
YARGILANAN TÜRK MİLLİYETÇİLERİ Mİ?
3 Mayıs 1944 Türkçülük Davası ile Ümit Özdağ’ın Tutuklanması Arasındaki Bağlantı ışığında;
Türk Milliyetçiliğinin Yargılanma Geleneği
Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal tarihinde hem birleştirici hem de tartışmalı bir unsur olarak varlığını sürdürmüştür. 3 Mayıs 1944’te başlayan Irkçılık-Turancılık Davası ve 2025 yılında Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanması, farklı dönemlerde gerçekleşmiş olsalar da, Türk milliyetçiliğinin devlet tarafından sorgulanması ve yargılanması geleneği açısından dikkat çekici benzerlikler taşır. Bu makale, iki olay arasındaki tarihsel, ideolojik ve siyasi bağları inceleyerek, Türk milliyetçiliğinin devletle olan çatışmalı ilişkisini anlamaya çalışmaktır.
***
3 Mayıs 1944: Türkçülük Davasının Kökenleri
3 Mayıs 1944, Türk milliyetçiliği tarihinde dönüm noktası olarak kabul edilen bir tarihtir. Bu tarihte, Nihal Atsız’ın Sabahattin Ali’ye hakaret davası nedeniyle başlayan yargılama, Türkçü ve Turancı fikirleri savunan bir grup milliyetçinin gösterileriyle geniş bir yankı buldu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Türkiye’nin dış politikada tarafsızlık politikası izlediği bir dönemde, Türkçü-Turancı hareket, Sovyetler Birliği’ne karşı pan-Türkist bir vizyonu savunuyordu. Ancak bu hareket, dönemin tek parti rejimi tarafından “ırkçılık” ve “devlete karşı komplo” suçlamalarıyla hedef alındı.
Nihal Atsız, Orhun dergisinde yayımladığı açık mektuplarla, dönemin hükümetini ve bazı aydınları “komünist” faaliyetleri desteklemekle suçlamıştı. Bu mektuplar, Sabahattin Ali’nin Atsız’a dava açmasıyla sonuçlandı. 3 Mayıs’ta Atsız’ın duruşmasına destek için toplanan gençler, komünizme karşı sloganlar atarak Ulus Meydanı’na yürüdü. Bu gösteriler, hükümet tarafından tehdit olarak algılandı ve ardından 47 kişi gözaltına alındı. 7 Eylül 1944’te başlayan Irkçılık-Turancılık Davası’nda, aralarında Atsız, Alparslan Türkeş ve Zeki Velidi Togan’ın da bulunduğu 23 kişi, “ırkçılık” ve “Turancılık” suçlamalarıyla yargılandı. Sanıklar, ağır işkencelere maruz kaldı ve çeşitli cezalara çarptırıldı.
Bu dava, Türk milliyetçiliğinin devlet tarafından ilk kez sistematik bir şekilde baskı altına alındığı bir süreç olarak tarihe geçti. Aynı zamanda, 3 Mayıs, Türk milliyetçileri için bir sembol haline geldi ve 1945’ten itibaren “Türkçülük Günü” olarak anılmaya başlandı.
***
Ümit Özdağ’ın Tutuklanması 2025’te Türk Milliyetçiliğin Yeni Sınavı
21 Ocak 2025’te, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” suçlamasıyla tutuklandı. Özdağ’ın tutuklanması, 19 Ocak 2025’te Antalya’daki parti toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sert eleştirilerinin ardından başlatılan bir soruşturma sürecinin sonucu olarak gerçekleşti. Özdağ, konuşmasında Erdoğan’ı Türk milletinin inancına ve kültürüne zarar vermekle suçlamış, özellikle sığınmacı politikalarını eleştirmişti. Soruşturma, başlangıçta “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla açılsa da, daha sonra “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla genişletildi. Özdağ, Ankara’da gözaltına alındı, İstanbul’a getirildi ve Marmara Cezaevi’ne gönderildi.
Özdağ’ın tutuklanması, muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları tarafından sert bir şekilde eleştirildi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kararı “demokrasinin ve yargı bağımsızlığının katli” olarak nitelendirirken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bunun “yargıya siyasetin müdahalesi” olduğunu belirtti. Zafer Partisi yetkilileri ve destekçileri ise Özdağ’ın fikirleri nedeniyle hedef alındığını savunarak, süreci “ikinci Ergenekon” olarak adlandırdı.
