VEFATININ 110. YIL DÖNÜMÜNDE TEVFİK FİKRET
Tevfik Fikret, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşamış önemli bir şair, eğitimci, gazeteci ve düşünürdür. Asıl adı Mehmed Tevfik olan sanatçı, Türk edebiyatında Servet-i Fünun (Edebiyat-ı Cedide) akımının öncüsü ve lideri olarak tanınır. Hayatı, eserleri ve fikirleri, dönemin siyasi ve kültürel çalkantılarını yansıtır.
Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867’de İstanbul’un Aksaray semtinde doğdu. Babası Hüseyin Efendi, Çankırı’nın Bayramören ilçesinden İstanbul’a göç etmiş bir memurdu ve çeşitli vilayetlerde mutasarrıflık görevlerinde bulundu. Annesi Hatice Refia Hanım ise Sakız Adası’ndan gelen ve Müslümanlaşmış bir Rum ailesindendi. Ailesi soylu bir kökene sahipti, ancak Fikret’in çocukluğu zor geçti: Annesi 1879’da hac dönüşünde koleradan öldü, babası ise II. Abdülhamid döneminde saraya jurnal edilerek Arapkir’e sürgüne gönderildi ve orada vefat etti. Fikret, 12 yaşında öksüz kaldı ve bakımını anneannesi ile büyük yengesi üstlendi. Hayatının büyük kısmını İstanbul’un Rumelihisarı semtindeki Aşiyan adlı evinde geçirdi; bu ev bugün Tevfik Fikret Müzesi olarak ziyaret edilebilir.
Tevfik Fikret, Nazime Hanım ile 1890’da evlendi ve bu evlilikten Haluk adlı bir oğlu oldu. Haluk, Fikret’in şiirlerinde ideal gençlik simgesi olarak yer aldı, ancak ilerleyen yıllarda Hristiyan olup ABD’ye yerleşti ve babasının fikirlerine ters düşen bir hayat sürdü. Fikret, dönemin baskıcı rejimine karşı muhalif tutumuyla bilindi; II. Abdülhamid’in istibdat dönemini eleştirdi ve Meşrutiyet’in ilanından sonra umutlandı, ancak son yıllarında hayal kırıklıkları yaşadı
Eğitimine Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştiyesi’nde başladı, ancak 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) nedeniyle okul göçmenlere tahsis edilince Galatasaray Sultanisi’ne (bugünkü Galatasaray Lisesi) geçti. Burada Recaizade Mahmud Ekrem ve Muallim Naci gibi usta edebiyatçılardan ders aldı. 1888’de okulu birincilikle bitirdi ve şiir yazmaya lise yıllarında başladı; ilk şiiri “Nazmi” mahlasıyla Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlandı.
Mezuniyet sonrası Hariciye Nezareti’nde katip olarak çalıştı, ardından Maarif Mektubi Kalemi’nde görev aldı. Ancak maaş kesintilerine tepki olarak istifa etti ve gecikmiş maaşlarını Göçmenler Komisyonu’na bağışladı – bu, dürüstlüğünün bir simgesi oldu. Daha sonra Yüksek Ticaret Okulu’nda Fransızca ve Türkçe dersleri verdi. 1892’de Galatasaray Sultanisi’nde Türkçe öğretmenliğine başladı, 1895’te ayrıldı. 1896’dan ölümüne kadar Robert Kolej’de (bugünkü Boğaziçi Üniversitesi) Türkçe öğretmenliği yaptı. 1909’da Galatasaray Sultanisi müdürlüğünü kabul etti; okulun Beyoğlu binasını yeniletti ve 31 Mart Vakası sırasında okulu korumak için “Sultani’yi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır!” diyerek kapıda durdu. Ancak Eğitim Bakanı Emrullah Bey ile anlaşmazlık nedeniyle 1910’da istifa etti. Ayrıca, Galatasaray Spor Kulübü’nün 1908-1909 yıllarında hami başkanı olarak kulübü destekledi.
Fikret, gazetecilikte de aktifti: Servet-i Fünun dergisinin editörlüğünü yaptı ve Edebiyat-ı Cedide akımını şekillendirdi. Siyasi baskılar nedeniyle bir süre dergiyi kapattı.
Tevfik Fikret, Türk edebiyatında Batılılaşmanın öncülerinden biriydi. İlk döneminde “sanat için sanat” anlayışını benimsedi; parnasizm ve sembolizm etkileriyle estetik şiirler yazdı. İkinci döneminde ise “toplum için sanat” görüşüne geçti; özgürlük, uygarlık, adalet ve ulusalcılık temalarını işledi. II. Abdülhamid’i eleştiren şiirleriyle tanındı; istibdatı “Sis” şiirinde İstanbul’u bir sis perdesi altında betimleyerek simgeledi. Meşrutiyet sonrası umutlandı, ancak İttihat ve Terakki’nin politikalarını da eleştirdi. Pozitivist ve materyalist fikirleri vardı; dinî dogmalara karşı şüpheciydi, ancak ahlakı ve insaniyeti ön planda tuttu. Oğlu Haluk’u ideal bir “geleceğin çocuğu” olarak yetiştirmeye çalıştı. Fikret, aruz vezniyle yazdı, sone ve terza rima gibi Batı nazım biçimlerini Türk edebiyatına soktu. Manzum hikâyeler de kaleme aldı.
