MÜSAVAT DERVİŞOĞLU’NUN GRUP KONUŞMASI
Büyük Türk milleti,
Değerli dava arkadaşlarım;
Bugün huzurunuza;
Vatandaşımızın yakıcı sorunlarını konuşmak,
Ve Çözümler önermek için çıkmamız gerekiyordu.
Ama görülüyor ve anlaşılıyor ki, bugün buna fırsat bulamayacağız.
Ne yazık ki; uzun zaman önce öngörerek uyardığım,
Daha geçtiğimiz hafta buradan ihtar ettiğim “en kötü senaryo” uygulamaya geçmiş;
AK Parti- MHP-CHP-DEM partilerinin lider ve yönetici kadroları eliyle gayrı-millî mutabakat cephesi ilan edilmiştir.
Normalleşme çağrılarıyla başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu niteliklerini ahlâksızca sorgulama cüretiyle devam eden süreç, Dün itibariyle yanına İmralı ve Kandil katillerini de alarak, Büyük Türk milletinin varlığına açıkça savaş ilan etmiştir.
Ben başkaları gibi ne anlama geldiği belli olmayan, televizyon programlarında ve gazete köşelerinde,
acaba ne demek istedi, ne yapmayı amaçlıyor türünden, tartışmaya açık cümleler kurmayacağım. Oldukça net, açık ve kısa konuşacağım.
Cumhuriyetimizin 101. yılına bir haftamız var.
Bizimse kaybedecek bir dakikamız bile yok!
Çünkü ihanet çemberi artık alabildiğine genişlemiş ve hayat sahamızı öylesine daraltmıştır ki, son bir organize darbe ile tamamen nefessiz bırakılabileceğimiz bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz.
Bizler tarihe karşı sorumluluğu olan insanlarız. Kişisel ikbal kaygıları ve siyasi hesaplar üzerinden konuşamayız.
Üç beş oy veya anayasa değişikliği için gerekli nisabı tamamlamak, Tayyip Erdoğan’ı bir kere daha cumhurbaşkanlığına aday yapmak uğruna, İnandığımız değerlerden vazgeçip, İhanete el uzatmak düşüklüğüne katlanamayız.
Biz Allah’a inanır, hürriyetine aşık Türk milletinin cevheri aslisine güveniriz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten iktidar, tüm makam ve sorumlularıyla birlikte; halkın can, mal, ırz ve namus güvenliğini korumak görevini çoktan bırakmıştır.
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek” diyerek, namusu ve şerefi üzerine yemin ederek görev ifa etmek zorunda olan saraydaki zat, bebek katillerinin itibarını, Bebeklerin hayatına ve annelerin gözyaşlarına, Hasta ve muhtaç vatandaşların acılarını, ailesinin parasına ve gücüne; Türk milletinin şeref ve haysiyetini ise, milyonlarca ipsiz sapsız vatansıza tercih ettiğini, dahası bu bilinçli planı sonuna kadar sürdüreceğini tüm söz ve eylemleriyle göstermektedir.
Adına iktidar demenin bile artık gereksiz olduğu bu “yapı”, tamamen meşruiyetini yitirmiş haldedir.
Evet, bu iktidar, gayrımeşrudur!
İktidardakiler, gayrımeşrudur!
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’ndan ve kanunlarından aldıkları yetkiyle görevini yerine getiren tüm kamu görevlilerine sesleniyorum:
Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zat ve onun keyfiyetiyle atadığı amirleriniz ve üstleriniz, siyasi ortak ve işbirlikçileri ile birlikte, devletimizin kurucu değer ve ilkelerine ve Türk milletine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmemektedirler.
Kanunsuz emir ilkesi gereğince, bugünden itibaren bu plân doğrultusunda verdikleri emir ve talimatlar da gayri meşrudur!
Öyle ki; her türlü manevî ve vicdanî değeri paraya tahvil edebilecek kadar alçalmış bu saltanatın, şahsî güç ve ikbalini sürdürebilmek ve 1918’deki işgalcilerin yarım kalan hesaplarını kapatmak için daha haince ve daha kökünden bir yıkım gerçekleştirmek adına ulaştığı boyutu;
Ülke 10 milyon kaçakla boğuşurken bile Alman başbakanı ile yapılan sığınmacı pazarlığının canlı yayında çekinmeden söylenebilmesi şeklinde cüretkârca ve alçakça kendisini açıkça göstermektedir.
