TÜRK DÜŞMANLIĞININ NEDENLERİ
YENİDEN NASIL DİRİLECEĞİZ?
1. Türkler; bilinen / bilinmeye izin verilen belgeler, tabletler, arkeolojik / antropolojik / sosyolojik / etnografik buluntular ışığında yeryüzünün en eski milletidir.
Göbeklitepe, Karahantepe’deki buluntular, bu düşünceyi destekleyen önemli tarihsel verilerdir. Doğu Türkistan’daki (Uygur bölgesi) Beyaz Piramit başta olmak üzere; Bosna, Sibirya, Orta Asya’nın muhtelif bölgelerindeki piramitler, insanlığa hizmet edebilecek nitelikteki liyakatli tarihçilerin incelemesine açıldığında yeni arkeolojik ve antropolojik araştırmalar yapıldığında, bu düşüncenin doğruluğu daha açık olacaktır, inancındayım.
Kuzey ve Güney Amerika’daki eski uygarlıklardan İnka, Maya ve Aztek uygarlıkları hakkında yapılan tarafsız araştırmalar da, bu tezin yadsınamaz bir gerçek olduğunu yansıtacaktır. Eski Anadolu ve Mezopotamya medeniyetlerinden Hitit, Frig, Truva, Urartu ve Sümer uygarlıklarındaki kültürün alt unsurları yine tarafsız bilim adamı duyarlılığı ile araştırıldığında, bu uygarlıkların Türklerle bağlantılarının kolayca kurulabileceği mümkündür.
Kültürün alt unsurları deyince insanların hayat tarzı, dünyaya ve evrene bakış tarzı (TÖRE) başta olmak üzere, DİL ve İNANIŞ’la ilgili, ETNOGRAFİK ve KÜLTÜREL bulgular akla gelmelidir. Bu alanlarla ilgili bilgiler, birkaç akl-ı selim yerli ve yabancı araştırmacı ve akademisyenin çalışmalarının dışında yok denecek düzeydedir. İnsanlığa duyurulmayan / duyurulmak istenmeyen araştırma buluntularının gizlendiği gerçeğini de yabana atmamak gerekir. Konuyla ilgili Batılılar tarafından yapılan araştırmaların çok önemli bölümünün özellikle 19. yüzyıldan sonra görülmesi de manidardır. Büyük savaşların yapıldığı coğrafyalarda, bir taraftan savaş devam ederken diğer taraftan savaş coğrafyalarından kaçırılıp Avrupa ve Amerika şehirlerine götürülen tarihsel buluntuları insanlık yararına çok önemsemek gerekir, diye düşünmekteyim.
Bunların içinde, özellikle kaya tabletleri, parşömen ve deri üzerine yazılı kayıtları hiç unutmamak gerekir, kanaatindeyim. Avrupa ve Amerika’ya kaçırılan bu türden çok önemli buluntuların ana coğrafyasının Anadolu, Mezopotamya, Mısır, İnka, Maya, Aztek coğrafyaları olduğunu da bilmeliyiz, inancındayım.
Kitabî dinlerin ortaya çıkış ve yayılış coğrafyası Orta Doğu bölgesi dikkate şayandır. Amca çocukları İbraniler (Yahudiler) ve Araplar bu coğrafyanın insan topluluklarıdır. Gerek Tevrat ve İncil, gerekse Kur’an öğretilerinden anlıyoruz ki, insanlık tarihi ortalama 10 bin yıldır. Yahudilerin büyücülük kitabı KABALA ve töre kitabı TALMUD öğretileri de bu geçmişin mirasçıları olarak günümüzde yansımalarını bulmaktadır.
Oysaki, BİLGİ’ye ve BİLGİLİ’ye önem veren ve tarafsızlığı ölçü edinmiş araştırmacıların sundukları bilgiler doğrultusunda insanlık tarihi, en azından 30 bin yıllıktır. Karbon yöntemi başta, yeni teknolojik yöntemlerle görülmektedir ki, insanlık geçmişi 300 bin yıl, hatta 1 milyon yıl önceye de dayanmaktadır.
