“UMUDUN GÖLGESİ” VE “ADAM BİLİRİM”
Ben, zaman zaman uğradığım yerlerden eş-dost görüşmeleri yapıp, hal hatır sorulduktan sonra kendimi yeşillikler içerisinde yer alan Çankırı’da çok sevdiğim yerlerden birinde soluğu alırım. Ağaçlar altında çayımı yudumlarken, çevremde simaen tanıdıkların bu ortamda bulunması hoşuma da gider. Bazen yakından tanıdık ya da daha çok da arkadaş çevresi ile yani ortak dostlukları olanların böyle bir ortamda buluşması da güzel sohbetlerin ortaya çıkmasına vesile olur ve haz duyulur. Bu durumlar organize bir şekilde gelmekten ziyade, tesadüf edilen dost, arkadaş ve tanıdık insanlarla ya uzaktan bakışmakla yetindiğimiz, ya sadece –yine uzaktan- selamlaşmakla yetindiğimiz olur. Ama bazen masamıza davet ederken, bazen de masalarından davet alarak arkadaşlığın sıcaklığını, sohbetin koyusunu gerçekleştirdiğimiz bu güzel ortamı tercih ederim.
Buraya her gelişimde içimizi acıtan bir gerçeği de yaşarım. Çankırı tarihinde yer etmiş yerlerden birisi de Çankırı Hapishanesi idi. Şahsen ben burasının yıkılarak yok edilmesini duyduğumda karşı çıkanlardan birisi idim. Benim gibi arkadaşlar da vardı. Gazeteciliğin verdiği bir kimlikle benim bu arkadaşların karşı duruşu daha sonra anladık ki, sadece biraz geciktirmişiz o kadar. Hâlâ bu konunun yani hapishanenin yıkılışının yanlış olduğu fikri yaygındır. 1980’li yıllarda yıkılan bu hapishanenin yerine bugün pek çok Çankırılının tercih ettiği yerlerden birsi, belki de en başta gelen yer olarak Karatekin Parkı kabul görür. Ama insanı rahatsız eden yönü, tarihî bir mekânın yıkılarak yerine park yapılması olayıdır. Başka bir çözüm yolu yok mu idi?
Yağmurlu bir gündü. Bu mevsimde pek yağmur yağmaz ama son yıllarda mevsimler de şaşırdı, yoldan çıktı. Karatekin Parkı’nın o insana ferahlık veren atmosferini yaşamak üzere parka geldiğimde yağmur havası var gibi idi. Ama yağacağını şüphe ile karşılıyordum. İçimdeki his, yağmur yağmayacağı yönünde idi. Yanılmışım.
Parka geldiğimde pek kimse yoktu. Anlaşılan benimle aynı fikirde olan üç–beş kişiden başka kimse yoktu. Çok tatlı bir hava vardı ve biraz sonra aheste aheste yağmur da yağmaya başladı. Çok sevdiğim havalardan birini, bir anı yaşıyordum. Ağaçlarda bir dinçlik ve bir güzellik vardı. Yağmur, sanki o an onlara can veriyor gibiydi. Hemen yanı başımda, havuz kenarında bulunan salkım söğüdün yerlere kadar uzanan dallarındaki yaprakların, daha bir yeşil ve daha bir parlak bir duruşu vardı.
Karatekin Parkı’nın çayı çok güzeldir. Çayımı yudumlarken yanıma gelen ve bu güzel çayları demleyen arkadaşla bunun neden böyle olduğu konusunda sohbete başlamıştık.
“Ben çayı özel olarak Karadeniz’den getirtiyorum; çayın tam ocağından. Bir de gelen çayların kaliteli olmasına bakıyorum ve bunlardan bir harman yaparak çayı bu harmandan demliyorum.” bilgisini vererek, huzurlu ve güler yüzle; “Afiyet olsun” diyerek yanımdan uzaklaştıktan sonra telefonum çaldı. Sanki arkadaş, telefon geleceğini hissetmiş gibi idi.
Telefon eden Çankırı’nın yetiştirdiği, değerli dost ve arkadaş canlısı, sürekli güler yüzle insanlara sevgi dolu yaklaşımı ile tanıdığım Prof. Dr. Ahmet Kıymaz idi. Daha önce kendisini aradığımda görüşemediğimiz için, daha sonra ben Karatekin Parkı’nda otururken arıyordu. Sevgili dost, arkadaş, gönül adamı, akademisyen Sayın Ahmet Kıymaz’la sıcak bir sohbet telefon sohbeti gerçekleştiriyorduk. (06.07.2023)
Bu görüşmenin gerçekleştiği anda ben, parkta yalnızlığın verdiği ve kendimi dinlerken, o anda yazmaya başladığım bir şiir üzerinde yoğunlaşarak sohbetimizi uzatıyorduk. Şiir; Umudun Gölgesi adını taşıyordu. Sohbetimizde kendisine o anda ne yaptığımı sorduğu için bu şiirden bahsettim ve zamanı olduğunu öğrenince de ona okudum.
UMUDUN GÖLGESİ
Türkü mayalanmış ağıtlar uzar,
Sanki bu kalbime ateşle yazar,
Gönle düğüm atmış alevi sızar,
Umudun gölgesi gitmez bir türlü.
***
Zaman yürür ben dururum nedense,
Kanım kurur ben kururum nedense,
Akıl dur der ben yürürüm nedense,
Umudun gölgesi gitmez bir türlü.
