SEKERAT-I MEVT
Devletler, öyle üç beş günde, ayda, yılda yıkılmazlar. Büyüklüklerine, güçlerine, kuruluş değerlerinin sağlamlığına bağlı olarak çok uzun yıllar alır yıkılış süreci.
Gerçek midir bilmem; gerçekte böyle bir olay olmasa da ifade ettiği anlam önemli. Bana sığınmacılar konusunu dile getiren herkese olmadık hakaretleri edenleri hatırlatan aymaz adamın biri Vatan Şairi Namık Kemal’e “Durmadan ‘Ülke kötüye gidiyor, battık, yıkılıyoruz.’ diyorsunuz; ama hiç öyle yıkıldığımız filan yok.” demiş. Büyük şair, “Be hey adam, bu Deli Veli’nin cenazesi değil ki, kuşlukta ölsün, öğle namazından sonra defnedilsin. Altı yüz yıllık Osmanlı’nın sekerât-ı mevti (ölüm titremeleri, ölüm sarhoşluğu) bile, en az elli yıl sürer.” diye cevap vermiş.
Her devletin mutlaka yakın ve uzak, irili ufaklı beka sorunları vardır. Ufak görünen sorunlar çözülmez, ihmal edilirse çok büyük soruna dönüşebilirler. Bu yüzden sorunların büyümesine izin verilmemelidir. Bunlarla başa çıkıldığı oranda güven içinde yaşanır. Her devlet için onlarca beka sorunu arasında en önemlisi daima eğitim öğretimdir. Bir ülkenin eğitim öğretim sistemi, var olan ve zaman içinde ortaya çıkabilecek beka sorunlarını çözecek kuşakları yetiştirebilmelidir. Ülkenin eğitim öğretimi, çağdaş dünyayla birlikte yürüyecek; bilim, teknoloji, kültür, sanat alanlarında yarışacak nitelikte olmalıdır. Bu olduğu takdirde o ülke asla yıkılmaz.
Eğitim öğretim sistemi; nitelikli, ülke sorunlarını bilen ve onlarla ilgilenen, millî değerlere bağlı kuşakları yetiştirecek programlardan yoksunsa, devletin varlığı hasımlarının insafına kalmıştır. Eskiler “Veyl (eyvahlar olsun) mağluplara!” demişler. Bugün Filistin, düşmanının insafına sığınmak zorunda. Geçmişte 1918’de yenilen Osmanlı, hangi devletin mandası olsak arayışındaydı. İngiliz’den merhamet bekleniyor. “İngiliz Muhibleri (dostları) Cemiyeti”ne üye olmakta yarışılıyordu.
Osmanlı son asırlarda çağdaş eğitim öğretimin değerini anlamış, çok başarılı olamasa da yenilik yapmaya çabalamıştı. III. Selim’le ilk izleri ortaya çıkan, II. Mahmut ve sonraki padişahlar döneminde genişletilen çağdaşlaşma çabaları, çağdaş eğitim öğretim kurumlarını gerekli kılmıştır. Klasik medrese eğitim öğretiminin yanında rüştiyeler, idadiler, muallim mektepleri, Harbiye, Tıbbıye, Mülkiye mektepleri, mühendishaneler açılır. Çok sınırlı da olsa son bir hamleyle açılan bu çağdaş okullarda yetişen kuşaklar, Kurtuluş Savaşı’yla vatanı ve milleti esaretten kurtarmışlar; cumhuriyeti kurmuşlardır. Evet, vatanı kurtaran, cumhuriyeti kuranlar Osmanlı generalleri, aydınlardır. Osmanlı’da çağdaş eğitim öğretimin önünü açanlara şükran borçluyuz.
Kurtuluş Savaşı’nın en dağdağalı günlerini hatırlayın. Eskişehir – Kütahya muharebeleri sonucunda Ordu, Sakarya doğusuna çekilmiş, Sakarya Savaş’ının hemen öncesi. Üç aylığına Meclis’in yetkileriyle donatılan Başkomutan Atatürk, “Tekalif-i Milliye Kanunu” çıkarır. Milletin elinde avucunda yün çoraptan, çiviye, çarıktan çamaşıra ne varsa ordusuna verecektir. Sakarya cephesini güçlendirmek için insanüstü bir gayret gösterilir. Yunan kuvvetleri Ankara’ya çok yaklaşmışken, bütün bu hengâme içinde Atatürk, 15-21 Temmuz 1921’de Ankara’da Maarif Kongresi toplar. O, eğitim öğretimin önemini çok iyi anlamıştır.
Beka sorunlarını çözecek kuşaklar yetiştirmek vatanın ve millî varlığın en büyük teminatıdır. Bu yüzden hedef ülkelerin eğitim öğretimi iç ve dış bütün hasım güçlerin öncelikli hedefidir. Ellerindeki her imkanı, istihbarat örgütlerini kullanarak eğitim öğretimi yaz boz tahtasına döndürmeye çalışırlar.
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. Edebiyatçı / Stratejist