Bu kapsamda, MU ve MA (Atlantis) uygarlıkları hakkında yeni yapılacak araştırmalar, son yıllarda hızlandırılmış ve sonuçlardan bazıları da insanlığa sunulmuştur. Ama, hiçbir zaman kadim uygarlıklarla ilgili araştırmalar, bütünüyle insanlığa sunulmamış, titiz biçimde kadim uygarlıklarla ilgili temel bilgiler insanlıktan saklanmıştır, kanaatindeyim.
Atatürk’ün yaşadığı dönemde, MU ve MA uygarlıkları başta, kadim uygarlıklar hakkında araştırmalara çok önem vermesi de oldukça manidardır. Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarını kurması, bu alanlarda araştırmaları önemsemesi, uzak diyarlardaki Türk lehçeleri sözlüklerini getirterek okuması ve donanımlarını milletiyle paylaşması da çok dikkat çekicidir. Hatta, daha uzak diyarlardaki MAYA uygarlıklarını öğrenmek istemesi, bu amaçla liyakatli bilim insanlarını, bu coğrafyalarda araştırmaya özendirmesi, sonuçlarını insanlıkla paylaşması da çok önemlidir.
Bilim âşığı aydınların tarafsız çalışmaları göstermektedir ki, Türkler tarihin derinliklerinde en eski millet olma özelliğine sahiptir. Böyle bir milletin mensubu olmayanlar için, bu durum büyük bir KISKANÇLIK sebebidir. Birey düzeyinde ve toplum düzeyinde kıskançlığın ne gibi insanlık felaketleri oluşturduğu yine tarihsel olaylardan görülebilir. KISKANÇLIK, bireyi de toplumları da düşmanlığa iten önemli bir sebep veya mazerettir.
***
2. Bilinen tarih içinde Türkler; töresi gereği adaletli, konuksever ve yardımsever bir hayat tarzını benimsemiştir. Tarihin hiçbir döneminde SOYKIRIM yapmamıştır. Kut sahibi (idikut) olan Türk devlet büyükleri, tanrısal buyruklarla toplumları idare etmişlerdir. Bu idare yöntemi, kendisine akraba olmayan toplumlar tarafından zaman zaman gıptayla, zaman zaman da düşmanlıkla yansımasını bulmuştur.
BU DÜŞÜNCEMİZİ, ŞÖYLE SOMUTLAŞTIRABİLİRİZ:
Yeryüzündeki insanlar ya RAHMANÎ’dir ya da ŞEYTANÎ… Türkler, her dönemde ve her coğrafyada RAHMANÎ hayat tarzını benimsemiştir. Tarih boyunca, ŞEYTAN temsilcileriyle mücadele etmiştir. Nerede bir adaletsizlik, zulüm ve soykırım varsa, orayı düzeltmekle görevli olmuşlardır. Bu görev, ilahî kaynaklıdır.
Bu nedenle Attila, “Tanrı’nın kırbacı” unvanına sahip olmuştur.
Bu nedenle Oğuz Kağan, “cihan şümul devlet anlayışı” ile insanlığa yön vermiştir. Ve demiştir ki:
“Ben sizlere oldum kağan,
Alalım yay ile kalkan,
Nişan olsun bize buyan,
Bozkurt olsun bize uran,
Demir kargı olsun orman,
Av yerinde yürüsün kulan,
Daha deniz, daha müren,
Güneş bayrak, gök kurıkan.”
Bu nedenle Hülagû Han, kuzeyden gelerek şeytan temsilcilerinin yoğun olduğu coğrafyada eğrileri ve eğrilikleri kılıcıyla düzeltmiştir.
Bu nedenle Timur, İslamiyet’e fitne sokan Müslümanlığı tartışılır Ebu Süfyan’ın torunu, Muaviye’nin oğlu Yezit’in mezarını tarumar etmiş ve ordusundaki askerlerini sıraya sokarak mezarına işetmiştir. Şeytan temsilcileri bu ve benzeri olayları, hiçbir zaman unutmamıştır, günümüzde de unutmamaktadır. Şeytan ve şeytanca hayat tarzını benimseyen güruhun günümüzdeki varisleri, bu nedenle Türk düşmanıdır. Bu düşmanlık, insanlık tarihi kadar eskidir.