***
Benliğim kayboldu gölgeyim sanki
Dünyadan farklıdır dünyam ininki,
Zaman dedikleri öyle zamanki,
Umudun gölgesi gitmez bir türlü.
***
Sevdam vardır sevdam çağa yakışır,
Ovaya, vadiye, dağa yakışır,
Gönlü saran zincir ağa yakışır,
Umudun gölgesi gitmez bir türlü.
***
Yara yapar yara, yâran anlamaz,
Anlamak çok zordur, soran anlamaz,
İçimde bir volkan, gören anlamaz,
Umudun gölgesi gitmez bir türlü. (Sadık SOFTA)
“Fırından yeni çıkmış gibi, dumanı üstünde hocam.”
Özet olarak Sayın Kıymaz; “Şiir, içerik ve biçim yönünden mükemmel. Seçilen kelimeler anlam yönünden fevkalâde. Biliyorsun, benim şiir yazma yeteneğim hiç yok denecek türden. Ama, gerçek şiiri, manzumeden ayırma yeteneğim var, Allah’a şükürler olsun. Diğer şiirlerin gibi, bu da okuyanı farklı iklimlere götürüyor, insanı duygulandırırken düşündürüyor; hem de etkin biçimde düşündürüyor. Umudun Gölgesi; okuyana hayatla ilgili, gayret ve mücadele ile ilgili umut veriyor. Allah, riya vermesin, senin şiirlerinde Karacaoğlan’ı, Âşık Veysel’i görüyorum. Günümüz Türk halk şiirinin canlı ürünlerini verdiniz / veriyorsunuz. Allah, razı olsun. Şu anda, Karatekin Parkı’nda olmak isterdim.” derken; ben de o an içinde bulunduğum ortamı değerlendirerek; “Çok güzel, aheste aheste yağmur yağıyor. Ben de oturuyorum, çayımı içiyorum.” diyerek telefonda sohbete devam ettik:
“Ankara’da şu anda yağmur yok. Hava biraz kapalı gibi ama!..”
“Burada güzel yağıyor hocam, güzel yağıyor.”
“Maşallah, maşallah. Allah, afet vermez inşallah”
“İnşallah hocam, ters bir zaman zaten.”
Böylece devam ediyor sohbetimiz. Sayın Kıymaz’la umut ve hayat üzerine, şiir üzerine görüşlerini kısaca, özet olarak konuşarak görüşmek dileği ile konuşmamızı bitiriyoruz. Bu konuşmanın sonrasında dostluk ve arkadaşlığın verdiği duygular içerisinde daha önceden Sayın Kıymaz’ı düşünerek yazdığım ve kendisine ithaf ettiğim bir şiirim aklıma geliyor. Ezeli dostluğun verdiği hisler içinde yazdığım bu şiire, bir kez daha göz atmak, okumak hissi galip geliyor.
ADAM BİLİRİM (Ahmet Kıymaz’a)
Ben bir dost bilirim, vefa misâli,
Edebin, âdâbın tam bir timsali,
Kıymeti büyüktür, yoktur emsâli,
Ben böyle bir dostu, adam bilirim.
***
Kıymaz hiç kimseye, gönül eridir,
Ne kadar övülse tam da yeridir,
Dosttur, arkadaştır, candan biridir,
Ben böyle bir dostu, adam bilirim.
***
Harbiye’nin gülü, alperendir O,
Milletin hayrına can verendir O,
Devlete nefes ve kan verendir O,
Ben böyle bir dostu, adam bilirim.
***
Koşar, iki eli olsa da kanda,
Gerekirse devlet için cihanda,
Doğuda, batıda bütün dört yanda,
Ben böyle bir dostu, adam bilirim.
***
O bir çerağ ordumuzun özünde,
O bir hilâl, bu milletin gözünde,
Gülücüğü eksik olmaz yüzünde,
Ben böyle bir dostu, adam bilirim.
***
İnancı büyüktür, ruhu bahardır;
Mezar taşımızda adımız vardır;
Ölüm, bize kucak açan bir Yârdır;
Ben böyle bir dostu, adam bilirim.
***
İhlaslı, imanlı yürek taşıyor,
Kültür zirvesini bir bir aşıyor,
Alp-Erenlik mesleğini yaşıyor,
Ben böyle bir dostu, adam bilirim.
***
Temizdir işleri, bırakmaz töhmet;
O bir gönül eri, çektirmez zahmet,
Sevgi yüreğinde büyük bir rahmet,
Soyadı Kıymaz’dır adıysa Ahmet,
Ben böyle bir dostu, adam bilirim. (Sadık SOFTA)
Dostluklar kolay kolay kazanılmaz. Benim çok önemsediğim ve değer verdiğim bir sözüm vardır: Dostluklar, zaman içinde demlenir. Bunun önemini de dostluğun kolay kolay sağlanamayacağı düşünülürse, daha iyi anlaşılacaktır. Uzun zamandır dostluk ve arkadaşlığımızın sürdüğü Sayın Kıymaz’ın erdemli duruşunu anlatan bu şiir, sevdiğim şiirler arasında yer alır.
04.11.2024
Sadık SOFTA
Eğitimci / Şair / Yazar
Şiire konu olan, şiiri yazan da Çankırı’mızın güzide vatansever evlatlarıdır.
Her ikisine de gönül
dolusu selamlar