TÜRKÇENİN İNCELİKLERİ VE ANAYASA
“Anayasa’yı tebdil, tağyir, ilga” diye idam gerektiren bir suç vardı. Hey gidi günler hey! Anayasayla zırt pırt oynamak, cumhuriyetin kurucu değerlerini anayasa dışı bırakmaya çabalamak vukuat-ı adiyeden oldu. Yeni anayasa yapacaklarmış. Her boyayı boyadık, bir fıstıkî yeşil kaldıydı. Milletin gerçek gündemi siyasetçinin umurunda değil. Sanki eskisinin hükümlerine uyuldu da yenisine uyacaklarından eminiz. Bahçeli’nin “Madem Anayasa’ya uymuyor, Anayasa’yı ona uyduralım.” sözünü unuttuk mu?
Darbe anayasası dedikleri tam on dokuz kere değiştirilmiş. Sadece AKP döneminde on iki defa değiştirilmiş. Ak Parti iktidarında 177 maddelik anayasanın 30’u aynı maddelerde olmak üzere toplam 134 maddesinde değişiklik yapılmış.
Bu arada, artık geriye ne kaldıysa şu “darbe anayasası” sözü de pek hoş. Her biri darbe döneminin yasaları olan, TBMM’de kolayca değiştirilebilecek “Seçim Yasası, Siyasi Partiler Yasası” filan pek hoşa gidiyor ve işlerine geliyor olmalı ki kırk iki yıl boyunca noktasına, virgülüne dahi dokunulmamış. Hele şu darbecilerin koyduğu seçim barajı öyle tatlı sonuçlar doğurdu ki, tadından yenmez… Kimse onlara darbe yasası filan demiyor.
Hüdapar’a söyletmeler, el sıkışmalar, DEM’lenmeler filan derken sonunda Anayasa’nın üçüncü maddesinin dilini düzeltme bahanesi öne sürülerek niyet ortaya kondu. Bir insan “DOKUNULAMAZ, DEĞİŞTİRİLMELERİ TEKLİF DAHİ EDİLEMEZ” denen Anayasa maddelerine dokunacaklarını daha açık nasıl söylesin?
Beyefendinin Türkçesi mi zayıf, okuduğunu anlama konusunda sıkıntısı mı var? Başka türlü yorumlamak zor. Şu Anayasa’nın üçüncü maddesini bir daha okusa iyi olur. Bir de yetersiz Türkçeleriyle yeni anayasa yapmaya hiç cüret etmeseler. Türkçesini düzeltmek bahanesini ilk dört maddeyle ilgili sorunları olduğunu gizlemek için kullanmasalar. Bakın Türkçenin incelikleri vardır. Dile hakim olmadan yasa filan yapılamaz.
Konuyu doyurucu biçimde anlatmak için sözü biraz uzatacağım. “Devlet” sözcüğünün birinci (temel) anlamı, “Bir milletin kurduğu, ülkesiyle ve topyekun bütün millî güç unsurlarıyla oluşturduğu, sınırları içinde egemen, uluslararası tanınırlığa sahip, tüzel kişiliği olan siyasi varlıktır.” “Devlet” sözcüğünün Arapça çoğulu “düvel”dir. Osmanlı döneminde büyük devletlere “düvel-i muazzama” denirdi. Fransa düvel-i muazzamadan mıdır? Evet. Fransa bir devlet midir? Evet. Bu devlet, sınırları belli bir ülkede egemen midir? Evet. Bu devletin ülkesinde Fransız milleti mi yaşamaktadır? Evet. Almanya devleti, Fransa devletine savaş açıp ülkesini işgal edip milletini esir almış mıdır? Evet. Yani Fransa devletinin bir ülkesi ve milleti vardır, öyle mi? Evet.
Ülkesi ve milletinden biri ya da her ikisi birden olmayan bir devlet olamaz. Her devletin bir ülkesi, bir milleti vardır. “Devletin ülkesi, milleti olmaz.” sözü, anayasa değişikliğine bahane edilmeseydi belki görmezden gelinebilirdi; ama eğitimli biri için bağışlanamaz bir gaftır.
Herhalde “devlet” sözcüğünün birinci (temel) anlamı bilinmiyor; ikinci (yan) anlamı tek anlamı sanılıyor. Bir milletin, ülke yönetimi ve kamu düzeni için oluşturduğu örgütlenmeye de devlet denir. “Devlet memuru, devlet dairesi, devlet işleri, devlet milletin hizmetindedir.” gibi kullanımlarda bu ikinci (yan) anlam öne çıkar.
Bir babanın çocuğu, çocuğun babası vardır. İki söyleyiş de yerine göre doğrudur. Dolayısıyla “devletin ülkesi ve milleti” olduğu gibi “milletin devleti ve ülkesi” de olur. “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği” denince öncelik devletin bölünmezliğindedir. Asıl olan odur. “Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmezliği” kullanımında öncelik milletin bölünmezliğindedir. “Milletin çeşitliliğine dayanan bir anayasa yapmakla milletin bölünmez bütünlüğü nasıl bağdaştırılacak?” sorusu da cabası.
13.10.2024
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist