
VEFATININ YIL DÖNÜMÜNDE ÖMER SEYFETTİN
HAYATI VE ESERLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
Türk edebiyatının en önemli hikâye yazarlarından biri olan Ömer Seyfettin, kısa ancak yoğun bir yaşam sürmüş, bu süreçte Türk kısa hikâyeciliğinin temellerini atmış ve TÜRKÇÜLÜK akımının öncülerinden biri olmuştur. 11 Mart 1884’te Balıkesir’in Gönen ilçesinde doğan yazar, 6 Mart 1920’de, henüz 35 yaşındayken İstanbul’da hayata veda etmiştir. Asker, öğretmen, gazeteci ve yazar kimlikleriyle tanınan Ömer Seyfettin, sade dil anlayışı ve realizm etkisiyle yazdığı eserlerle Türk edebiyatında derin izler bırakmıştır. Bu makalede, Ömer Seyfettin’in hayatı, edebî kişiliği ve eserleri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
***
HAYATI
Askerlikten Edebiyata Uzanan Bir Yol
Ömer Seyfettin, Kafkas kökenli bir asker olan Yüzbaşı Ömer Şevki Bey ile Fatma Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu Gönen’de geçen yazar, öğrenimine burada başladı. Babasının mesleği nedeniyle ailesiyle birlikte sık sık yer değiştirdi; İnebolu, Ayancık ve İstanbul gibi yerlerde bulundu. Eğitimine İstanbul’da Mekteb-i Osmaniye’de devam etti ve asker bir aileden gelmesi nedeniyle 1896’da Kuleli Askeri İdadisi’ne kaydoldu. Daha sonra Edirne Askeri İdadisi’nde öğrenimini tamamlayarak askerlik mesleğine adım attı.
1903’te Harp Okulu’ndan mezun olan Seyfettin, teğmen rütbesiyle İzmir’de görev yaptı. Ardından Makedonya’da Balkan çetecilerine karşı mücadele etti ve bu dönemde edindiği izlenimler, eserlerine yansıdı. 31 Mart Olayı’nın bastırılmasında Hareket Ordusu’nda yer aldı ancak askerlikten soğuyarak 1911’de ordudan ayrıldı. Selanik’e yerleşerek Genç Kalemler dergisinde yazmaya başladı. Burada “Yeni Lisan” makalesiyle Türkçenin sadeleşmesi gerektiğini savundu ve bu görüşleriyle Türk edebiyatına yeni bir yön verdi.
Balkan Savaşı sırasında yeniden askere çağrılan Ömer Seyfettin, Yanya Kuşatması’nda esir düştü. Bir yıl süren esaret dönemi, onun yazarlık hayatına önemli katkılar sağladı; “Mehdi” ve “Hürriyet Bayrakları” gibi hikâyelerini bu dönemde kaleme aldı. 1913’te İstanbul’a döndükten sonra askerliği bırakarak öğretmenlik ve yazarlık yapmaya başladı. Kabataş Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yaptığı yıllarda, Türk Yurdu ve Türk Sözü gibi dergilerde yazıları yayımlandı. 1915’te Calibe Hanım’la evlendi, bu evlilikten kızı Fahire Güner doğdu ancak çift 1918’de ayrıldı. Ömer Seyfettin, 1920’de diyabet hastalığı nedeniyle genç yaşta hayatını kaybetti. (6 Mart 1920)Ölümünden sonra naaşı önce Kadıköy’de defnedildi, daha sonra 1939’da Zincirlikuyu Mezarlığı’na nakledildi.
***
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Türkçülük ve Realizm
Ömer Seyfettin, Türk edebiyatında “Millî Edebiyat” akımının kurucularından biri olarak kabul edilir. Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ile birlikte Genç Kalemler dergisinde geliştirdiği “Yeni Lisan” hareketi, Türkçenin Arapça ve Farsça etkilerden arınarak sadeleşmesini hedefliyordu. Ona göre, yazı dili İstanbul Türkçesi olmalı ve halkın konuştuğu dil esas alınmalıydı. Bu görüşleri, eserlerinde sade ve akıcı bir üslup kullanmasına yol açtı.
Seyfettin’in hikâyeciliği, Fransız yazar Guy de Maupassant’tan etkilenen “olay hikâyesi” tarzına dayanır. Eserlerinde derin psikolojik tahlillerden ziyade olay örgüsüne ve sürpriz sonlara önem vermiştir. Realizm akımının etkisiyle, hikâyelerinde günlük yaşamdan, çocukluk anılarından, askerlik tecrübelerinden ve tarihi olaylardan beslenen temalar işledi. Türkçülük ideolojisi, eserlerinde sıkça vurgulanan bir unsur oldu; Balkan Türklerinin yaşadığı zulümler, milli bilinç ve Anadolu insanının hayatı gibi konuları ele aldı. Ayrıca halk edebiyatından, atasözlerinden ve efsanelerden yararlanarak hikâyelerine yerel bir renk kattı.
***
ESERLERİ
Türk Hikâyeciliğinin Köşe Taşları
Ömer Seyfettin, kısa ömrüne rağmen 150’den fazla hikâye, birkaç roman denemesi, şiir ve makale sığdırmıştır. Eserleri, genellikle sade bir dille yazılmış olup hem eğitici hem de sanatsal bir değer taşır. Hikâyeleri, çocukluk anılarından toplumsal eleştirilere, tarihten günlük yaşama kadar geniş bir yelpazede temalar içerir. Başlıca eserlerinden bazıları şunlardır:
Kaşağı (80 sayfa): Ömer Seyfettin’in en bilinen eserlerinden biridir. Kardeşine iftira atan bir çocuğun vicdan azabını konu alır. Çocukluk anılarından esinlenen bu hikâye, sade dili ve etkileyici anlatımıyla dikkat çeker.
