YEREL SEÇİM ÖNCESİ MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
Milliyetçi Hareket Partisi, çok partili siyasî hayatımızda, CHP’den sonra en eski bir siyasi partidir. Sadece bir siyasî parti olarak tanımlamak Milliyetçi Hareket Partisini anlamamıza yetmez. Zira MHP; bir ideal, bir başkaldırı, haksızlıkların karşısında milletin kıyama kalkmış iradesi yanında, bütün Türk dünyasının onurlu duruşunu ifade eder. Aynı zamanda, Türk milletinin geleceğini tasavvur ve tasarlayan bir ideal partidir.
Ülkemizin karşılaşabileceği her türlü tehdit ve tehlikeler karşısında, Milliyetçi Hareket partisi mensupları, bunları def edecek iradeye sahip oldukları için, seven-sevmeyen herkes, “Ülkücüler var oldukça endişe edilmeyeceği” inancı vardı. Yani ülkenin varlığı için teminat durumunda bir yapıyı temsil etmekte idi…
2012 yılından itibaren, Türk milliyetçiliğin sosyolojik temellerinin siyasî arenada, temel dinamiklerinde bir savrulma daha açık bir tabirle, idealizmden, pragmatizme kayan bir makas değişikliği içinde görülmektedir. Bu durum, ülkücü milliyetçilerin partilerinde, siyasî geleneklerinde olmadığı halde, yüksek sesle tepkilere neden olmuştur. Kopmalar, küstürmeler, partiden çıkarılmalar, milliyetçilerin savrulmalarına neden olmuştur. Sadece savrulmakla kalmayıp, farklı partileşmelerle, Türk milliyetçileri hiç olmadığı kadar parçalanmışlardır.
Bir Türk milliyetçisi olarak sorgulanması ve irdelenmesi gerektiği için muhtelif zamanlarda dile getirdiğimi, incindiğimi, uygun bulmadığımı da ifade etmiş olmayı sorumluluğun gereği görmekteyim.
Bu durumun sorumluluğu kime aittir?
Öncelikle, küresel emperyalistler, bir ülkede iktidarı kurgularken, muhalefeti kendi başına bırakmayacakları bir hakikattir. Türkiye’deki siyasi gidişat iyi analiz edilecek olursa, bu iddiamızın haklılığı kabul görebilir. Ne var ki, bu durumu ne iktidar, ne de muhalefet, kimse üstüne alınmıyor.
Türk milliyetçiliğinin ülke bütünlüğü açısından kapsayıcı özellikte bir siyasal yapı olduğu için, bölünmelerin her türlüsü onun için üzerinde önemle durulması gereken bir konu olması gerekirken, bölünmenin teşvik edileceği politikaların uygulayıcı konuma düşmesi, üzerinde durulması gereken bir konudur. Gerek parti yöneticilerinin sorumluluk bilinci, gerekse “içeriden işgal” denilebilecek bir zeminde politikaların sürdürülmesi, milliyetçilerin zaaf olarak kabul ettiği bir husustur.
Bir türlü değiştirilmeyen, ihtilal anayasasının parti yöneticilerine sağladığı antidemokratik üstünlük ve bu durumu korumak esasındaki siyasi partiler yasası ile demokratik bir mücadelenin imkânını ortadan kaldırdığı için, çare olarak siyasi parti kurmak ve mücadelesini farklı bir zeminde yürütme âdeta icbarı bir durum olmuştur. İşte Milliyetçi Hareket Partisindeki bölünme ve savrulmalar, bu temelde anlaşılmalıdır.
Özellikle Alacakaranlık Partisi olarak bilinen AKP, Amerika Birleşik Devleti’nin iradesi ve ABD’de kurulmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu parti ile siyasi iş birliğinin gerekçeleri anlaşılabilir bir izahı yoktur. Milliyetçi Hareket Partisi, muhalefete muhalefet edecek bir siyaseti tercih etmesi, siyaset literatüründe az rastlanabilir bir durumdur.
“Ülke bekası” denilerek ülkücü milliyetçileri, görünürde siyasal İslamcı ancak temelde oportinist, neo liberalist politikalar takip eden bir siyasal yapının siyaseti için desteklenmeye teşvik edilmesi, şuurlu milliyetçilerin tepkisine sebep olmuşlardır. İlk olarak Mersin Milletvekili rahmetli Ali Güngör, ilk ve anlaşılır tepkiyi yansıtmıştır. Sonrası sökün edip gitmiştir. Oysa, ülke bekasını tehdit eden bütün unsurları AKP ile yaşadık ve hâlâ yaşamaktayız.
AKP’nin paratoneri gibi hareket etmesi, bölünmeleri hızlandırmış; dar bir kadronun dışında MHP’ye emeği geçen herkes dışlanmış dahası ve dışlananlar HAİNLİKLE itham edilmiştir.
Türk milliyetçiliğinin dışında her türlü etnik milliyetçiliğe müsamaha gösteren AKP ve onun desteklediği “siyasal İslamcı” cemaat yapılanmaları, devleti kendi aralarında paylaşırken, kamunun her kademesinde, ülkücülerin kıyılması noktasında MHP’nin seyreden bir politikası ise vicdanları apayrı sızlatmıştır. Özellikle mahallî seçimlerde, MHP geri çekilen adayların neye mal olduğunu Mersin Belediye Başkanlığını kaybederek anlamış olmak gereklidir.
Sonuç olarak, MHP Türk milletinin partisidir. Bugünkü yönetim kadrosu, pragmatik bir anlayışla AKP’ye “sığınmışlık” içindedirler. Bu uğurda herkesi, her milliyetçiyi feda edebilecekleri görüntüsündedirler. Bu da, millî şuur sahibi insanların parçalanmasının ülke bekası yönünden tam da düşmanın istediği bir politik uygulama olarak görülmektedir.
Önermemiz şudur; tez bir zamanda, Türk milletinin efendilik mücadelesi için bütün milliyetçilerin söz hakkı olacağı ve neticesinde birlik ve bütünlük için “Milli Kurultay” düzenleyip, bu kurultayda, çıkan kararları, herkesin biat edeceği bir çalışma başlatmalı ve geleceğimiz için, Türk- İslam medeniyetinin tasavvurunu yapacak bir ruhun oluşturulmasını sağlamalıyız.
Nesim YALVARICI
Eğitimci / Badminton Millî Takım Antrenörü