Bu sebeple, geldiğimiz noktada, kaybettiğimiz şey yalnızca demokrasi değildir!
Kaybediyor olduğumuz şeyse, ne sadece Cumhuriyet ne onun kurum, kural ve kanunları ne de bu Cumhuriyeti yeniden adaletle yükseltmek umudumuzdur!
Tarihe mal olmuş ve tarihin her döneminde var olmuş çok büyük bir milletin tarihte ilk defa devletini kaybetmesi tehdidi ve tehlikesidir!
Kısaca,
Yüz yüze olduğumuz şey, 106 yıl önce yaşadığımız işgal günlerinden farklı olarak düşmanın sancağıyla, ordusuyla gelip, mermisini ve süngüsünü kalbimize nişanlaması değildir.
Türk’ü, Türk’ün sancağıyla; Türk’ü, Türk’ün sözüyle vurmaktır, söz konusu olan!
Tarihte yaşadığımız ihanetlerin en büyüğü, en alçakçası ve en güçlüsüdür.
Bu noktada, 15 Temmuz’dan öğrendikleri ihanet yöntemleri ile 1918’in işgal günlerinden aldığı kesin olan feyz birleşmektedir.
***
İşte Türk milletinin ve her bir Türk İnsanının mücadele kararı ve cehdi bu sebeple hayatîdir, ertelenemezdir, VAZGEÇİLEMEZDİR!
Artık kendisini gizlemek ya da perdelemek gereği duymayan bu yıkım planı, vatanı aralarında paylaşamadıkları için, vatanın üzerinde tepinmeyi tercih ettikleri darbe gecesinin bahanesi ile ortaya çıkan
ve basit bir ittifakla kurulan başkanlık sistemi ilişkilerinden ötededir.
Görüyoruz, okuyoruz ve anlıyoruz ki!
Bayrağında 3 hilal taşıyan, ömrünü Türk milletinin varlığına, Cumhuriyet’in bölünmez bütünlüğüne vakfetmiş rahmetli Alparslan Türkeş’in partisini sarayın vesayetine bağlamış işbirlikçiler de, büyük bir gafletin içerisinde, korkunç bir ihanetin sesi olmuşlardır.
Ve bundan daha vahim şekilde, akıllarını ve izanlarını öylesine yitirmişlerdir ki, elli bin insanımızın katilini,
On binlerce TÜRK ve KÜRT anasının dinmeyen gözyaşlarının asli failini, Türk Devleti’ni bölme planlarının baş taşeronunu; Yani, İmralı canisi Bölücübaşı’nı, Gâzi Meclise davet edecek kadar delirmişlerdir.
Delilik, dün izlediğimiz kalkışmayı anlatabilecek en hafif tabirdir. Çünkü, ağızlarından eksik etmedikleri Türk Milliyetçiliği‘ni, Türklüğe ihanet ile bu kadar yakınlaştırabilmenin, bunu göze alabilmenin, ve kulaklarına ezanla okunmuş o “büyük” isimlerini böylesine kirletebilmelerinin başka bir izahı olamaz.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin, yani Türk Milliyetçiliği’nin düşürülmek istendiği bu durumun başka bir izahı olamaz.
Bebek katili terörist başı meclise gelip de, DEM’in grup toplantısında konuşsunmuş.
Terörün bittiğini ilan etsinmiş.
Hadi oradan!
Burası, Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclisi.
Burası, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yer.
Burası, Milli egemenliğin yegane tecelligâhı.
Bizim cesetlerimizi çiğnemeden,
O CANİBAŞI, BU MECLİS’E GİREMEZ!
***
Üç Hilal’i bu ihanete araç kılanlar gibi, Altı Ok’u da bu gayri millî mutabakata katmak gafletinde olan, 31 Mart’ta seçmenin gösterdiği teveccühün ve verdiği mesajın mahiyetini anlamadan, Mustafa Kemal’in aziz hatırasını, Cumhuriyeti ve üniter devleti Kumar masasında bir miras yedi gibi harcamaya yeltenen bir CHP yönetimiyle karşı karşıyayız.
İmralı’da ittifak kuranları görünce, İktidar trenine binmek telaşına kapılmış; ve Diyarbakır’a gitmek için Edirne’den izin alacak kadar şaşırmış ve küçülmüştür.