Yalnız Efe (159 sayfa): Babasının öldürülmesi üzerine dağa çıkan Kezban adlı bir kızın intikam hikâyesini anlatır. Türkçülük ve adalet temalarının işlendiği bu eser, uzun hikâye ya da novella olarak sınıflandırılır.
Perili Köşk (80 sayfa): Kurnaz bir ev sahibinin kiracılarını korkutmak için peri kılığına girmesini konu alan mizahi bir hikâyedir. Toplumsal eleştiriyle birlikte eğlenceli bir üslup taşır.
Falaka (80 sayfa): Yazarın çocukluk yaramazlıklarını ve bunun sonucunda yaşadığı vicdan azabını anlattığı otobiyografik bir eserdir.
Pembe İncili Kaftan: Tarihi bir olaydan esinlenerek yazılmış, fedakârlık ve vatanseverlik temalarını işleyen güçlü bir hikâyedir.
Efruz Bey: Batı kültürünü yanlış anlayan ve her döneme ayak uyduran yarı aydın bir tipi eleştiren uzun bir hikâye ya da roman denemesidir.
Bunların dışında “Bomba”, “Beyaz Lale”, “Forsa”, “Diyet” gibi hikâyeleri de Türk edebiyatında klâsikleşmiştir. Ömer Seyfettin’in eserleri, ölümünden sonra Ali Canip Yöntem tarafından derlenmiş ve farklı yayınevleri tarafından defalarca basılmıştır. Eserleri 60’tan fazla dile çevrilmiş, böylece uluslararası bir yankı uyandırmıştır.
Ömer Seyfettin, Türk edebiyatında hikâyeciliğiyle tanınsa da, yazılarında ve eserlerinde kullandığı ifadelerle de derin izler bırakmıştır. Onun sözleri, genellikle Türkçülük, dilin sadeleşmesi, millî bilinç ve insan doğasına dair gözlemler içerir. Aşağıda, Ömer Seyfettin’in eserlerinden ve yazılarından derlenmiş, ona atfedilen veya ruhunu yansıtan bazı dikkat çekici sözler yer almaktadır. Bu sözlerin bir kısmı doğrudan alıntı, bir kısmı ise hikâyelerindeki temalardan yola çıkılarak özetlenmiştir:
“Dil, bir milletin ruhudur; onu sadeleştirmezsek, milletimiz kendi ruhunu bulamaz.”
(“Yeni Lisan” makalesinden esinlenerek – Türkçenin sadeleşmesi gerektiğini vurgulayan görüşü.)
“Herkes kahraman olmak ister, ama kahramanlık, fedakârlıkla başlar.”
(“Pembe İncili Kaftan” hikâyesindeki vatanseverlik ve özveri temasından.)
“Vicdan azabı, insanın kendi kendine verdiği en büyük cezadır.”
(“Kaşağı” hikâyesinden – Yalanın ve suçluluk duygusunun insan üzerindeki etkisini yansıtır.)
“Milletler, tarihleriyle yaşar; tarihini unutan, kimliğini kaybeder.”
(Türkçülük anlayışını yansıtan bir düşünce – “Forsa” gibi tarihi temalı hikâyelerinden.)
“İnsan, en çok kendi yalanlarından korkar.”
(“Falaka” ve benzeri otobiyografik hikâyelerde insan psikolojisine dair gözlemi.)
“Adalet, zayıfın hakkını koruduğu zaman adalettir.”
(“Yalnız Efe” hikâyesinden – Toplumsal adalet ve bireysel mücadele temasından.)
“Bir milletin dili, onun bağımsızlığının temelidir.”
(Genç Kalemler dergisindeki yazılarından – Dilin millî kimlikteki önemine vurgu.)
“Korku, insanı köle yapar; cesaret ise özgür kılar.”
(“Beyaz Lale” gibi hikâyelerdeki kahramanlık ve direniş ruhundan.)
Ömer Seyfettin’in eserlerinde doğrudan aforizma şeklinde sıralanmış bir “sözler” listesi bulunmasa da, hikâyelerindeki diyaloglar, monologlar ve anlatıcının yorumları onun düşünce dünyasını yansıtır. Özellikle “Yeni Lisan” makalesi, onun dil ve millet üzerine görüşlerini en net şekilde ortaya koyduğu metindir. Bu makalede, “Yazılarımızda, herkesin anlayabileceği kelimeler kullanmalıyız.” gibi ifadelerle sade dil tutkusunu dile getirmiştir.
***
SONUÇ
Türk Edebiyatına Miras
Ömer Seyfettin, Türk edebiyatında hikâye türünün gelişmesine öncülük etmiş, Türkçülük akımını edebi bir çerçeveye oturtmuş ve sade dil anlayışıyla halka hitap etmeyi başarmıştır. 35 yıllık kısa ömrüne rağmen ürettiği eserler, hem edebî değeri hem de toplumsal mesajlarıyla günümüzde de okunmaya devam etmektedir. Onun hikâyeleri, Türk insanının duygu dünyasını, tarihini ve günlük hayatını yansıtan bir ayna gibidir.
Ömer Seyfettin, Türk edebiyatının unutulmaz isimlerinden biri olarak, gelecek nesillere ilham vermeye devam edecektir.
Vefatının 105. yıl dönümünde rahmetle, minnetle yâd ederiz.
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
06.03.2025
Hüseyin OĞUZ
Jeoloji Mühendisi




Ömer Seyfettin’in imzalı mektubu