***
3. Kadim uygarlıkların en eski ve güçlü temsilcisi Türklerin meziyetlerinden biri SABIRLI ve olaylar karşısında METİN olmasıdır. Kendine ve insanlığa zararlı toplumlarla mücadele etmiş ve onları affetmemiştir. Hiçbir dönem ve coğrafyada soykırım yapmamış, aklından bile geçirmemiştir. Lider yokluğu yaşadığı dönemlerde ve coğrafyalarda kendisine yapılan soykırımlar ve zulümlere de sabretmiştir.
Halife Ömer ve Osman dönemlerinde Arap komutan Kuteybe Bin Müslim tarafından M. 705 / 706 yıllarında Türklere yapılan soykırım, tarihteki unutulmaması gereken önemli bir olaydır. Kaynaklara göre ortalama 40 bin Türk’ün başları kesilerek ağaçlara asılmıştır.
Günümüzde Çin tarafından Doğu Türkistan’da uygulanan soykırım ve zulüm, 25/26 Şubat 1992 tarihinde Hocalı’da Ermeniler tarafından yapılan soykırım ve zulüm tazeliğini hâlâ korumaktadır.
Yakın tarihimizde Ruslar, Ermeniler, Yunanlar, Sırplar, Bulgarlar, Araplar ve diğer Türk düşmanları tarafından (Adı geçen bu toplumlardan Türk dostu olanlar müstesnadır. İnsanlık değerleriyle bezenmiş Rus, Ermeni, Yunan, Sırp, Bulgar, Arap veya Türklüğü düşmanlık olarak algılamayan toplumlar, Türklerin aziz dostlarıdır.) Türklere uygulanan soykırım ve zulümler hakkında bilgi edinmek isteyenler için şu linki verebiliriz:
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrklere_yap%C4%B1lan_katliamlar_listesi
İnsanî değerlerle bezenmemiş toplumlardaki bu Türk düşmanlığı, Türklerde nitelikli lider yokluğu sebebiyle her tarihsel süreçte bin yıllardır devam etmiştir. Bugün de yeni, sinsi yöntemlerle, cazibeli kılıflarla Türk düşmanlığı devam etmektedir. Bu kılıflar, bazen ÜMMETÇİLİK, bazen HÜMANİZM, bazen de DEMOKRASİ şemsiyeleri altında şekillenerek yapılmıştır / yapılmaktadır.
Türk, hangi dönemde ve coğrafyada olursa olsun, düşmanlık görmüş ise ve saldırılara maruz kalmış ise; o dönemlerde ve o coğrafyalarda lider yokluğu yaşamıştır. Türk milletinden gibi görülen, hamaset ve dinî söylemlerin dışında meziyetleri olmayan, Türk töresi ile bezenmemiş, şeytan temsilcilerinin erk sahibi olduğu her dönem. Türk milleti için felaketler dönemi olarak görülmüştür / görülmektedir. Bu nedenle, Türk düşmanlığı yapmak meşrulaşmış ve sadece milletimiz değil, insanlık da zarar görmüştür.
***
4. Türk düşmanlığının baskın olduğu dönemlerin bir özelliği milletle barışık olmayan yöneticilerin olması ise, diğeri de milletin ekserisinin BİLGİSİZ ve toplumsal olaylarda KAYITSIZ olmasıdır. Sıradan insanların bu tür özellikleri belki normal olarak görülebilir; lâkin, millete yön verecek kanaat önderlerinin liyakatsiz, niteliksiz ve rantiyeye düşkün olması çok önemlidir. Mahalle, köy, ilçe, il ve ülke önderlerinin olumsuz niteliklerle bezenmiş olması, doğal ve nitelikli millet önderlerinin doğmasını ve erk sahibi olmasını engellemiştir / engellemektedir.
