YURTTA SULH, CİHANDA SULH!
Atatürk’ün bu güzel sözü değişik biçimlerde yorumlanmış, genel olarak içte ve dışta pasif bir barış politikasını işaret ettiği düşünülmüştür. Pasif olduğu iddiası yanlış olmakla birlikte barışçı bir anlayışı ifade ettiği doğrudur. Atatürk, savaşın kartalı olduğu kadar barışın da güvercinidir. Savaştığı, yendiği bütün düşmanlarla dostça ilişkiler kurarak barışın da mimarı olmuştur. Bağdat Paktı, Balkan Antantı (Paktı), Birleşmiş Milletlere üyelik bu barış politikasının aktif görüntüleridir.
Atatürk; Millî Mücadele’ye atılırken, zaferi kazanırken, Cumhuriyetimizi kurarken, uygarlığa giden yolda devrimler yaparken hep gerçekçidir. O, dış politikada da asla duygusal bir hayalperestlik içinde olmamıştır. Her zaman hesap adamıdır. Zamanında Türkiye Cumhuriyeti bir barış adası olarak çekim merkezi olmuş, birçok ülkenin en yüksek devlet adamları dostluk ilişkileri için yurdumuzu ziyaret etmiştir.
Diğer yandan emperyalizmin hedeflerinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğinden, fırsat kollayacağından, bir zayıflık gördüğü an harekete geçeceğinden emindir. Savaş yorgunu, zayıf, yoksul Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta kalamayacağını düşünenler pek çoktur. Nitekim İngiliz Başbakanı Lloyd George Lozan’da İnönü’ye “Reddettiklerinizi, kabul etmediklerinizi cebimize koyuyoruz. Yarın kapımıza gelip bizden borç isteyeceksiniz. O zaman hepsini birer birer çıkarıp önünüze koyacağız.” diyerek niyetlerini ortaya sermiştir. Bugün çevremizde olanlar, düşmanımızla iş birliği yapan müttefiklerimiz, SEVR’i hortlatma çabaları, BOP, Irak, Suriye, Libya bunun en açık kanıtlarıdır.
On beş yılda ülkeyi bir çağdan bir çağa taşıma mucizesini ortaya koyan Atatürk, II. Dünya Harbi’nin ayak seslerini herkesten önce duymuştur. O, savaştan savaşa koşmuş bir Osmanlı generalidir ve devletin hangi badirelerden geçtiğini çok iyi bilir. “Hazır ol cenge, eğer ister isen sulh u salah.” ilkesiyle hareket eder. Ancak savaşların kazananlar için bile her açıdan ne kadar yıkıcı olduğunun da en yakın tanığıdır. Bu yüzden “Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.” der.
Gelelim o ünlü özdeyişe (vecize): O, “Yurtta sulh, cihanda sulh.” sözüyle hakkımızda kötü emeller besleyenlere bir yandan barış elini uzatırken, öte yandan “Biz kazandık, artık düşmanlıklara son vermek, yurdumuzda barış ve refah içinde özgür yaşamak, yükselmek istiyoruz. Yaşama hakkımız tehlikeye girerse dünyayı yakarız. Bizi barış içinde yükselme yolunda rahat bırakın ki dünyada da barış olabilsin.” demiştir.
Ahmet Salih Erdoğan ERÜZ
E. Öğ. Alb. / Edebiyatçı / Stratejist