OLİMPİYAT HEZİMETİMİZ ÜZERİNE
Antik olimpiyat oyunlarının ilk olarak nerede ve ne zaman başladığına ilişkin kesin bir bilgi yoktur; ancak sayısız efsane vardır. Bunlardan birine göre oyunlar, Olimpia kralı ve Peloponnisos‘a adını veren kahraman Pelops’a kurbanların sunulduğu süre boyunca doğmuştur. HIristiyan Yunan düşünürü Titus Flavius Clemens‘e göre ise bu oyunlar Pelops’un ruhuna sunulan armağanlardan başka bir şey değildir.
Bir başka söylenceye göre ise mitolojik kahraman Herakles‘in Olimpiya’da bu tip bir oyuna katılarak kazanmasının sonucunda bu oyunların her dört yılda bir geleneksel olarak yinelenmesi istediği yönündedir. Bir başka efsane de, bunun Zeus tarafından Titan Kronos‘a karşı aldığı yenilgi sonrasında koyulduğunu söyler. Değişik kaynaklarda bunun Elis Kralı İfitos’un MÖ 9. yüzyılda halkını büyük bir savaşın içine düşmekten kurtarması için Pythia’ya giderek ona danıştığını, kâhinin ise ona tanrılar onuruna oyunlar düzenleyerek tanrıların memnuniyetini kazanmasını önerdiği geçer. Bunun sonucunda İfitos bu oyunları düzenlemeye başlar ve Spartalı düşmanları bu oyunlar süresince onlara saldırmayı durdurur. Oyunlar tanrıların yaşıyor olduğuna inanılan Olimpos Dağı’nda düzenlenir ve adını da bu dağda düzenlenmesinden ötürü alır. Ancak kökeni ne olursa olsun olimpiyat oyunlarının Antik Yunanistan’da Eleusis Gizemleri‘nin yanında düzenlenen en büyük iki dinsel törenden biri olduğu kesindir.
M.Ö 776 yılında başlandığı kabul edilen olimpiyat oyunları, M.S. 393 yılında roma imparatoru 1.Teodosis, Hristiyan inancına muhalif bir uygulama olarak, kabul ederek yasakladı. Yaklaşık bin sene oynanmadı. Fransız felsefecisi Pier de Cobertin; “Batı medeniyetinin temeli saydığı Grek medeniyetine” ait olimpiyat oyunlarının yeniden gündeme taşıdı. İlk modern olimpiyat oyunlarını 1896’da olimpik felsefeyi esas alan bir yaklaşımla gündeme taşınmıştır. Sadece, 1. ve 2. Dünya Savaşı’na denk gelen ve yapılamayan olimpiyatlar, kesintisiz devam etmektedir.
Olimpizm; dostluk, kardeşlik ve mükemmellik değerleriyle daha iyiye ve güzele ulaşmak için her türlü dil, din, ırk, politik görüş ve benzeri farklılıkları spor yoluyla yeniden anlamlandırmaktadır. Hümanizmin esas canlanışını temsil eden Rönenans’ın ortaya koyduğu yeni insan yaklaşımı, Antik Çağ’a uzanan değer ve sembollerin anlam kazanmasıyla kendini gösterir. Modern düşünce perspektifinden olimpizm, bu değer ve sembollerle evrensel düzeyde benimsenmektedir. Olimpizm, ilkelerini spordan alan bir dünya görüşü ve yaşam biçimidir (Tavares, 2006: 3).
Olimpiyat sloganı, Coubertin’in yakın arkadaşı Rahip Didon tarafından bulunarak “Citius, Altius, Fortius” (Daha Süratli, Daha Yükseğe, Daha Kuvvetli) Modern Olimpiyat Oyunları’nın sloganı haline getirilmiştir. 2021’de IOC’un onaylamasıyla “Birlikte” kelimesi de slogana eklenerek “Citius, Altius, Fortius – Communiter” olarak son halini almıştır (IOC, 2023).