Adeta toplumda gözlenen cinnet halini yakalayıp, hatta geçerek, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve aziz yüzbinlerce şehit ve gazimizin, fikirlerini ve ömürlerini her bir tuğlasına harç diye kattığı bu devleti, Cumhuriyeti, babalarının bahçesinden kopardıkları bir meyve gibi ikrama kalkışarak, kurbanda dağıtılan et misali pay etmeye girişerek, unuttukları zekatı verir gibi üleştirmeye çalışarak, nihaî yıkım planının yeni birleşeni olduklarını ispat telaşına girmişlerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’nın günlerdir haftalardır havaya bakıp ıslık çalması ve bugün bölücübaşına imtiyaz yarışında ben de varım hezeyanı lanet okunacak bir iktidar hırsıdır.
Devlet Bahçeli’ye verdiği cevaba bakın:
El yükseltiyormuş!
Türkiye kumar masası mıdır?
***
İşte görün, neden merkez siyaset istediğimizin gerekçesi burada gizlidir.
Kişiselleşmiş siyasi hırslar ve hedefler, ortak aklı devreden çıkarmış, siyaset bir uçtan diğer uca savrulmuştur.
İYİ Parti’yi tarihî bir sorumluluk beklemektedir.
İYİ Parti millî ve manevî değerlerimizin buluşma merkezi, Ülke yararına tüm siyasi fikirlerin kucaklaşma alanı olmalıdır.
Bundan sonra, Ötüken burası,
Malazgirt burası,
Çanakkale burası,
Sakarya burası,
Kocatepe burasıdır!..
Herkesi bu kutlu çatının altında buluşmaya çağırıyorum.
Sevdası Türkiye, kaygısı Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olan herkesi, birlikte kutlu bir mücadele vermeye davet ediyorum.
Büyük Türk milleti,
Değerli dava arkadaşlarım;
Devlet, işbaşındakiler yüzünden acz içine düşürülmüştür.
Cumhuriyet kurumları çalışamaz hale getirilmiştir.
Dün, demokrasi ve açılım süreçlerinin banisi dışarıdaki dostlarıyla iktidara taşınanlar, bugün, o makamlarda kalmak için yine aynı kapılara başvurmakta… Bu sefer de tehdit ve korku davulları çalarak, sözde bir işgal tehdidiyle aklımızla ve gurumuzla alay etmektedirler.
Biliyoruz ki, o dış güçlerle, bu iç cephe her zaman birlikteydi, Ortaktı ve işbirliği halindeydi. Şimdi ise Cumhuriyet’in tamamen ilgasına ve Türk milletinin azınlığa düşürülerek yok edilmesini amaçlayan bir yolda
Omuz omuza ve kol koladırlar.
İşte, tam da bugün, olan biten her şey açıkça göstermektedir ki, Türk milleti, bir karar verecektir!
Ya tarihiyle ve kimliğiyle, Mustafa Kemal’den miras, Cumhuriyet ülküsüyle var olacak;
Ya da tek adam, ortağı ve işbirlikçileri tarafından cebren ve hile ile yok edilecektir.
Eğer, “Ben, var olacağım kararını” veriyorsa, bu mücadelesine cehd edecek ve bundan asla taviz vermeyecektir.
Varlığının ve istiklalinin başkaca bir yolu yoktur! Bu mücadelenin tarafları bellidir. Aklında ve kalbinde Türk milleti olanlarla, onu kesin olarak ortadan kaldırmaya yemin edenler karşı karşıyadır.
Varlığını, varlığına armağan edecek başka bir milleti olmayanlarla, türlü kisve ve vesikalar içerisinde Türk Cumhuriyeti’ne kastedenler karşı karşıyadır.
Kayıtsız ve şartsız olarak önümüzdeki seçenek budur.
Sesimin ulaşabildiği yurdun her bir köşesinde endişeyle, korkuyla, öfkeyle beni dinleyen Büyük Türk milletinin evlatları, Unutmayın!
Dün Samsun’a çıkan 18 kişiydi;
Bugün Meclis’te İYİ Parti Grubu 30 kişidir!
Ancak, her sabah ezanında, hilal ve yıldızın buluşmasını bekleyen;
Her 29 Ekim günü ruhunda bir Cumhuriyet yeşerten,
Her İstiklal Marşı’nda tarihe bir kere daha kükreyen, milyonlarız!
Bu devletin, bu vatanın, bu kürsünün Türk milletine meydan okunacak yer olmadığını anlatacak,
Egemenliğin kayıtsız ve şartsız sahibi olduğunu haykıracak Türk milletiyiz!
Peki yanımızda başka kimler vardır?