Fikret’in eserleri, şiir ağırlıklıdır ve dönemin edebiyatını dönüştürmüştür:
* Rübâb-ı Şikeste (1900): İlk şiir kitabı, bireysel temaları işler.
* Tarih-i Kadim (1905): Tarihî ve toplumsal eleştiriler içerir.
* Haluk’un Defteri (1911): Oğlu Haluk’a adanmış, ideal gençlik şiirleri.
* Rübâb’ın Cevâbı (1911): Toplumsal şiirler, özgürlük ve adalet vurgusu.
* Şermin (1914): Çocuk şiirleri, hece vezniyle yazılmış tek eseri.
Diğer önemli şiirleri:
“Sis”, “Tarih-i Kadim’e Zeyl”, “Doksan Beşe Doğru”, “Han-ı Yağma“, “Millet Şarkısı“, “Promete”, “Bir Lahza-i Taahhur”.
Manzum hikâyeleri arasında “Hasta Çocuk”, “Balıkçılar“, “Nesrin“, “Ramazan Sadakası” sayılabilir.
Tevfik Fikret’in sözleri, genellikle şiirlerinden alınmış olup ince bir nükte, eleştiri veya felsefi derinlik taşır. Bunlar, dönemin toplumsal sorunlarını esprili bir dille yansıtır.
İşte bazı meşhur ve nüktedan alıntıları:
“Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır! Durmak zamanı geçti, artık çalışmak zamanıdır.” (Çalışma ve ilerleme vurgusuyla motive edici bir nükte.)
“Beşerin böyle delaletleri var; putunu kendi yapar, kendi tapar.” (İnsanların kendi yarattığı putlara tapmasını ironik bir şekilde eleştirir.)
“Arayan, hakkı en sonunda bulur.” (Şüphe ve arayışın önemini vurgulayan felsefi bir söz.)
“Benim ayinim düşünüp yapmaktır. Benim dinim insan gibi olmaktır.” (Dini dogmalara karşı humanist bir nükte; “Haluk’un Amentüsü”nden.)
“Bir nükte saklı gözyaşlarımın dalgasında, Bir nükte… Ah o ayrılık nüktesini anlasan!” (Ayrılık ve hüzne dair duygusal bir espri.)
“Dünyada en büyük felaket, cahilliktir.” (Cehaleti ironik bir felaket olarak betimler.)
“Örtün, evet ey facia… Örtün, evet, ey şehir; Örtün ve sonsuza dek uyu, ey dünyanın koca kahpesi!” (“Sis” şiirinden; İstanbul’un çürümüşlüğünü sert bir nükteyle eleştirir.)
Tevfik Fikret, şeker hastalığı ve kolundaki bir apse nedeniyle 19 Ağustos 1915’te, 47 yaşında İstanbul’da öldü. Cenazesi Eyüp’teki aile mezarlığına defnedildi, ancak 1961’de Aşiyan Müzesi bahçesine taşındı. Mirası, Cumhuriyet dönemi edebiyatını etkiledi; Atatürk, onun fikirlerinden ilham aldı, özellikle özgürlük ve laiklik temalarında.
Bugün, Tevfik Fikret Özel Okulları gibi kurumlar adını yaşatır ve şiirleri hâlâ okunur. O, Türk edebiyatında yenilikçi bir figür olarak hatırlanır.
Tevfik Fikret ünlü yapıtı Rübâb-ı Şikestenin ana hatlarını çizen dörtlüğü şu mısra ile bitirir.
“Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”
Atatürk 1925 te yaptığı bir konuşmada öğretmenlere şu direktifi veriyor.
“Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden ‘Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür’ nesiller ister. “
HAN-I YAĞMA
Bu sofra-i izdiham, bu canavâr-î iştiha,
Bu ziyafet-i umum ki yoktur onda zevk u safa;
Bu han-ı yağma ki yoktur onda asla insaf;
Bu sofra ki yoktur onda asla bir naber-i saf!
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bu milletin kanını içmek, bu milletin malını yemek,
Bu milletin hakkını gasp etmek, bu milletin canını sıkmak;
Bu sofra ki bir sofra değil, bir mezbele-i umum;
Bu davet ki bir davet değil, bir felaket-i umum!
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bir lokma ki ağzınıza koyduğunuz her bir lokma,
Bir yudum ki boğazınızdan geçirdiğiniz her bir yudum;
Bir damla ki bu milletin kanından, malından, canından,
Bir parça ki bu milletin namusundan, şerefinden!
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bu sofra ki bir sofra değil, bir yangın, bir harabe,
Bu davet ki bir davet değil, bir talan, bir soygun, bir iğtişaş;
Bu millet ki bir millet değil, bir yığın, bir sürü, bir kitle,
Bu vatan ki bir vatan değil, bir mezar, bir virane!
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
Tevfik Fikret
Rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz.
19 Ağustos 2025
M. Hüseyin OĞUZ