AKIL, BİLİM ve İNSANLIK değerleriyle değerlenmemiş, millî tarih ve millî kültür bilgisine ve bilincine sahip olmayan kanaat önderlerinin ERK SAHİBİ olduğu her dönem, Türkleri dar, tehlikeli ve zorlu geçitlere sokmuştur. ERKENEKON destanı, bu olayı sembolize etmektedir. Yok olma sürecini yaşayan Türkler, bir şekilde silkinmiş ve demir dağları eriterek hapsedildikleri coğrafyadan kurtulmayı bilmiş ve düşmanlarıyla savaşarak yeniden dünyaya düzen verme görevini üstlenmiştir.
İçinde bulunduğumuz dönem, dünya Türklerinin (Oğuzlar, Kıpçaklar, Karluklar ve diğer akraba toplulukların) yeniden ERGENEKON yaşadığı dönemdir. Bu dönemden başarılı çıkmamız mümkündür. Öncelikle, tüm dünya Türkleri, AKSAKALLARI’nı daha bilinçle ve ufukla seçmek zorundadır. Milletiyle barışık ve milletinin değerleriyle değerlenmiş, ufuklu, bilinçli ve samimi AKSAKALLARI’nı seçmelidir. Bu gayret ve mücadele zordur; ama imkânsız değildir.
İnanıyorum ki, Türk; zoru başaran genetik yapıya sahiptir. Türk düşmanlarının en korktuğu konu da olmadık zamanda olmadık durumda TÜRK GENETİĞİ’nin tekrar canlanmasıdır.
Atalarımızın öğütlediği gibi, “Gecenin en zifiri anı, güneşe en yakın anıdır.” Her türlü olumsuz toplumsal olaylara rağmen, Türk güneşi mutlaka doğacaktır. Hem de çok yakında…
“Bugün, aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.”
***
YÖNTEM ve YAPILACAKLAR BELLİDİR…
Uygarlıklar kurmuş, yaşatmış, zengin kültür birikimine sahip asil ve aziz Türk milleti olarak tarihimizden / kültürümüzden ve büyük şahsiyetlerimizden güç alarak tarihsel yolculuğumuza devam etmek…
- Attila, Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Timur, Atatürk ne yaptı ise, onu yapacağız.
- Tonyukuk, Irkıl Ata, Dedem Korkut, Ahmet Yesevî, İmam Maturidî, Ahi Evran, Alpaslan, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Ertuğrul Gâzi, Osman Gâzi, Şeyh Edebalı, Dursun Fakih, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli ne söylemiş ise, o söylenenleri kulağımıza küpe yapacağız, gönlümüz ve beynimizde capcanlı tutacağız.
- Bilgiye ve bilgiliye önem vereceğiz, tüm olumsuz şartlara rağmen, yeni nesillerin eğitimini önemseyeceğiz.
- Yüce Allah’ın ilk emrinde buyurduğu gibi, dünyayı ve evreni çok iyi okuyacağız.
- Uydurulan değil, indirilen dine önem verecek ve gereğini yapacağız.
- Bedevî hayat tarzı ve Emevî devlet anlayışının fitne soktuğu, uydurma hadislerle sunulan İslamiyet’e değil, Kur’an’a ve Peygamber hayatının öz yansıması İslamiyet’e iman edeceğiz.
- Toplumsal olayların neden ve sonuçlarını, Türk’e kefen biçenlerin niyet ve tavırlarını iyi anlayabilmek için FURKAN özelliğine sahip olacağız.
- Türk ve insanlık tarihini, insanlık yararına güçlü idrak edeceğiz.
- Yaşanan kötü olaylar ve durumlar karşısında ailede, mahallede, ülkede KENETLENECEK, SABREDECEK ve GAYRET göstereceğiz.
İşte o zaman, ŞÜKREDECEĞİMİZ ve HUZURU YAKALACAĞIMIZ zamanlara sahip olacağız.
Ve o zamanlar, yakındır…
02.08.2025
Prof. Dr. Ahmet KIYMAZ