1984’te Eruh ve Şemdinli’de ilk ihanet kurşunu sıkıldığından beri; karda yağmurda, soğukta ayazda, dağda Hendek’te hain terör örgütüne karşı vatan ve haysiyet mücadelesinde şehit düşenlerin, gâzi olanların, vatan toprağını kanlarıyla sulamış ordumuzun ve polisimizin ve onların bize emanet ailelerinin, Mustafa Kemal Atatürk’e Türk Cumhuriyeti’ne bağlılık yemini eden genç teğmenlerimizin ruhları, duaları, kalpleri ve selamları bizimledir.
Merak etmesinler ki; Cumhuriyeti koruyacak ve kollayacak olanlar bizleriz. Biz onlarlayız onlar da bizimledir! Şüphesiz ki bu yolda Allah da bizimledir! Ahlak ve vicdanını yitirmiş bu iktidar, akıl ve izanını yitirmiş ortağı, vatan toprağını gezmek için icazet bekleyen sözde ana muhalefet, artık bizim için YOK hükmündedir.
Bebek katillerine, terörist başına imtiyaz vermek yarışına girmiş bu şebekenin arka arkaya en üst düzeyde yaptıkları açıklamalar gösteriyor ki, hepsi rolünü oynamaktadır. Hepsi, o role Türk milletini de sokmak istemektedir! Geçmişte olduğu gibi, senaryo aynı kalemden, replikler aynı sestendir.
Siyaset bezirganları, normalleşme, yumuşama diye başlayan kirli politikalarına, milletin geçit vermeyeceğini anlayınca; gayrı-millî bir mutabakat paktı inşa etmişlerdir. Siyasi geleceklerini, Türk milletinin ve Türk devletin bekasına tercih etmişlerdir.
AKP’nin, hep bir ağızdan “Darbe Anayasası” hezeyanları, eski Meclis Başkanı Kurtulmuş’un; ilk dört madde açıklamaları, Devlet Bahçeli’nin; “Teröristbaşı Bebek Katiline” çağrısı, dün de bu bebek katiline “tecritinin kaldırılması” önerisi, Özgür Özel’in; Devlet Bahçeli’yle yaptığı ardışık düet, terörün Meclis’teki uzantılarının hazırladığı “25 yıldan sonra koşullu salıverme imkanı sağlansın” kanun teklifi, önceden başaramadıkları “çözülme sürecinin” nihai sonucuna ulaştırılma projesidir.
Anayasa Mahkemesi’nin sürüncemede bıraktığı kapatma davasının, terör örgütü propagandasını ifade özgürlüğü ilan eden kararı da, bu yıllardır arkada pişirilen zehrin ağır ağır kamuoyuna zerkedilmesi planıdır.
Bu ihanetin bu gafletin bu delaletin izaha muhtaç yanı kalmamıştır.
İYİ Parti olarak tavizsiz duruşumuz ortadadır.
Yarın değil,
Sonra değil,
Hemen şimdi;
Türk milleti olarak Ya istiklal ya izmihlal kararını vermeye mecburuz.
Devletin ülkesi olmaz; devletin milleti olmaz açıklamalarının ve hepsinin uzattığı kirli ellerin adresi,
Türk milletinin varlığı ve mahremidir.
Kararım bellidir:
O MUKADDESE EL SÜRDÜRTMEYECEĞİM!!!
O MAHREMİ KİRLETTİRMEYECEĞİM!
***
Yüce milletim;
Gün, Devletine yeniden sahip olma günüdür.
Gün, İktidara sahip olanların, ortaklarının, ana muhalefetin, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olduğu, şahsîi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit ettikleri ahval ve şerait içinde Türk İstiklal ve Cumhuriyeti’ni el ele kurtarmak günüdür!
TÜRK MİLLETİ DİYECEĞİZ, BÖLDÜRTMEYECEĞİZ!
TÜRK BAYRAĞI DİYECEĞİZ, İNDİRTMEYECEĞİZ!
TÜRK VATANI DİYECEĞİZ, EKSİLTMEYECEĞİZ!
CUMHURİYETİ KAİM, DEVLETİ DAİM EYLEYECEĞİZ!
ÜSTTE GÖK ÇÖKMEDİKÇE,
ALTTA YER DELİNMEDİKÇE,
İLELEBET VAR OLACAĞIZ!
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
22.10.2024
Müsavat DERVİŞOĞLU
İYİ PARTİ Genel Başkanı