Türkiye’nin Olimpiyat Oyunlarına olan ilgisi Osmanlı’nın son dönemine kadar uzanıyor. Osmanlı ilk kez özel davetle 1908 Londra Olimpiyatları’na sporcu gönderdi ve Cimnastikçi Aleko Mulos olimpiyatlarda Osmanlı Devleti’ni temsil etti. Sultan II. Abdülhamit’in II. Meşrutiyet’i ilan etmesiyle dernekleşme çalışmaları, bu alanda da kendini gösterdi. Başta Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe olmak üzere birçok kulüp tescillerini yaptırdı. Osmanlı Millî Olimpiyat Cemiyeti kurmak adına çalışmalar başladı. Bu cemiyet, 1924 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Millî Olimpiyat Cemiyeti adını alarak kamu yararına bir kuruluş olarak kabul edildi (TMOK, 2024). Bu gelişmelerden, Osmanlı’dan kalan mirasın olimpiyatlar alanında da Türkiye Cumhuriyeti ile devam ettiğini ve modern cumhuriyetin olimpiyatlara verdiği önemi görmek mümkün.
Olimpiyatları, birçok boyutu ile anlamamız gerekmektedir. Öncelikle, dünya barışını sağlamayı hedefleyen, hümanist felsefi akımın desteğini de alan; renk, ırk, dil, din ve kültürel farklılığa bakılmaksızın milletlerin bir araya gelebildiği tek organizasyondur. Genel sağlık politikalarının hedeflediği sağlıklı nesillerin yetişebilmesine imkân sağlamaktadır. Ülkelerin özgün kültürlerini tanıtabilmek üzere, bayrak, millî marş ve kültürel ögeleri ile temsil imkânına sahip olabilmektedirler. Bu meyanda, ülkelerin sosyo kültürel yapılarını ve ekonomik seviyelerini sergileyebilmektedirler.
Olimpiyatlar, dünya siyasetinden bağımsız değildir. Berlin olimpiyatlarında, Hitlerin tavrı, SSCB’nin boykot edilmesi, Aborjinlerin dünyaya tanıtılması birkaç örnektir. Son Paris olimpiyatlarında da, “eşcinsellerin” durumunun ortaya konması, en son örnektir.
Türk’ün gücünü ortaya koyan ve dünyaya “Türk gibi kuvvetli” sözünü kabul ettiren bir organizasyon olarak görmekteyiz.
2024 Paris olimpiyatlarında hezimet yaşadık. 85 milyon nüfuslu Türk milletinin, bu başarısızlığı sorgulaması, milletler ailesi içinde hak etmediği bir yerde olması, analize muhtaçtır.
Niçin başarısız olduk?
Türk spor teşkilatı, anayasanın 58 ve 59. Maddesinden mülhem, 3289 sayılı Türk spor teşkilat yasası görev ve yetkileri ile ilgili kanun muvacehesinde, özerk federasyonların görevlerini neden yapamadıklarını bilmek milletin hakkıdır.
Bütçeleri mi yetersiz?
Federasyonların icra kurulları ve yönetimlerinde spor bilgi ve donanımı olmayanlar marifeti ile mi yönetilmektedir?
Federasyonlar, turizm -seyahat acentesi gibi mi Kullanılmaktadır?
İdarî ve teknik yönden, federasyonun istihdam ettiği elemanların, ilgili federasyonun dünya ölçeğinde bilgi ve donanıma sahip değiller midir?
Üniversitelerin spor fakülteleri ve beden eğitimi bölümlerinden ne kadar istifade edilmektedir?
Federasyon görevlendirmeleri ve seçimleri, demokratik teamüller mi, yoksa siyasal iktidarın tercihlerine göre mi belirleniyor?
Daha onlarca soru yöneltilebilir.
Her şeye rağmen, milletler ailesi içinde, bayrağımızın göndere çekilmeyişi yüreğimizi acıttı. “Tüyü bitmemiş yetimin hakkı” olan devletin vergilerinden bütçe oluşturup görevlerini yerine getirememiş; herkes payına düşen cezanın verilmesi gerekir. Denetim görevini yerine getirememiş siyasal iktidarın görevlendirdiği temsilcileri behemehâl görevden alması gerekir.
Millî Olimpiyat Komitesinin yapısı ve sorumluları hakkında koordinasyon görevlerini yapıp yapmadıklarını incelemek gerekir.
En önemlisi, spor olgusunu anlayamamış, bilgi yoksunu bakanların atanmasında, muktedir olan siyasal iktidarın uyarılması gerekir.
Kapsamlı bir “spor şurasında” bu meselenin ehil insanlar tarafından değerlendirilerek, yeni güncellemelerle, yeni stratejik planlamalarla, millî bir ruh ile yeni hedefler doğrultusunda yapılanmanın şart olduğunu düşünenlerdenim.
Nesim YALVARICI
Eğitimci / Badminton Millî Takım Antrenörü