ÖZÜ BAŞIMIZA
Canım ülkem Türkiye’m. Yüce milletim, Türk milleti. Ulu devletim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti…
Özü başına; başlılara baş eğdirmiş, dizlilere diz çöktürmüş, devletliyi devletsiz, hakanlığı hakansız bırakmış, düşmanları bağımlı kılmış, dağınık Türk boylarını toplayıp güçlü kılmış; Türk budunun adı sanı yok olmasın diye gece uyumamış, gündüz oturmamış, ölesiye yitesiye çalışmış ataların önderliğinde…
Ata yurttan ana yurda yapılan o efsanevî büyük yolculuk sonunda, 1071 yılı 26 Ağustosu’nda Malazgirt’te, Sultan Alparslan tarafından Anadolu’nun kapısının açıldığı o mübarek Cuma gününden itibaren, Anadolu Ana Yurt olmuş idi.
Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı ile Türk milleti, Anadolu’dan üç kıt’a ya yayılmış. Kılıç ile aldığı yerleri, hoş görü ile, hak ve adaletten şaşmadan fethetmiş idi.
Ne zaman ki ilimden, hoş görüden, adaletten, Türk töresinden uzaklaşılmaya başlamış, toplum cehalet girdabına itilmiş, art arda süregelen savaşlar ile aslî unsur Türk erimeye başlamış ve üzerimize gelen yedi düvele karşı Çanakkale’de, Kut ül Amare’de, Kafkaslar’da, destansı zaferler, söz ile tarif edilemeyecek fedakârlıklarla kazanılmış ise de; tükenmiş yönetimin Sevr Barış Antlaşması’nı imzalaması ile tapusunu bin yıl önce aldığımız kutsal vatan toprakları işgal edilmiş idi.
Bütün dünyanın, bitti, tükendi dediği Türk, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğin de, millî hareketin ne olduğunu cümle aleme, Millî Kurtuluş Savaşı sonunda kurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ ile ispat etmiştir.
Vahşi emperyalizmin temsilcisi batı ile Çarlık Rusya’sının devamı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve bugünkü Rusya, Orta Doğu üzerindeki emperyalist emellerinden asla vazgeçmemişler ve Türkiye üzerindeki arzularını gerçekleştirmek için sistemli bir şekilde saldırılarını her alanda sürdürmüşlerdir.
1980’den önce, Türkiye’de, sol-sağ ve Sünni-Alevi kavgaları ile milleti bölme çalışmaları Türk milletinin sağ duyusu ve Türk milliyetçilerinin canları pahasına gösterdikleri direnç ve mücadele neticesi önlenmiştir.
Terör ve organize suç örgütü PKK-ML, Türkiye, İran, Kuzey Irak ve Suriye’den alınacak topraklara sahip bir Kürt devleti kurmak amacı ile oluşturulmuş, silahlı ve politik birimleri vasıtası ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne saldırtılmıştır.
PKK-ML, önce Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde, bu bölgeler ve oralardan kaçarak batı bölgelerine sığınan her cins ve yaştan on binlerce insanımızı, katletmiş, binlerce güvenlik görevlimiz bunlara karşı verilen mücadele de şehit olmuşlardır.
Türk milleti, bir Türk-Kürt kavgası içine sürüklenmemiş, Devlet, hukuk devleti olmanın sorumluluğunda, terörist, terörizm ve finans kaynaklarına karşı mücadelesini can ve ekonomik kayıplar pahasına sürdürmüş ve terör örgütünü âdeta bitme noktasına getirmiştir.
Öte yandan 1990’lı yıllardan itibaren, öngörüden uzak bir kısım, bürokrat ve siyasî iradenin temsilcilerinin, bütün ikazlara rağmen, göremediği, kabul etmemekte direndiği FETO/PYD yapılanması, ABD desteği ile devlet içinde yerleşerek güçlenmiş ve bunların çalışmaları ile Türkiye izlediği yanlış dış politikalar sonucunda dünyada yalnızlaşmış, dış borçlar, üretmeden ithalata dayalı israf, mânânın kullanılarak toplumun bir kesiminin maddeleştirilmesi, Cumhuriyetimizin temeli millî kültürden her gün biraz daha uzaklaşma, ülkemizi ağır bir sosyo ekonomik ve sosyo kültürel krizin içine çekmiştir.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en büyük tehdidi ile karşı karşıya olduğu bir dönem yaşanmaktadır.
Kerkük, Musul, Telafer, Tuzhurmatı, Halep ve Bayır-Bucak’ta Ortadoğu Türkmenleri, Doğu Türkistan’da Uygur ve Kazaklar yaşama savaşı vermektedirler.
Türkiye’nin varlığı ve birliğini her şeyin üzerinde gören, Türk milliyetçileri, Atatürk ve arkadaşlarının kurucu iradesini esas alarak Türk siyasi hayatına dahil oldukları günden itibaren, millî ideolojisi ve millî duruşu ile Türk vatanının ve Türk milletinin, bölünmez bütünlüğünün en önemli siyasî koruyucusu olmuşlardır. Bugün, istisnalar dışında siyasî partiler içinde ve dışında faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Türkiye’nin, her alanda, içinde bulunduğu ağır, tehdit ve tehlikelerden kurtulabilmesi, içeride huzurlu, laik, demokrat, hoş görülü, hukukun üstünlüğüne inanmış ve uygulayıcı, dışarıda itibarlı olabilmesi ancak Ülkücü, Türk milliyetçilerine ihtiyaç olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Bugün, bazı siyasî partiler yöneticilerince oluşturulan ittifaklar, kullanılan, ağır dil âdeta ötekileştirmeyi, Allah korusun, bölünmeyi çağrıştırmaktadır.
Milliyetçilik, temelde topluma ve toplumu temsil eden devlete karşı görevleri en iyi şekilde yapmaktır. Burada Türk milliyetçiliği ülküsüne yürekten inanmış her birey, siyasi mülahazaların ötesinde, ayrıştırmak yerine, hoş görüyü, birleştirmeyi esas alan bir ortak alan, oluşturmaya çalıştırmalıdır, diye düşünüyorum.
Selam ve dua İle!..
M. Yavuz ELBİRLER
Em. Gn. Md.lüğü E. İsth. D. Bşk.