldu.
Çankırı mutfağının unutulan yüzü, galiba köylerde yaşıyor ve yaşatılıyor.
[1] Ödek Kalesi’nde önemli bir mimarî yapı yoktur. Yalnız eskiden Ödek Kalesi bulunmakta imiş. Ödek Kalesi’nin bulunduğu yer, tüm ovaya hâkim olacak bir noktadadır. Kale kalıntıları hâlâ mevcuttur. Önemli bir yerleşim yeri olduğu zannedilmektedir. Fakat günümüzde burasının da önemi kalmamıştır. Şabanözü ve çevresinde, “Ödek Kalesi, Çankırı Kalesi’ne benzermiş. Yeraltı geçitleri vardır.” diye söylenmektedir.
Sadık SOFTA
Eğitimci / Şair / Yazar