ÜLKÜCÜ HAREKET
Geçmişin Romantizmi, Günümüzün Gerçekliği ve Geleceğin Beklentisi
Geçmişte derin izler bırakan siyasi hareketler, zamanla tarihsel bir romantizme dönüşebilir. Ancak, bu romantizm, gerçeklerin üstünü örtmemelidir. Ülkücü Hareket, Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir yer tutmuş, ideolojik mücadeleler ve toplumsal çatışmalarla anılmıştır. Ancak, bu hareketin geçmişteki etkileri, günümüzde de devam eden tartışmalarla yeniden gündeme gelmekte ve eleştirel bir bakış açısını zorunlu kılmaktadır [1][2].
Tarihsel Bağlam ve Anarşi Dönemi
1970’li yıllarda ortaya çıkan Ülkücü Hareket, Türkiye’nin toplumsal yapısını derinden etkileyen bir süreç başlatmıştır. Bu süreç, sağ-sol çatışmalarının zirveye ulaştığı bir dönemde, anarşi ve terör eylemleriyle şekillenmiştir [3]. Türkiye, o yıllarda ideolojik kamplaşmaların ve şiddet olaylarının gölgesinde kalmış; Ülkücü Hareket ise bu çatışmaların merkezinde yer almıştır. Anarşinin hüküm sürdüğü o yıllarda, bu hareketin şiddetle olan ilişkisi, toplumda derin yaralar açmıştır [3]. Günümüzde bile, bu hareketin şiddetle olan bağı, bazı olaylarla kendini hatırlatmaktadır [3].
Komünizm Tehdidi ve 12 Eylül Darbesi
Ülkücü Hareket, 70’li yıllarda “komünizm tehlikesi”ne karşı bir mücadele olarak kendini tanıtmış olsa da, 12 Eylül 1980 Darbesi’nin hemen ardından bu tehdidin bir anda ortadan kalkması, aslında var olmayan bir düşmanın yaratıldığını ve bu düşmanın toplumu bölmek için kullanıldığını göstermektedir [4]. Darbe sonrası Türkiye’de yaşanan bu ani değişim, Ülkücü Hareket’in ideolojik temelinin ne kadar zayıf olduğunu ortaya koymaktadır [4]. Bu durum, hareketin, bir düşmana karşı savaşma motivasyonuyla şekillendirildiğini, fakat bu düşman ortadan kalktığında varlık sebebini yitirdiğini açıkça göstermektedir [4].
Günümüzde Ülkücü Hareket: Gelecek Vizyonundan Yoksunluk
Bugün gelinen noktada, Ülkücü Hareket’in bir siyasi veya toplumsal güç olarak etkisi büyük oranda azalmıştır [5]. Geçmişe sıkı sıkıya bağlı kalmak, geleceğe dair bir vizyon geliştirme yeteneğini de ortadan kaldırmaktadır. Bir hareket, sadece “nostaljiyle” varlığını sürdüremez; gelecek için somut projeler geliştirmeli, toplumsal barışı ve kalkınmayı destekleyecek adımlar atmalıdır [5]. Oysa Ülkücü Hareket, gençlere umut vadeden bir öğreti sunamamakta ve günün gereklerine uygun bir yön belirleyememektedir [5].
Türklük gururu, sadece geçmişin romantizmiyle sınırlandırılamaz. Aksine, bu gurur, çağdaş dünyanın gerekleriyle uyumlu, barışçıl ve ileriye dönük bir vizyonla desteklenmelidir [6]. Ülkücü Hareket’in, Türklüğü sadece geçmişle sınırlandırması, onu modern dünyadan kopuk bir ideolojiye dönüştürmektedir [6]. Bugün, Türk kimliğini şanlı geçmişiyle geleceğe taşıyacak bir vizyon geliştirmek zorundayız [6].
Sonuç ve Geleceğe Dair Beklentiler
Geleceğe dair umut yeşertmeyi başaramayan Ülkücü Hareket, günümüzde artık anlamını yitirmiş bir nostaljiye dönüşmüştür [7]. Geçmişteki hataların, suç örgütü benzeri faaliyetlerin ve günümüzde devam eden şiddet olaylarının sorumluluğunu üstlenmek yerine, bu hareketin eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir [7]. Geçmişin hatalarından ders çıkararak, geleceği daha aydınlık bir vizyonla inşa etmemiz gerektiğine ben de inanıyorum [8]. Türklüğümüzü, köklü geçmişimizden aldığımız ilhamla, barışçıl ve çağdaş bir geleceğe taşımak en büyük görevimizdir [8].
Av. Fahrettin ÖNDER
E. Öğ. Alb. / Hukukçu / İngiliz Dili Uzmanı
KAYNAKÇA
1. Bülent Tanör, “Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu,” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2002.
2. Doğan Avcıoğlu, “Türkiye’nin Düzeni,” Bilgi Yayınevi, 1974.
3. “Sinan Ateş Olayı: Bir Yıl Sonra Yine Aynı Acı,” Hürriyet, 2023.
4. Şerif Mardin, “İdeoloji ve Toplumsal Değişim: Türkiye Modeli,” İletişim Yayınları, 1991.
5. Mete Tunçay, “Türkiye’de Tek Parti Yönetimi,” Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002.
6. İlber Ortaylı, “Türklerin Tarihi,” Timaş Yayınları, 2015.
7. Halil İnalcık, “Atatürk ve Demokratik Türkiye,” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2000.
8. Ziya Gökalp, “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak,” Ötüken Neşriyat, 1918.