İki Olay Arasındaki Bağlantılar
- Türk Milliyetçiliğinin Hedef Alınması:
Her iki olayda da Türk milliyetçiliği, devlet tarafından tehdit olarak algılanmış ve yargı yoluyla baskı altına alınmıştır. 1944’te Atsız ve arkadaşları, Turancı ve anti-komünist söylemleri nedeniyle “devlete karşı komplo” suçlamasıyla yargılanırken, 2025’te Özdağ, göçmen karşıtı ve hükümeti eleştiren milliyetçi söylemleri nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla hedef alındı. Her iki durumda da milliyetçi figürlerin söylemleri, dönemin siyasi konjonktüründe rahatsız edici bulunmuş ve susturulmaya çalışılmıştır. - Yargının Siyasi Araç Olarak Kullanılması:
1944 davası, tek parti rejiminin muhalif sesleri bastırmak ve Sovyetler Birliği ile ilişkileri iyileştirmek için yargıyı bir araç olarak kullandığı bir süreçti. Benzer şekilde, Özdağ’ın tutuklanması, muhalefet partileri tarafından “yargının siyasallaştırılması” ve “siyasi muhalefeti susturma” girişimi olarak değerlendirildi. Özdağ’ın Antalya’daki konuşmasının İstanbul’da yargılanması ve geçmiş sosyal medya paylaşımlarının delil olarak kullanılması, hukuki sürecin siyasi motivasyonlarla şekillendirildiği yönünde eleştirilere yol açtı. - Sembolik ve Tarihsel Süreklilik:
Özdağ’ın kendisi ve destekçileri, tutuklanmasını 1944 Türkçülük Davası ile açıkça ilişkilendirmiştir. Örneğin, Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Özcan Pehlivanoğlu, Özdağ’ın yargılanmasını “Türkçülük, Turancılık ve Türk milliyetçiliğinin yargılanması” olarak tanımlamış ve 1944 davasıyla paralellik kurmuştur. Özdağ’ın 2016’da yaptığı bir paylaşımda, “3 Mayıs 1944 ruhuyla yeni tek parti rejimine karşı yürüyoruz.” demesi, onun bu tarihsel mirası benimsediğini gösteriyor. Bu söylemler, Türk milliyetçiliğinin devletle çatışma geleneğinin devam ettiğini ve Özdağ’ın bu geleneğin modern bir temsilcisi olarak görüldüğünü ortaya koyuyor. - Toplumsal ve Siyasi Bağlam:
1944’te Türkçü hareket, İkinci Dünya Savaşı’nın jeopolitik gerilimleri ve komünizm korkusu bağlamında yargılanmıştı. 2025’te ise Özdağ’ın tutuklanması, Türkiye’nin sığınmacı krizi, ekonomik sorunlar ve otoriterleşme tartışmalarıyla şekillenen bir ortamda gerçekleşti. Her iki dönemde de milliyetçi söylemler, hükümetlerin hassasiyet gösterdiği konularda (komünizm, göçmen politikaları) devletin resmi çizgisine meydan okumuştur.
Farklılıklar ve Dönemsel Özellikler
Elbette, iki olay arasında önemli farklılıklar da bulunmaktadır. 1944 davası, tek parti rejiminin otoriter yapısı altında ve savaş dönemi koşullarında gerçekleşmişken, Özdağ’ın tutuklanması, çok partili bir sistemde ve modern bir hukuk devletinde meydana gelmiştir. 1944’te sanıklar fiziksel işkencelere maruz kalırken, Özdağ’ın davasında fiziksel şiddet değil, hukuki süreçler ve sosyal medya paylaşımlarının delil olarak kullanılması öne çıkmıştır. Ayrıca, 1944’te Türkçü hareket daha çok Turancı bir vizyonla dış Türkler’e odaklanırken, Özdağ’ın söylemleri iç politikada sığınmacı karşıtlığı ve ulusal kimlik vurgusu etrafında şekillenmektedir.
SONUÇ: Milliyetçiliğinin Bitmeyen Sınavı
3 Mayıs 1944 Türkçülük Davası ve Ümit Özdağ’ın 2025’teki tutuklanması, Türk milliyetçiliğinin devletle olan karmaşık ve çatışmalı ilişkisinin iki farklı yansımasıdır. Her iki olayda da milliyetçi figürler, devletin resmi ideolojisine veya siyasi gündemine ters düşen söylemleri nedeniyle yargılanmış ve susturulmaya çalışılmıştır. Bu süreçler, Türk milliyetçiliğinin hem bir muhalefet gücü hem de devlet tarafından kontrol altına alınmaya çalışılan bir ideoloji olduğunu göstermektedir.
Özdağ’ın davası, 1944’ün ruhunu çağdaş bir bağlama taşıyarak, Türk milliyetçiliğinin yargılanma geleneğinin devam ettiğini ortaya koyuyor. Ancak bu durum, aynı zamanda milliyetçi hareketin dirençliliğini ve her dönemde yeniden şekillenerek varlığını sürdürebildiğini de kanıtlıyor. Türk milliyetçiliği, tarih boyunca olduğu gibi, hem devletle uzlaşma hem de onunla çatışma arasında bir denge aramaya devam edecektir.
Kaynaklar
- 3 Mayıs 1944 Irkçılık-Turancılık Davası:
- Ümit Özdağ’ın Tutuklanması:
- Sosyal Medya Paylaşımları:
Bu makale, tarihsel bir açıdan iki olayı karşılaştırarak, Türk milliyetçiliğinin devletle olan ilişkisini anlamaya katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Büyük şair Şehriyar‘ın dediği gibi ;
Gurt gurtnan dolaşır, itler it inen,
Gurt şikarnan doyar, itler küt inen,
Yanaşmanın goynu dolar pit inen
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Fars, Çin, Urustan yoldaş olar mı?
Bed-güman değilem Allah kerimdir,
Turan hayalimdir, etim, derimdir,
Böyyük Asya nece olsa benimdir,
Gurt yuvalarına tilki dolar mı?
Ayıdan, Moskof’tan yoldaş olar mı?
Kendini Türk hissedebilen, Türk tarihinin, Türk kimliğinin farkında olan bütün Türklerin
Türkçülük Günü kutlu olsun!..
3 Mayıs 2025’ün Türkün yeniden diriliş ve uyanış günü olması dileğiyle!..
Ne Mutlu Türk’üm Diyene!
03 Mayıs 2025
M. Hüseyin OĞUZ
Jeoloji Mühendisi
