TÜRK’ÜN ZAFERLERİNE ORTAK ARANIYOR
Türk’ün zaferler ayı geldi. Malazgirt, Büyük Taarruz, Dumlupınar, övünç günleri anılıyor. Konuyla ilgili birçok köşe yazısında, sosyal medya paylaşımında iki şey dikkatimi çekiyor. Birincisi Türk’ün zaferlerine ortak arayışları. Birtakım etnik kimlikler öne çıkarılmaya, zaferin asıl sahiplerinin onlar olduğu iddia edilmeye çalışılıyor. Çanakkale için de diyorlardı; bakalım ne zaman I. ve II. Kosova, Varna, Niğbolu, Mohaç… Sakarya, Dumlupınar için “Türk zaferi değillerdir, Arap, Kürt, (Haydi size de bir kıyak yapalım.) Türk’ün, İslamın zaferidir.” demeye başlayacaklar?
Ne Malazgirt ne de öbürleri birer din savaşıydı. Türk’ün Müslüman oluşu, her savaşında İslam dünyasının madden ve mânen arkasında olduğunu, savaşın İslam adına yapıldığını göstermez. Türk ordusunda çeşitli sebeplerle farklı etnik unsurların yer alması, onları zaferin ortağı yapmaz.
Osman Bey’in yoldaşı Tekfur Köse Mihal, Rum’dur. Onun neslinden gelen Mihaloğulları en ünlü akıncı beyleridir. Bu durum Rumlar’ı akıncıların zaferlerine ortak etmez. Nilüfer Hatun’dan başlayarak padişah eşlerinin, analarının, saray erkânının, Enderun’da yetişenlerin, vezirlerin etnik kökenli olması Osmanlıyı bir Türk imparatorluğu olmaktan çıkarmaz. Fatih’in veziri Mesih Paşa Bizans İmparatorunun yeğeni prenstir. Vezir Zağanos ile Mahmut Paşa Rum’dur. Şahî topları döken Urban, Macar’dır. Yeniçeri’nin tamamı devşirmedir. Orduda Osmanlı’ya tâbî voyvodalıklardan, prensliklerden kuvvetler vardır. Bu durum, hiçbirini İstanbul’un fethine ortak etmez. Bu fetih de bir din savaşı değildir. Ancak İstanbul geçmişten beri İslam’ın ülküsü olduğu, daha önce İslam orduları tarafından kuşatıldığı, bu konuda hadis bulunduğu ve başta Papa, bütün Hristiyan âlemi Bizans’ı desteklediği için kazanılan zafer İslam’ın zaferi olarak görülür. Orduda Araplar da olduğu için değil, zaten yokturlar.
Bu konu derin, birkaç paragrafla geliştirilemez; her Türk, kendi gayretiyle konuya eğilmeli; kaynaklara ulaşarak araştırmalıdır.
İkincisi, “saldırı” sözcüğünün pek çok kişi tarafından “taarruz” yerine kullanılması. “Taarruz” sözcüğü Arapçadan gelme diye onun yerine “saldırı” sözcüğünü kullananlar çoğaldı. Büyük Taarruz’un yıldönümünde sıkça rastlıyorum. “Saldırı” çirkin, kötü bir eylemdir. Köpek saldırır, o sırada ağzından köpükler saçar. Tecavüzcü saldırır. Beş kişi bir kişiye saldırır. Düşman saldırır. Saldırıyı yapana “saldırgan” denir. Türk ordusu saldırmaz, Taarruz eder. Arapça kökenli sözcük kullanılmak istenmiyorsa “atılmak” filan denebilir.
Böyle kullanımlar maksatlı değilse, kime ve neye hizmet ettiğine dikkat edilmeli. Bir belediye başkanı, 15 Temmuz dolayısıyla kürsüye çıkıp halka seslenmiş. “Sultan Alparslan’ın Anadolu’yu, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u işgal ettiğini” söylemiş. Koca bir şehrin belediye başkanının bu kadar cahil olabileceğini düşünemediğimden önce maksatlı olduğunu, kinini kusan bir iç düşman olduğunu sandım. Konuşmanın tamamına bakınca öyle bir kötü niyetinin olmadığını, durumun sadece cehaletten kaynaklandığını anladım. Elbette bu da başka açıdan, özellikle liyakat açısından çok üzücü. İnşallah masum bir yanlışlıkmış gibi yapıp zihinlere yıkıcılığı yerleştirme çabası değildir.
“İşgal” haksız bir eylemdir, geçicidir; hiç hak etmediği bir yeri zorla ele geçirmektir. Bir gün gelir işgalci kovulur. “Fetih” kalıcıdır. Bir yerin düşmanın, kötülüğün, zulmün elinden kurtarılması anlamında kullanılır. Sözlükteki ilk anlamı açmaktır. Tarih yazımında düşmanın ülkemiz topraklarını ele geçirmesi “işgal”, bizim düşman elindeki toprakları zapt etmemiz “fetih” sözcükleriyle karşılanır.
“Fatih”, fetheden anlamındadır. Sultan II. Mehmet’in unvanıdır. Onun adı bu unvanla bütünleşmiştir. Tek başına kullanıldığında da Sulan II. Mehmet’i işaret eder. Bir şehrin belediye başkanı haydi işgalin anlamını bilmiyor diyelim; “fetih ve Fatih” sözcüklerini hiç duymamış olması mümkün mü? İlkokula da mı gitmedi? Hiç mi gazete okumaz, haber dinlemez. Meselâ, Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan Kıbrıs’taki Türk ordusuna “işgalci” der. Gazetelerde Yunanistan’ın Ege’de on dokuz adamızı işgal ettiğinden söz edilir.
“Fatih, İstanbul’u işgal etti.” cümlesi eski söyleyişle tam bir tezat örneği. Şimdilerde oksimoron diyorlar. “Fatih” ve “işgal” sözcükleri bir araya gelir mi?
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist